GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
26 Eylül 2011 Pazartesi

Kral Sisifos açmazı…

“Benim yaşıma gelmiş insanlar için ‘hep aynı şeyi yaşıyoruz’ duygusu ağır bir duygudur, çünkü ‘aynı şeyleri’ yaşamaktan kurtulduğunda, ‘başka şeyleri’ yaşamaya çok fazla vaktinin kalmamış olduğunu göreceğini bilirsin.
Neredeyse dört yıl öncesini bir daha yaşıyoruz.” diyordu Ahmet Altan bugün köşesinde.
Radikal’deki son yazılarından birinde Ertuğrul Mavioğlu da benzer bir ruh halini dile getirmişti.
“Son günlerde bu ülkenin başına gelenler, Yunan mitolojisindeki Kral Sisifos’un başına gelenlere ne çok benziyor. Söylence bu ya, tanrılar Sisifos’u bir kayayı dağın en tepesine taşıma cezasına çarptırır. Tam zirveye ulaştım derken, kaya yeniden en dibe yuvarlanır ve Sisifos’un harcadığı emek, her defasında berhava olur.
Albert Camus ‘Le Mythe de Sisyphe’ adlı çalışmasında ‘Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insan yüreğini doldurmaya yeter, Sisifos’u mutlu olarak tasarlamak gerekir’ diyor. Güzel diyor da, eğer bahse konu açmaz, gencecik insanları, bir türlü doymak bilmeyen toprağın altına itelemekteyse, böyle mutluluk olmaz olsun. Ülke, Sisifos açmazına sıkıştı yine. Dağın zirvesi görünmüşken, taş yine dibe boyladı ve şimdi barış, bir başka baharın çiçeği sanki.
Oysa 12 Haziran seçimlerinin hemen ardından kime sorsanız, siyasi atmosferin umut verdiğini söylemekle kalmaz, yakın geleceğin barış açısından önemli gelişmelere gebe olduğu hissini dile getirmekte de beis görmezdi. Pek çoklarının üzerinde ittifak ettiği bu olumlu hava, bir anda nasıl oldu da dağılıp ortalığı ateş ve barut kokusu sardı? Ne oldu da herkes yine birbirine diş biliyor?’ diye sormuştu Mavioğlu.
Cevabını hem bilip hem bilemediğimiz ne çok soru sorup ne çok aynı şeyleri yaşadığımız hissine kapılmak, size de yabancı değil, değil mi?
 
İzmir’de Erdal Canbulat ile Önder Turgay’ın cenazelerini uğurlayan binlerce insanın isyanını, gözü yaşlı/yaslı ailelerini izlerken televizyon ekranlarından, yarınki gazetelerde kimbilir kaçıncı kez aynı başlıkların yer alacağını geçirdim içimden iç geçirerek…
Ve sadece izleyicisi olduğum, elimden hiçbir şey gelmediği için, utanarak…
Yıllardır akan bu kanı durdur(a)mayanların duymadıkları sorumluluğun ezikliğini yaşayarak…
Evladı askerde olan annelerin yürek çarpıntılarını göğüs kafesimde hissederek… İzledim…
 
Siyasetçilerin neredeyse ezberlediğimiz cümlelerini duymak/görmek/okumak istemezken, içimi soğutacak bir bilgi/bir yazı ararken…
Alışılmışın dışında, oldukça farklı iki metinle karşılaştım. Sosyal ağlarda birkaç gün önce paylaşılan, barış konusunda sözünü esirgemeyen, birbirinden bağımsız oluşturulmuş ama isimleri birbirine çok benzeyen iki inisiyatifin imzaya açtıkları metinlerin biri ‘Benim için öldürme’, diğeri ise ‘Benim adıma öldürme’ adını taşıyor.
www.benimicinoldurme.blogspot.com adresinde, bir grup Kürt tarafından ‘Kürtlerden PKK’ye çağrı’ başlığıyla imzaya açılan metinde, PKK eylemlerinin sonuçları sarkastik bir dille anlatılıyor:
“PKK vurdukça, siz gerillalar, öldürdükçe ve öldükçe daha güzel bir yer oluyor Türkiye. Kürtler başları daha dik yürüyorlar, haklılıkları daha da artıyor, daha da pekişiyor. Siz karakollar basıp, mayınlar döşedikçe demokratikleşiyor memleketimiz. Mutlu günler vaad eden özerklik hızla inşa oluyor, şarapneller ve kemikler üzerinde.”
 ‘Benim Adıma Öldürme / Ser Nave Min Nekuje’ ise, bir Facebook grubu.
İlk metinlerinde “Aman tanrım!”Bu bir savaş! (...) Bütün bunların bizim adımıza yapılmasını istediğimizden emin miyiz?” diye sorup “Yetti artık” diye cevap veren grup,. ‘Öteki Kürtlere Çağrı’ başlıklı metinde ise “Kürtlerin kendi hakları için verdikleri meşru mücadele, tüm insani normları ayaklar altına alan zalimce bir şiddet kampanyasına dönüşmek üzere; Niçin sesiniz çıkmıyor?” diye soruyor.
Türkler, Kürtler ve herhangi bir politik angajmanı olmayanların oluşturduğu bu gruptan  Cemal Atila’nın sözleri dikkat çekici:
 “Devlet zaten bu işin baş sorumlusu. Öte yandan ne BDP’yi, ne solcuları barış konusunda samimi bulmuyoruz. Bu ülkede örgütlerden, partilerden bağımsız bir sivil toplum hareketine ihtiyaç var. Biraz çoğaldıktan sonra gerçekten ses getiren, milyonların günlük yaşamına yayılacak etkinlikler yapmayı hedefliyoruz.”
“Türklerin efelenen yukardan bakan bir tavrı olduğunu, tüm Kürtleri terörist olarak gördüğünü, Kürtlerin de Türkleri asker/polis ve devlette birleşik gördüğünü” söyleyen Atila, inisiyatifin  “Türklere Kürtleri, Kürtlere Türkleri anlatmayı” hedeflediğini ifade ediyor.
 
Demokrat insanların çabasını küçümsemeden, herkesin kendi adına ‘ben ne yapabilirim’ diye sorup öfkeye sarılmadan barışı zorlamaktan başka çaremiz yok.
Kral Sisifos gibi çabaların boşa gitmesi ihtimaline rağmen, hiçbir şey yapmadan durup seyretmek/izlemek, hiçbir şey olmuyormuş gibi gözlerimizi kaçırarak yaşamaya devam etmek, hiç insanca gelmiyor bana çünkü… Ya size?