GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
13 Eylül 2011 Salı

Ege Üniversitesi’nde niye kredi kartı dağıtılıyor?

12 Eylül’ün görünür/fiziksel tahribatını…
31 yıl önce kimlerin beslenmeyip asıldığını, kaç fidanın işkence tezgahlarından geçirildiğini, kaç ocağın söndürüldüğünü, faili meçhul cinayetlerle kaç ana babaya ‘hiç değilse mezarını bilsek’ dedirtildiğini çoğumuzun bildiğini varsayıyoruz ama…
12 Eylül’ün eğitimdeki tahribatını, üniversiteleri ‘yüksek lise’ kıvamına taşıyan YÖK’ün varlığının, bu antidemokratik kurumun, bu ülkenin demokratikleşmesinde önemli bir engel olduğu üzerinde pek durmadığımızı anlatmaya çalışmıştım dünkü yazımda.
Bugün bir arkadaşım aradı ve üniversiteye bu yıl (Ege Üniversitesi’nde) başlayacak olan oğlunun kaydı sırasında yaşadıklarını dile getirdi.
Kayıt işlemleri sırasında bir bankanın da görevli(!) olarak stantta oturduğunu ve oğluna (elbette ki kayıt olan her öğrenciye) adına hazırlanmış bir kredi kartı verdiğini öğrenince, deliye dönmüş bir anne olarak, şöyle diyordu:
“Oğlum eve gelip bana kayıt işlemlerini anlattıktan sonra cebinden bir de adına düzenlenmiş kredi kartını çıkarıp gösterince, dondum kaldım. Banka görevlisi, her kaydını yaptıran öğrenciye kredi kartı teklif ediyormuş, alıp almamakta tabii ki özgürler ama hangi genç için adına düzenlenmiş bir kart cazip gelmez ki?
Düşün ki, bunlar daha 18 yaşındalar ve henüz paranın nasıl kazanıldığını, dolayısıyla nasıl harcanması gerektiğini de bilmeyen, henüz hesapsız kitapsız gençler… O kartı aldıklarından ailelerini haberdar etmeyebilirler. Para harcamak çok cazip gelebilir. Ailelerinin o kart borcunu ödemeye gücü olmayabilir. Olabilecekleri düşünebiliyor musun?
Banka, öğrencilere dağıtılan bu kartın limitinin düşük olduğunu savunuyor. (300-500 lira) Ama ödenmeyen kredi kartı borçlarının nasıl katlanarak facialara yol açtığını, kart kullanan herkes biliyor. Büyükleri bile içinden çıkılmaz hallere düşüren kredi kartını, 18 yaşındaki bir gencin eline vermek, ne demektir?
Haydi bankalar kar amacı güden, hatta kredi kartı borcunun tamamını değil de ‘(faizi kökleyebilecekleri için) sadece asgari ödemeleri yapabilen müşterileri daha çok seven kurumlar… Ya üniversiteler? Harçları bile ödemekte güçlük çeken öğrencilerine/ailelere bu tür bir tuzağın kurulmasına nasıl göz yumuyorlar? Gençlerin bir tür tüketim ağına yakalanmalarına nasıl aracılık edebiliyorlar? Bir kayıt standında, bir banka temsilcisinin de bulunmasına nasıl rıza gösterebiliyorlar? Eğitimde geldiğimiz noktaya bakar mısın?
Benim oğlumun (limiti benim tarafımdan belirlenmiş) kredi kartı var; çünkü işi nedeniyle seyahat eden bir anneyim. Ani ve acil bir durum olursa kullanması amacıyla ek kart verdim ama kontrolü benim elimde. O stantta verilen kredi kartını kabul eden kaç genç, bu karttan ailesini haberdar eder sence? Ve kaç aile, o kartın ödemesini günü gününe yapabilir?”
