GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
4 Ağustos 2011 Perşembe

İZBAN’ın vagonlarına ‘kokarca’ mı kaçmış?

Bugün bazı gazeteler ve bizde yer alan ‘su akıtan klimalar’la ilgili İZBAN haberi, şu giriş cümlesiyle başlıyordu:
“İzmir’de kent içi ulaşıma konforlu ve hızlı bir çözüm olacağı söylenen…”
Hızlı tamam ama ‘konforlu’da bir durun hele…
Konforlu bir ulaşımın olmazsa olmaz şartı, öncelikle insanın oturarak, haydi oturmayı geçelim ‘birbirine yapışmadan’ ayakta seyahat edebilmesi halidir ki… Ne mümkün!
Aşırı samimi ‘dipdibe/kıçkıça/kucak kucağa’ yolculuk modası, şehir içi otobüslerden İZBAN’a sıçramış durumda.
Hasbelkader Paris metrosunu ve banliyö trenlerini farklı günler ve saatlerde kullanmış ve orada da tıpkı bizde olduğu gibi ‘işe geliş/gidiş saatlerinde’ yetmiş iki buçuk milletin sarmaş dolaş olduğuna şahitlik edip yaşamış biri olarak, haydi bu aşırı samimi/pornografik duruma da ses çıkarmayalım.
Ama bu kadar samimi yolculuk halinde, burnunuzun direğinin kırılması, koku yüzünden içinizin dışına çıkması hali yok mu… İşte bu çekilmiyor!
Kapılar açılır açılmaz yüze çarpan ben diyeyim ‘ölmüş eşek’, siz deyin ‘fare leşi’ kokusu… Yolculuk ne kadar kısa sürse de dayanılır gibi değil.
Kaldı ki, kısa dediğim mesafe benim gibi Alsancak’tan Şirinyer’e giden biri için geçerli.
Ben 8 dakikaya katlanamıyorum, bir uçtan öteki uca geçenler, örneğin Alsancak – Çiğli arasında 20 dakika yolculuk yapanlar ne halt edecek o kokuyla?
Vagon dolusu kokarcayla?
 
İZBAN’daki bu koku sorunu, aslında yeni değil.
Hızlı treni kullananların uzun süredir çeşitli ortamlarda dillendirdiği bir sorun bu.
Hatta, seçim öncesi Aziz Başkan’ın davetiyle yapımı süren metro tünellerine inen gazeteci arkadaşlarımızdan biri, sevgili Vahap Dabakan da Kocaoğlu’na trenlerin çok kötü koktuğunu, buna bir çözüm bulunması gerektiğini söyleyince, ben konunun üzerine atlamış, ‘metro güzergahlarında böyle bir koku yaşanmadığını ama Vahap’ın dediği gibi İZBAN’ın feci koktuğundan’ şikayetçi olmuştum.
Bizi hayretle dinleyen Aziz Başkan da ilk kez duyduğu bu şikayetin nedenini soruşturacağını ifade etmişti.
Lakin o günden bugüne değişen pek bir şey olmadı.
Klimaların/havalandırmanın, yetmediği gün gibi ortada. E bizim aziz milletimiz de sıcağa rağmen her gün yıkanmayı sevmediği, giysilerini/çamaşırlarını sıklıkla değiştirmeyi/havalandırmayı hala öğrenemediği için; ‘yetersiz havalandırma’, artı ‘kokarcalar gibi dolaşan kadınlı/erkekli insanlarla’ ortaya ‘ölmüş eşek kokulu’ vagonların çıkması, kaçınılmaz oluyor elbet!
Bu duruma ‘kader’ deyip geçecek hali yoktur herhalde Büyükşehir ve İZBAN yetkililerinin.
Hani o Türk filmlerinde çocukları leğene oturtup faşur fuşur yıkadıkları, arada bir de tası kafalarına vurdukları gibi… Otobüs/minibüs/tren hangi ulaşım aracını kullanıyorlarsa ortalığa leş koku saçanları (benim içimden geçtiği gibi) saçlarından tutup leğende ağartıcılarla/deterjanlarla köpürtmeleri, arada bir de kafalarına tas ekleştirmeleri, maalesef imkansız ama…
Şu vagonların klima ve havalandırma kontrollerini yapmaları, imkansız değildir herhalde.
 
Yazının hakaret içerdiğini düşünenleri, konuyu abarttığımızı zannedebilecek Büyükşehir/İZBAN yetkililerini ve hatta sayın Aziz Kocaoğlu’nu, mesai başlangıcı/sonundaki saatlerde, ‘hızlı tren ile yolculuğa’ davet ediyorum.
‘Az bile yazmışsın’ deyip ‘suikast niyetine kokarca atılmış olmasın’ endişesiyle vagonları aratmazlarsa, ne olayım!
 
Güzel yurdumun güzel insanlarının ‘su ve sabun fobisi’, hele pür makyaj ablaların, saçı jöleli façalı abilerin kokudan yanlarına yanaşmaz halleri… Ve bu hallere ek olarak ucuz parfümlerle çektikleri dayanılmaz cilalar üzerine bir çeşitleme de başka bir yazı konusu artık…