GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
6 Şubat 2010 Cumartesi

Kozmik fotoğraf ve ne yaptın Ahmet Amca?

’‘Mahcup adaylar’’ yazısındaki sorulara yanıt arıyoruz. Kongre sürecinin mağlup cephelerindeki mahcup adayların, ’“Görev verilirse, taban-tavan isterse..’’ gibi açıklamaları adresini bulacak mı?’¶
Sanmıyorum.
Çünkü, Baykal için kongre süreci geride kalmışa benziyor. Tepedeki hesaplaşmada dengeler bulundu. Uzlaşma, sağlandı. Ve CHP lideri için genel seçim startını, vaat mevsimi açarak verdi. Canlı yayında, ’“muhafazakar kesimden ’“ödünç oy’’ istedi, işsiz ailelere 300’’er TL maaş’” taahhüt etti.  
Tüm bunlar Baykal’’ın kongre sürecini geride bıraktığının işareti. O nedenle İzmir’’deki tablonun tersine bir tavır alacağını, kongre kulisleriyle daha fazla zaman kaybedeceğini sanmıyorum. Yine de biz tersini düşünelim bugün.
Baykal’’ın önünde İzmir için iki yol var o halde.
1-İzmir’’i yönetecek adayı doğrudan işaret etmek.
2-İzmir’’i kendi haline bırakmak.
Adayı doğrudan işaret etmesi halinde de iki seçeneği var.
1-Adaylığını açıklayan, delegeye hakim olduğu varsayılan Nalbantoğlu ile devam’…
2-Mahcup adaylardan birini ya da sürpriz bir ismi aday ilan/işaret etmek.
***
İzmir’’i kendi haline bırakıp irade belirtmezse ne olur?
Aslında tam demokrasi olur. Çatır çatır kongre rekabeti yaşanır.
Ancak, CHP Lideri’’nin ’‘sağlıklı’’ bir değerlendirme yapıp, ’‘doğru’’ karar vermesi için ekipler, vekiller, başkanlar, potansiyel adaylar, delege başları adeta seferber olmuş durumda.
Her noktadan ’‘fotoğraf’’ servisi yapılıyor Baykal’’a’…
Yanlış anlaşılmasın, amaç Baykal’’a yardımcı olmak. Yaş tahtaya basmasını önlemek’…  
Atladıkları nokta, Baykal’’ın siyasi tecrübesi’…
72 yıllık ömrünün 50’’sini (kolay değil yarım asır) örgütün içinde geçiren, her kademede görev yapan siyaset kurdunun, örgütün ciğerlerindeki mikroskobik lekelere kadar bildiği gerçeği’…
İlçe kongreleri sonunda elbette bir İzmir fotoğrafı çıktı ortaya. Büyük fotoğraftaki enstantanede Genel Sekreter Sav ekibi, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve de İl Başkanı Nalbantoğlu var bana göre.
Zaten Baykal’’ın önüne konulan ilk resimde de bunlar var. Bu ekip en az 400-450 delegeye hakim olduğunu iddia ediyor’…
Ama Baykal’’ın önünde başka fotoğraflar da var. Kayıp cephenin aktörleri tarafından konulan, ince hesaplardan sonra oluşturulan’…
Kozmik bir fotoğraf dolaşıyor elden ele. İlçe ilçe, ince ince hesaplanarak oluşturulmuş’…
İki adaylı bir süreç baz alınmış, fireler hesaplanmış ve de 305 gibi iddialı bir rakama oturtulmuş.
Kayıp cephenin mimarlarının Baykal’’a ’‘50-60 farkla kazanırız’’ dediğini duymuştum. Ama kozmik hesabın sonunda oluşturulan fotoğrafı bizzat gördüm. Ve bu fotoğrafın Baykal’’ın önüne de konduğunu öğrendim. Karşıyaka’’dan 60 delege görünüyor kozmik fotoğrafta’…
Bornova’’dan 17, Konak’’tan 22, Karabağlar’’dan 12, Narlıdere’’den sadece 2’…
Metropol dışı ilçelerden toplam 120 delege’…
İzmir’’in tamamından çıkan/çıkarılan rakam 305. Yüzde 10 fire vermesi, adaya göre değişkenliği durumunda bile en az 280 kemik delegenin hazır olduğu varsayılıyor.