*
Türkiye’de yaklaşık 18 milyon kişide 50 milyon kredi kartı bulunduğunu, bunlardan 10 milyonunun, kart borcunun yalnızca asgari tutarını ödeyerek günü kurtarmaya çalıştığını, milyonlarca kişinin borcunun tamamını değil de bir bölümünü ödeyerek bütçesini döndürmeye gayret ettiğini, bankaların takibe düşen alacaklarının yüzde 20’sini kredi kartı borçlarından kaynaklanan alacakların oluşturduğunu bilen arkadaşım, oğluna verilen kredi kartının borcunu ödeyebilecek maddi güce sahip bir anne.
Ama o, bizim kuşağın ‘toplumsal’ düşünen örneklerinden biri.
‘Her koyun kendi bacağından asılır’ı düstur edinmiş, ‘önemli olan benim. Kime ne olduğundan bana ne’ diyenlerden değil.
Kendi ödeyebilecekken, ödeyemeyecek aileleri/baştan çıkacak gençleri düşünerek kaygılanıyor.
Üniversitelerdeki zihniyet değişikliğinin sonucu olan, kimilerine basit görünebilecek ama aslında pek çok şey ifade eden ‘kayıtta kredi kartı dağıtımına izin tanıyan’ uygulamaya, şiddetle karşı çıkıyor. 
Kimbilir hangi zor koşullarla üniversiteye adım atmış bir gencin üniversite kapısında eline ilk tutuşturulanın ‘kredi kartı’ olmasına, üniversitelerin ‘şirketler gibi’ bankalarla iç içe geçmiş yerlere dönüştürülmesine isyan ediyor.
*
Can Dündar 12 Eylül’le ilgili insanın ağzında buruk bir tat bırakan yazısında; ‘Dün Dünyayı değiştireceğiz’ diyenlerin çocukları, bugün yelkenleri indirip ‘Dünyayı bırak/keyfine bak’ noktasına geldiyse bu, biraz da 30 yıl önce sırtımıza binen 12 Eylül’ün eseridir.
O kesintinin yarattığı 80 model ‘aldırmazlık kuşağı’nın ‘nemelazım’cı ürünleri, rafları, afişleri, sahneleri, ekranları süslüyor bugün...” diyordu…
Süslemeye devam edeceğinden de kuşkumuz yok yazık ki.
12 Eylül’ün izlerini silmek istediğini söyleyip, 12 Eylül’ün yarattığı en büyük garabetlerden YÖK’ü ve onun şirket mantığıyla yönetilen üniversitelerini değiştirmek,
‘Neler oluyor’ diye soracak/sorgulayacak zihniyetler yerine ‘nemelazımcı’ gençlerin yetişmesine göz yummak, AKP’nin işine geliyor zira…
Belki de birilerinin, yargı reformuyla ilgili konuşurken ‘Adil olmak yeterli değil, adil olduğunuzun görülmesi de gerekiyor’ diyen Adalet Bakanı Sadullah Ergin’den yola çıkarak Ak Partililere “12 Eylül’ün izlerini gerçekten silmek mi istiyorsunuz? O halde demokrat olduğunuzun görülmesi yeterli değil, demokrat olmanız gerekiyor…’ diye yüksek sesle sorması gerekiyor.
Ya da sormayı hiç bırakmayanlara, yüksek sesle/destekle katılması…
*
Not: İzmir’in en büyük devlet üniversitelerinden Ege Üniversitesi’ndeki bu kredi kartı uygulamasının, İzmir ve öteki kentlerdeki diğer kamu/özel üniversitelerde uygulanıp uygulanmadığını bilmiyorum. Araştırmamamın nedeni, kamu üniversitelerinin zihniyetleri arasında bir fark görmememden kaynaklıyor. Yazımdan da anlaşılacağı gibi, amacım bağcı dövmek değil; YÖK’le 31 yıl önce başlayan üniversite idareciliğinin geldiği noktaya “küçük ama mide bulandıran” bir örnekle vurgu yapmak… Böyle biline…