GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
18 Ağustos 2011 Perşembe

Ah ülkem, ölüm nedeniyle kapalıyız, indir bütün kepenklerini…

Böyle anlarda, böyle günlerde, gazeteci olmamayı seçtiğim, elimin satırlara gitmediği saatlerde…
Bir oğulun toprağa düştüğü, en sinsice yok edildiği kadranlarda can evinden vurulan anaları, babaları, evlatları, ağabeyleri, kız kardeşleri düşündüğümde, ‘canım yandı, kahroldum’ demekten…
Acıların kavurduğu o aileler, acılarını gözyaşlarıyla, feryatlarla, ağıtlarla dokurken…
O acıları aktarmaya yeltenen aciz cümlelerimden utanıyorum.
 
Yaşadıkları gerilimi telefondan, ‘24 saattir ayağından postalların çıkmadığı’yla ailesine özetleyen Turan Kurt’un, ayağında postallarla gittiği ölümü… Şüheda (şehitler) Sokak’ta daha iki ay önce aldığı evindeki yası,
Balıkesir’de baba ocağının payına düşen kahrı ve isyanı…
Patlamayla bedeni Zap suyuna düşmüş Binbaşı’yı… Suya yayılan kızıllığı…
Kırıkkaleli şehidin 9 aylık bebeğini
20 gün önce evlenmiş Çavuş Samet Kılıç’ı
Üç aylık evli Hakan Çil’i…
Her birinin kırık dökük son cümlelerini, bedenlerinin düşüşüne şahitlik etmiş vadiyi, TIR’a yüklenmiş paramparça araçları, şehit sayılarına eklenmeyi sürdüren delikanlıların kısacık ömürlerinin haberlerini okuyorum kırgın, kızgın, korkulu…
“11 yaralı”nın hangisinin elsiz ayaksız, hangisinin gözsüz kulaksız kaldığını, kopan her bir parçadan geriye kalan hayatlarını, ıstıraplarını… Hangi cümlelerin kalan bedenlerinin çığlığını duyurabileceğini…
 
Anlamsızca dolaştığım sokaklarda, bilmediğim bir mabedi ararken ‘kapıyı çalıyorum’(*) bildik bir ismin.
‘Yüz çizgilerinde insanlık biriktirmiş’ bir arkadaşın mısralarına,
Sözün kimbilir kaçıncı kez bittiği yerde şiiri konuşturmuş, ‘yaralı bir suret’in kalemine tutunuyorum…
Cümlelerimi emanete bırakıyor, orada kalıyorum.
 
“(…)
Sevgilim, oysa ben seni, üstelik ne çok sevmeye gelmiştim
Oysa şimdi belki, şu an gençlerimiz vuruluyor dağlarımızda
Doğa söz vermişti, solacak kış gurbeti, çiçekler açacaktı oysa
Direkleri kırılmış, alınları yıldızlı, anacığının acı kuzucukları
Kim bilir mahzun yüzlü çocuklar ne hissediyor son soluğunda
Şiddetin, hüznün eksilen kollarında, çığlar birikiyor ülkeme
Merhametli feryat dinmiyor, közlenmeyen o büyük sofrada
Sevgilim, bazen bir generalin kucağında uzanıp ağlıyor ölüm
Bazen dağda yolunu yitirmiş, patikada kimsesiz bir güvercin
Sevgilim, beyaz bir hale sızıyor bu çocukların dudaklarından
Gözlerinde keşfedilmemiş, uzun namlulu, masum bir korku
Bekliyorlar hepsi, sırayla, sabah kızıllığında, kara kefenlerini
Elleri soğukta, çatlamış, tetikte kanlı, ah delikanlı, dev elleri
Kime anlatırız, nasıl, bu ıssız, çöl yolculuğunun hikayelerini
Sevgilim, kalplerimiz; hepimizin gizli, şefkatli, büyük Allah’ı
Ey hayat, kim dinleyecek onları, nereye yağacak kar, olacaklar
Acaba hangi cennette arıtacağız, genç ölülerin kırık yüzlerini
Nasıl affedecekler, dilsizleşen ağzımızda sessiz bizi, hepimizi
Yangın ışıltısındaki dumanlar, toz bulutları, kararan ne varsa
Artık eskiyen acılarımızın çarpımının yaşı, bu yeryüzü kadarsa
Ey insan, kardeş, ey asker, ey dağ çocuğu; aç ruhuna kalbini
Ah ülkem, ölüm nedeniyle kapalıyız; indir bütün kepenklerini…
 
* Ünal Ersözlü. Kapıyı Çalıyorum/dağda ölen herkesin şarkısı’ndan. Kırmızı Yayınevi