GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
8 Ekim 2015 Perşembe

Hayata gülümsemek

Ey hayat,
Yine de gülümseyerek bakıyorsak sana,
Bil ki zafer bizimdir.
 
Bu sözler, İranlı büyük keman virtüözü Farid Farjad’a aitmiş. Tam olarak kaynağına gidemedim ama...
Her ne ise, bu dizeler, yoksulların, tutunamayanların bir çeşit meydan okuması olarak anlaşılıyor; Yine de hayata gülümseyerek bakmak…
 
İnsana güzel duygular geçiren dizelerin etkisi altında, tam da hayatın acımasızlığına gülümsemeye ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu gülümseyerek düşünürken, gülümseme dudaklarımda donup kalıyor.
“Nusaybinli böbrek hastası Hasan Tekin beyaz bayrakla ambulansa ulaştı.” Haber ekranlara düşüyor; Arabanın arkasına bağlayıp sürükledikleri cansız beden henüz gözlerimizin önünden gitmemişken…
Hadi, gülümse gülümseyebilirsen!
 
“Nasıl bir ülkede yaşıyoruz?” Bunu çok sık kendime sorar oldum. Lakin içine sürüklendiğimiz kaosu ve çıkışsızlığı gördükçe, sorduğum sorular da anlamsızlaşıyor...
Hayat olabildiğince hoyratlaşmış, vicdanlar susmuş; biraz öfke, biraz itiraz, sonra balık rakı…
Hayat devam ediyor, varsın yoksulluk ve ölüm kol gezsin sokaklarda…
İç savaş yüzünden yerinden yurdundan olmuş birkaç milyon Suriyeli yollarda salkım saçak... Denizden hergün ceset toplanıyor… Güneydoğu illerinde iç savaş manzaraları… İş kazaları, trafik kazaları Azrail’e parmak ısırtıyor... Değil mi ki Allah’ın takdiridir, hepsi de güzel öldü…
Zengin sofralarına bir gecede ödenen parayla bir ay boyunca geçinmek zorunda olan yoksul aileler… İman zoruyla edinilen servetler… Hırslı ve kibirli bir muktedirin peşinden gözü kapalı giden müminler… Evlerinde zor zapt edilen ve birbirine tahammülü tükenmiş yüzdelik gruplar…
 
Hayata gülümsemek güzeldir; henüz delirmediysek veya deliliğe vurmadıysak… Elan hayatlarımızı bizden çalmakta olan alçaklar güruhuna rağmen hayata gülümsemek hiç kuşku yok bir zaferdir.
Gelin görün ki, insanları salt sayısal veri olarak gören aşağılığın da aşağılığı iktidar zümrelerinin bizi yönetmek için yine bize yaptıkları zulme katlanırken gülümsemeye kimsenin mecali kalmadı.
Şu an için, tezgâha konmakta olan yeni dünya düzeninin nefes kesen hikâyesinde kaçımızın gözden çıkarıldığını bilmiyoruz. Bir milyon? Beş milyon? On milyon? Kaçımızın payına ölüm düştü bilmiyoruz. Bütün bildiğimiz, kapitalist sistemin milyonlarca insanı rahatlıkla gözden çıkarabildiğidir.
 
Obama’nın savaş uçakları semalarımızda… Putin’in savaş uçakları Suriye semalarında… Türkiye’nin savaş uçakları ise Irak semalarında… Savaş uçakları değil sanki yılbaşı ağacının altına hediye bırakmaya gelen Noel Baba… Herkes düşman bellediği ötekine bomba atan uçakları alkışlıyor. Halkların kardeşliği bir slogandan ibaret… Ötekinin ölümüne zar atıyoruz. Kaç sorti, kaç ölüm eder?
 
Her şeye rağmen iyimser olmak için nedenlerimiz olabilir. Mesela, mazlumlar gerçekten ‘yine de gülümseyerek’ bakmaya başladıysa hayata, bilmeliyiz ki isyan günleri yakındır.
Bir kere isyan başlamaya görsün, ne kredi kartı hesapları, ne üniformalı ve sivil zorbalar o isyanı durdurabilir. Yeter ki mazlumlar bir kere ayağa kalkmaya karar versinler.
Fakat bütün bu olan bitene benim itirazım, Arthur Schopenhauer’in şu sorusunda dile geliyor;

“Bunca mutsuzluğu ve üzüntüyü ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın?”