İzmir’’in gerçek fotoğrafının bu olduğunu savunanlar, Baykal’’ın işaretinden sonra rakamın 400’’lere dayanmasının mümkün olduğuna da inanıyor’… Kısacası Baykal’’ın elindeki tek şıkkın, önündeki tek yolun Nalbantoğlu olmadığını anlatmaya çalışılıyorlar.
Ekipler arası dengelerde ise ilginç rakamlara ulaşılmış. Genel Sekreter Sav ekibinin İzmir’’deki patronu PM Üyesi A. Rezzak Erten’’in en fazla 150 delegeye hükmedebileceği, Aziz Kocaoğlu’’nun 75-80, Nalbantoğlu’’nun en çok 50 delegeyi etkileyebileceği varsayılıyor.  
Yani Bornova’’da, Buca’’da, Bayraklı’’da, Karabağlar’’da, Gaziemir’’de, Konak’’ta kazanan üçlünün toplam delege sayısının 270-280 olduğu düşünülüyor.
Eğer İzmir’’in gerçek görüntüsü bu ise, bu fotoğrafa ’‘Genel Başkan’’ iradesini koyduğunuzda işin rengi elbette değişir. Ama zorlama ile oluşturulan bu fotoğraf bana daha çok, ’“yıkılmadık, ayaktayız’’ türküsünü anımsattı. Nedense’…  
Peki nasıl oluyor da kongreleri kaybeden taraf 305 gibi bir rakama ulaşabiliyor, 600 il delegenin olduğu bir ortamda?
Konak’’ta, Bornova’’da Selçuk Ayhan üzerinden yapılan sızıntılar da hesaba katılıyor, Buca’’da Karabağlar’’da, Gaziemir’’de ’‘bulunsun’’ denilerek listelere konulan isimler de’…
Yani çok iyimser bir tahmin, çok ince bir çalışma var ortada. Bazılarına Baykal’’ın telefon etmesi bile öngörülmüş. Her neyse. Kimin kaç kilo olduğu, Baykal’’ın kimi işaret edeceği ya da etmeyeceği kısa bir süre içinde ortaya çıkacaktır.
Baykal’’ın İzmir’’e karışmama, kendi haline bırakma ihtimali üzerinden yürürsek;
Mahcup adaylar kervanından aday beğenmek zorundayız.
Soru şu: İlçe kongrelerini Sav-Kocaoğlu ittifakıyla birlikte geçiren Nalbantoğlu’’nun karşısında hangi mahcup adayın tutunma, kazanma ihtimali olur?
Yüksel Çakmur mu, Kemal Karataş mı, Ertam Özen mi? Ya da başka bir isim mi?
Bence bu üçlünün en iyisi, en mantıklısı Ertam Özen’…
Neden mi?
Öncelikle kongre kazanmış bir ilçe başkanı. 65 delegenin başkanı. Bu da aday olmak için gereken 120 imzanın yarısı demek’…
İkincisi son iki kongrede de potansiyel adaylar kervanında yer almış, kimi zaman Sav kimi zaman Baykal freni ile son durağa gelmeden ’‘il başkanlığı treninden’’ inmek zorunda kalmış/bırakılmış bir isim.
Üçüncüsü, uzun yıllar Genel Sekreter Sav ekibine neferlik ettiğinden, kentin hakim delege yapısıyla yıllara dayanan ilişkisi’… Ki bu ilişkinin Karşıyaka’’da sonuç verdiği de tescillendi.
Gelinen noktada Sav’’la iletişim kanalını tamir ettiğini, aracısız görüştüğünü bildiğim, Baykal’’ın adayı olarak kongre kazanan Ertam Özen, kozmik hesabın tutma ihtimalini güçlendiren tek aday.
Ama yine de rahat rahat kongre kazanır diyemem’…
Çünkü, güle oynaya kongre kazanacağını düşündüğüm tek isim mevcut Başkan Nalbantoğlu’…
Ve kozmik hesabın ikinci perdesi’…
Aday çıkaramıyorsan bile delege ağırlığını elinde tut. Bu ağırlığı olası tek adaylı kongrede, yönetim, kurultay delegesi oranında kullan! Aday Nalbantoğlu olsa bile yönetime, kurultay delegasyonuna hakim olma iddianı koru!
