GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
28 Aralık 2010 Salı

Korkularımız kimin eseri!

Devlet neden var?
İnsan böyle istedi...
İnsan devleti neden istedi?
İnsan sosyal bir varlık olduğundan, toplu halde yaşarken, hak ve ödevlerin her kişi için eşit olarak gerçekleşmesini sağlamak amacı ile devleti istedi.
Devlet, her kişinin kendi iradesiyle ’‘kendisini yönetme yetkisi’’ni devretmesi sonucu ortaya çıkmış bir kurum... Devlet ile kişiler arasında yapıldığı varsayılan anlaşmaya, ’“toplumsal sözleşme’” diyoruz. Bu sözleşmeyi yapan kişi de ’“yurttaş’” oluyor.
 
Devleti öncelikle bir ’‘insan kurumu’’ olarak anlamak gerek. Devlet, temelini, sosyal kurumlar gibi tarihsel koşullarda değil, tür olarak insanın varlık koşullarında, yapısal özelliklerinde bulur.
 
Siyasal bağlamda ise, devlet, ’“kendi başına bir varlık’” olarak kavranır. Ne türden bir kurum olarak görülürse görülsün, devlet insanların oluşturduğu bir kurum ise, o devlet, onu kuranlardan ayrı düşünülemez. Yani, ’“kendi başına bir varlık’” olarak anlaşılmamalı.
 
Demokrasi, bir yönetim biçimi olup, oluşturucu birimin yurttaş olduğu bir devlette kamusal olanı yönetme biçimi olarak anlaşılabilir.
Yurttaş, ’“sivil toplumun yönetimine düşünüp taşınarak ve eleştirel bir tutumla katılma gücüne sahip kişi’” olmalı. Sadece seçimlerde varlığı anlam kazanan kişi, yurttaş olmuyor.
 
Batı düşüncesinin ideallerinden biri olan ’‘demokrasi’’nin ve ’‘devlet’’in varlık ve işleyiş koşulları, yukarıda tanımlamaya çalıştığım gibi kavranmakla birlikte, ’‘devlet-demokrasi-yurttaş’’ bağlamında işlerin ideal tanımlara göre yürümediği görülmektedir.
 
Bu güne kadar olan bitene baktığımızda, devletin, halk dışında, herkesin olduğunu görüyoruz. Egemenlik halkta, iktidar  muktedirlerde’… Yurttaş ise, sadece baskılara, yokluklara, çileye katlanan kişi... Yani, gerçek durumun, yukarıda tanımlamaya çalıştığım kavramlarla hiç ilgisi yok.
 
Demokratikleşme ’– İnsan hakları ’– Serbest pazar ’– Özelleştirme. Bu dört kavram, son otuz yıl içinde, uluslararası sistem tarafından siyasetin gündemine taşınmıştır. Oysa, biliyoruz ki, aynı uluslararası sistem, demokrasi ve insan hakları konusunda sabıkalıdır. Gelin görün ki, 80’’li yıllarda, kapitalistler demokrasi ve insan hakları savunucusu olmaya karar verdiler. Daha doğrusu, yeni dünya düzeninde demokrasi ve insan hakları, mikro milliyetçilik anlayışını besleyecek iki temel kavram olarak kabul edildi.
 
Yeni dünya düzeninde, insana ne yapacağını söyleyen, insanı ezen, cezalandıran devlet, ’“kendi başına bir varlık’” olarak kabul görüyor.
Yeni dünya düzeninde demokrasi, çok partili seçim sistemine indirgendi.
Yeni dünya düzeninde, insan haklarının temelinde yurttaş yok, grup hakları var. İnsan haklarından anlaşılan, etnisite ve inanç gruplarının hakları.
 
Demem o ki, yeni dünya düzeninde demokrasi ve insan hakları kavramlarının içleri boşaltıldı. Yurttaşsız demokrasi ve yurttaşsız insan hakları ile aldatılıyoruz. Devlet tutanın elinde kalıyor, güvenliğimiz yok. Devlet ile yurttaş arasındaki mutabakat hızla yok oluyor.
Yeni dünya düzeni, demokrasi ve insan hakları adına korku salıyor.