GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
YAZARLAR
26 Aralık 2012 Çarşamba

Gıda terörü

Süt, yoğurt, ayran, peynir, tereyağ gibi gıdalar temel gıdalarımız olarak kabul edilir. Bunları tükettiğimiz zaman sağlıklı oluruz. Bu yargı ,üretim koşullarına bağlı olarak doğrudur.Hileli oldukları zaman tam tersine vücuda zarar verirler. 

Bakınız ,süt teknolojisi uzmanı Harun Uysal,1-7 Aralık 2012 tarihli Üretici Gazetesi’nde yazmış olduğu “Mandıraların Derdi Çok” adlı yazısında neler diyor;

“…Antibiyotikler hayvan hastalıklarında kullanılıyor.Hayvana antibiyotik verildikten 5-6 gün sonrasına kadar bu sütler yasal olarak süt ürünlerine işlenemiyor. Dürüst çalışan süt fabrikaları( Uysal’a göre herhalde aksi olanlar da var) sütün parasını ödeyip, sütü almıyorlar. Buna rağmen bazı yetiştiriciler sütün parasını aldıkları halde imha etmiyorlar. Ve bunu fırsat bilen bazı süt mütahitleri(sütü yetiştiricilerden toplayıp,süt işletmelerine satan kişi) bu sütleri 35-40 kuruştan alıp,hileli ürün üreten işletmelere satıyorlar… Antibiyotikli sütlerden yoğurt, ayran, kefir, eski kaşar, olgunlaşmış peynir yapılamıyor. Ancak uzun ömürlü süt ve özellikle de taze kaşar yapılabiliyor.” 
Uysal,yazısında şunları da söylüyor; “…bir diğer konu da bazı firmaların kaşara ve yoğurda kattıkları toz halindeki iç yağı. Yoğurt, kaşar ve tereyağına bazı firmalar tarafından margarin katıldığını biliyorduk ama bu konu benim de dikkatimi çekti. Düşünün kolesterolünüz yüksek ve iç yağı yemek size yasak. Bunları yiyerek hayatınızı riske ediyorsunuz.”

Türkiye’nin Beslenme Portalı’nda ise Onkolog Dr.Yavuz Dizdar, tarımsal ilaç kalıntılı sebze ve meyve yanında dayanıklı süt ve yoğurtun kanser hastalıklarının tetikleyicisi olduğunu bildiriyor. Ben de, “Önce Ekmekler Bozuldu!” ve “Sağlıklı Ekmek Üzerine “ adlı yazılarımda ekmek üzerinde oynanan oyunları belgeleriyle açıklamış ve Tam buğday unundan yapılmış ekmek üretimine geçilmesini önermiştim.

Gıda Terörü konusunda birçok bildiriş var. 6 Aralık 2012 tarihi gazetelere göre, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, gıdada taklit ve tağşiş (bir şeyin içine başka bir madde karıştırma, katıştırma) yaparak, tüketiciyi yanıltan 25 firmayı teşhir etmiş. Teşhir edilen işletmelerin ürettiği 37 çeşit peynir, yoğurt, tereyağı ve süt ürünleri incelenmiş ve incelemelerde peynirlere bitkisel yağ ve nişaşta, yoğurtlarda jelatin(domuz jelatini de dahil), tereyağında bitkisel yağ ve keçi sütünde inek sütü olduğu tespit edilmiş. 
Gıda Terörüne çözüm var mı? Polisiye önlemlerle gıda terörü göstermelik olarak önlenebilir..

Bana kalırsa, gıda terörü endüstriyel gıda üretiminin ve bunu yaratan kapitalizmin bir sonucu. Örnekliyelim,15 yıl önce Türk Halkı’nın yoğurt ile ilgili bir gıda sorunu yoktu. Dr Dizdar bunu şöyle dile getiriyor; “Ne zamanki homojenize yoğurt kavramı Türkiye’ye girdi, raf ömrü uzun olsun diye tebliğ değişti, ki aynen 6 ay raf ömründen bahsediyor tebliğ, ondan sonra hastalıklarda abartılı bir artış olmaya başladı. Çünkü Türkiye’de yoğurt tüketimi diğer ülkelerdekine göre çok fazla.” 
Ben de bu örneğe yine yoğurttan bir ekleme yapayım. Geleneksel Türk yoğurdunun lezzetini ve kıvamını yok edecek bir düzenleme Ulusal Gıda Kodeksi Komisyonu kararıyla yapıldı. Komisyonun kararı doğrultusunda, o zamanki adıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın hazırladığı ve 16 Şubat 2009 tarihli Resmi Gazete’ de yayınlanan ‘Fermente Süt Ürünleri Tebliği’ ile yoğurtta süt proteini yüzde 4′ten yüzde 3′e indirildi. Yine yoğurt ve ayranda en az yüzde 12 olan yağsız kuru madde miktarı ise tamamen kaldırıldı. Yapılan bu düzenleme ile sanayi tipi yoğurt üretiminde geleneksel Türk yoğurdunun yapısı tamamen değiştirildi. Türk yoğurtlarının en büyük özelliği, hafif ekşimsi olmaları ve en çok 1 hafta dayanmaları idi. Bununla birlikte fabrikaların ürettikleri, inek sütü ağırlıklı ve daha uzun raf ömürlü yoğurtlar, giderek Batı ülkelerinde yayılıp satılan yoğurtların kıvamında ve lezzetinde olmaya başladı. 
Burada bir noktaya da değinelim. Koyun ya da keçi sütünden yapılmış yoğurdun tadını anımsayan kaç kişi kaldı?  Bu durum da,hayvan yetiştiriciliğini salt sığıra indirgemek isteyen uluslararası şirketlerin yönlendirmesi sonucu ortaya çıkmadı mı? Sığır yetiştiriciliği desteklendi,koyun ve keçi sayısı hızla düştü ve Türkiye et açığı çeken, ithalat cenneti olan bir ülke durumuna getirildi. 
Şimdi soralım? Geleneksel Türk yoğurdunun yapısını değiştirecek, sıradan yoğurtlarla aynı düzeye getirecek bir takım lobi çalışmaları gizliden gizliye yürütülmedi mi? Bu düzenlemenin dünyanın en büyük yoğurt üreticisi Fransız Danone firmasının isteği doğrultusunda yapıldığını sonradan öğrenmedik mi?