Gördüğünüz gibi hesaplar karışık ve de oldukça ince’…
**
NE YAPTIN AHMET AMCA?
 
Biliyorum uzattım. Ama önceki günkü TEKEL eyleminden sonra oluşan medya manzarasına ilişkin birkaç satır karalamak zorundayım. Denedim ama kendimi tutamadım.
İzmir, gelinen noktada hükümete karşı en büyük direnç merkezi olan TEKEL işçilerine en büyük, kitlesel desteği veren kent oldu.
Ankara ve İstanbul’’a da ’‘direnç dersi’’ verdi. 20 bin kişi eylem alanında toplanıp, TEKEL işçileri için yürüdü. Ulaşımın aksaması, desteğin daha da fazla olmasını engelledi. Ama otobüslerin çalışmamasına rağmen İzmir’’deki eylem görülmeye değerdi.  
Ancak medyanın tutumu çok ama çok daha ilginçti. İzmir’’in asırlık gazetesi olma unvanını taşıyan Yeni Asır mesela’…
Eyleme ilişkin haberi, ’“Otobüs çilesi’’ başlığıyla duyurdu okuyucusuna’…
Ve iki önemli yazarına kalem oynattı. Biri Selamettin Bayındır öteki Ahmet Yazıcıoğlu idi’… Bayındır’’ın yazısında belediye şoförlerinin de eyleme katılmasının yarattığı aksaklık anlatılıyor ve ’“İşine, okuluna gidemeyenler’’ ibaresi iki kez kullanılıyordu.
Ama yazılarını ilgiyle okuduğum Yazıcıoğlu’’nun değerlendirmesi daha da ilginçti doğrusu’…
 
’“Bu uyarı kime?’” başlığını taşıyan yazının bir bölümünü aynen aktarıyorum’…
’“Oldum olası sabahları erken kalkanlardanım. Çok acil ve önemli bir işim yoksa, gazeteye otobüsle gidip gelmeyi tercih ederim.
Sade vatandaş gibi yaşamak güzel. Halktan kopmak istemem.
Tekel işçilerine destek amacıyla işçilerin bir günlük uyarı grevi yapacaklarını bilmeme rağmen, her zamanki gibi otobüs bekliyorum.
Durak, otobüs yolu gözleyen, sıkıntı içinde bekleşen insanlarla dolu. Yolcu alabilmek için her zaman süzüle süzüle seyreden minibüsler de tıklım tıklım.
10 dakika içinde her iki yönden de ne gelen var ne giden. Sanki bütün otobüsler yer yarılmış da içine girmiş.
Küçücük öğrenciler durakta ümitsizce beklerken resmen ağlaşıyor.
- Otobüs gelmeyecek mi amca?
- İşçiler genel uyarı grevi yapıyorlarmış yavrum. Otobüsler çalışmıyor. Okuluna gidemezsin. Boşuna bekleme, iyisi mi evine dön!’”
***
Ve soruyorum’… 4 Şubat Perşembe günü, Sayın Yazıcıoğlu hangi durakta otobüs bekledi?
Ve hangi okulun öğrencilerini gördü?
O tarihte okullar yarıyıl tatilinde değil miydi?
Durakta ağlaşan çocuklar hangi okulun öğrencileriydi?
Yoksa İzmir’’de sömestr tatillerinde de öğrenime devam eden okullar var da biz mi bilmiyoruz?
Sadece okulların değil dershanelerin de eğitime ara verdiği bir dönemde durakta otobüs bekleyen çocuk hikayesi de nereden çıktı?
Yoksa Ahmet Abi, bu yazıyı baskı, zorlama, ısmarlama ve yönlendirme ile mi kaleme aldı?
Ya da yazıya müdahale mi edildi, ekleme mi yapıldı?
Bu soruların yanıtlarını Sayın Yazıcıoğlu’’nun kendi köşesinden vermesini bekliyorum. Verene kadar da okumaya ara vereceğimi açıklıyorum. Size de tavsiye ederim.
Yılların Yeni Asır’’ının birkaç kraldan fazla kralcının elinde nereden nereye geldiğini de takdirinize bırakıyorum.
Koskoca TEKEL eyleminden ’‘otobüs çilesi’’ diye bahset, tatildeki çocukları otobüs duraklarında ağlat!
Bu kadarına pes doğrusu!