GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
5 Ağustos 2011 Cuma

Gandhi Solak ve Tuz Yürüyüşü…

Karabağlar, Karşıyaka, Konak, Çiğli, Bayraklı, Bornova, Menderes ve Buca’nın CHP’li belediye başkanlarının başını çektiğini, Aziz Kocaoğlu’na karşı başlattıkları şeye, (adını siz koyun lütfen) Çiğli Belediye Başkanı ‘tuz yürüyüşü’ demiş.
Kürüm, Durak, Tartan, Solak, Karabağ, Sındır, Özgün ve Tatı…
Hepsi birer Gandhi yani…
Bu durumda Aziz Kocaoğlu da ‘İngiliz emperyalizmi’ni temsil ediyor herhalde…
*
Bilenler bilmeyenlere anlatsın demeden, Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak’ın örnek diye verdiği ‘tuz yürüyüşü’nü özetlemekte fayda var sanırım.
*
Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin siyasi ve ruhani lideri olan, tarihin ilk büyük ‘sivil itaatsizlik eylemi’ne imzasına atan Mohandas Karamçand Gandhi, Britanya İmparatorluğu’nu Satyaghra (kötülüğe karşı şiddet içermeyen direniş) ile dize getirmişti…
78 yoldaşı ile başlattığı ünlü ‘tuz yürüyüşü’nün amacı, insafsız vergilere kaynaklık eden Tuz Yasası’nı (Britanya’nın tuz tekelini) ihlal etmek için denizden tuz çıkarmaktı.
Gandhi, yürüyüşe başlamadan önce Britanya Genel Valisi Lord Irwin’e bir mektup yazmış ve yasanın kaldırılmasını, aksi takdirde şiddet içermeyen bir direniş yapacağını bildirmişti. Ardından da halka “kendinizi yeterince güçlü hissediyorsanız hükümetin işlerini terk edip, bu yürüyüşe katılın” çağrısını yapmıştı.
 
Ahmedabad yakınlarındaki Sabarmati Aşram’dan başlayan yürüyüşe, yolda binlerce kişi katılmıştı.
Hint Okyanusu kıyısındaki Dandi köyüne kadarki 388 kilometrelik mesafeyi çıplak ayakla 24 günde kat eden 61 yaşındaki Gandhi, 6 Nisan sabahı İngiliz polislerinin şaşkın bakışları arasında denize yürümüş, çamura karışmış bir topak tuzu avuçlarına alarak tatlı suda yıkayarak ufalamış; böylece, bir Hindu’nun tuz çıkaramayacağına dair Tuz Yasası’nı ihlal etmişti.
Ardından Gandhi’nin çağrısına uyan binlerce köylü deniz kıyılarına akın ederek tuz çıkarmaya başlamıştı.
Gandhi ve 60 bin eylemci hapse atılmış, ancak yasa da işlemez hale getirilmişti.
*
‘Hem ülkenin işgaline, hem de halkın umutsuzluğuna ve her şeyi olduğu gibi kabullenmesine karşı’ mücadele yürütmüş, toplumsal sorunu görüp kurtuluşun yine ‘toplumsal bir hareketle’ gerçekleşeceğine inanarak sivil itaatsizliğin tarihini yazmış bir liderin, basit bir savunma eylemiyle İngiliz emperyalizmini dize getirişinin kısa öyküsü budur işte.
Gandhi'nin tuz yürüyüşü sadece politik bir gösteri olmayıp İngiliz emperyalizminin ekonomik denetimine vurulan gerçek bir darbe, hürriyete açılan bir kapıydı özetle.
Özetle soralım o halde.
Çiğli Belediye Başkanı’nın bir metafor olarak ‘tuz yürüyüşü’ diye adlandırdığı başkaldırıyı/isyanı, Gandhi’nin bu tarihe mal olmuş eyleminin ışığında nereye oturtacağız peki?
İlçe belediyelerin Büyükşehir’e karşı açtıkları bayrakla, sömürgecilerin işgaline karşı yürütülmüş büyük pasif direniş arasında nasıl bir benzerlik var?
İlçe belediyeler CHP’li, Büyükşehir de CHP’li olduğuna göre, sömürüye uğrayanlar ilçe belediyeler; emperyalist Britanya İmparatorluğu da Büyükşehir Belediyesi mi oluyor?
İşgal güçlerine ve bunun yerli işbirlikçilerine karşı tanksız, topsuz, silahsız yürütülen bir eylemin sembolü olan tuz, ilçe belediyelerin yürüttüğü isyanın neresinde?
En önemlisi de ‘tuz yürüyüşü’nü başlatan Gandhi’yi izleyen halk, burada nerede?
*
Otobiyografi kitabına ‘Doğrulukla Olan Deneyimlerin Öyküsü’ adını veren, hayatını doğruluğu bulmayan adayan, bu amacına kendi hatalarından öğrenerek ve kendisi üzerinde deneyler yaparak ulaşmaya çalışan; ‘en önemli mücadelenin kendi iblislerini, korkularını ve güvensizliklerini yenmek olduğunu’ söyleyen Gandhi, ömrünü adadığı bir mücadelenin böyle bir benzetmeye konu edinildiğini, tarihe mal olmuş bir itaatsizliğin bu kadar ucuzlatıldığını görseydi ne derdi acaba diye düşünmekten alamıyorum kendimi.
Bunu öğrenme şansımız yok ama en azından, başta Solak olmak üzere tüm başkanların kendi ilçelerinde sokakların ne dediğini öğrenme imkanları var oysa.
Dinlerlerse duyacaklar, bakarlarsa görecekler ki; sokaklar hiç de iyi/güzel/övücü/destekleyici sözler söylemiyorlar…
‘Tuz yürüyüşü’nden değil, ‘tuzun koktuğundan’ söz ediyorlar esefle/hınçla/üzüntüyle…
Ve 30 ay sonrasını, ‘hesap kesim günü’nü bekliyorlar…
*
Yaptıklarının bırakın halka fayda sağlamasını, en başta kendilerine/partilerine zarar verdiğini görmekten dahi yoksun insanlar tarafından yönetildiğimizi düşünmek,
Arkalarında halk/seçmen olduğu varsayımıyla yapılan gülünç açıklamaları okumak/dinlemek zorunda kalmak… İçimi öylesine acıtıyor/daraltıyor ki…
Nokta diyorum.