GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
24 Ağustos 2011 Çarşamba

“Dün gece, biz bu CHP’yi kurtarmamış mıydık!..”

Bir zamanlar, “ne olacak bu memleketin hali!..” diye başlayan içkili, yemekli sohbetlerde solcu aydın ve yarı aydınlar sabahlara kadar memleket ahvali üzerine geyik denebilecek muhabbetler yaparlardı. ‘Söz konusu memleket ise’ zaman aşımı olamayacağından, bu muhabbetler hiç bitmezdi.
 
Son yıllarda benzer muhabbetler CHP’de de dönmeye başladı. Ve yine o muhabbetler, siyasetin kendisi olmuş durumda.
Magazin kıvamında politik muhabbet için bir araya gelen guruplar, zamanla, bilerek veya bilmeyerek, parti içi guruplaşmaların temelini oluşturuyorlar. Geceler boyu masalarda geliştirilen arkadaşlık ve ortak çıkar bağları üzerinde yükselen dayanışma ruhu, siyaset arenasında da boy gösteriyor.
Böylece oluşan guruplar arası ilişkiler veya mücadeleler sonucu, parti hiyerarşisinde kimin nereye aday olacağı belirleniyor.
“Kim, kimin adamıdır?” herkes bu sorunun yanıtına göre kimin nereye gelebileceğini tahmin ediyor.
Herkes mi böyle? Kuşkusuz değil. Ama böyle olmayanların azınlıkta olduklarını ve belirleyici etkilerinin olmadığını kabul etmek gerekir.
 
Hal böyle olunca, ülkede ve dünyada yer yerinden oynarken CHP’de yaprak kıpırdamıyor. Ama parti içi çekişmeler söz konusu olunca herkes derhal canlanıyor.
 
CHP üyelerinin gün boyu elektronik ortamda iletişimlerine bakıyorum, tektipleşmiş bir dil oluşmuş: “Bak ne söylemiş vatan haini!” “Bakın ibret alın!” “Görün neler yapmışlar!” Ve ardında tehditler… Lanetlemeler… Hakaretin bini bir para. Günlük rutin böyle oluşmuş; karşı çık! İtiraz et! Hakaret et!
Örneğin, Mehmet Haberal’ın sağlık durumunun kritik olduğu ve ölüm riski taşıdığı, kamuoyuna duyurulduğunda tepkiler; “Ölürse sorumlusu kim?” “Bunun hesabını sorarız!” ve benzeri serzenişlerden ibaretti.
İtiraz furyasında tek bir istisna vardı; sadece bir kişi, Facebook’ta, “Neden ölmesini bekliyoruz?” diye soruyordu.
Zaten mesele de bu; bekliyoruz. Beklemek yetersizliğin mazereti olmuş.
O tek kişiden yükselen itirazda başkaldırı, öfke, sitem vardı. Yapılması gerekeni net bir dille söylüyordu, ama dinleyen kim!  
Bir çiçekle bahar olmuyor.
 
Kendilerini “Atatürkçü, ilerici, aydın, vatansever, Kuvayi Milliyeci, sosyal demokrat” gibi kavramlarla tanımlayan partililerin büyük çoğunluğu konuşurken mangalda kül bırakmıyor, ne ki parti çalışmaları söz konusu olduğunda hepsi buharlaşıyor. Partinin önde gelen isimleri bir etkinliğe katıldığında tamamı eksiksiz oradadır. Siyasetten bütün anladıkları, “önemli adamlar”ın yanında görünmek ve kulis yapmak.
CHP delegelerinin kongreler ve kurultay dışında, parti saflarında siyasete katıldıkları görülmüş şey değildir.
Meclis üyelerini önemli günler dışında Parti’de görmek olanaksızdır.
İlçe yöneticilerinin önemli kısmı toplantıdan toplantıya ortalıkta görünür.
Yerel yönetimlerdeki perişanlık, bahsederken bile insanın içini daraltıyor. Hızla oluşan kanaat; “artık iflah olmazlar.”
Kim ne derse desin, İzmir’de CHP tel tel dökülüyor.
 
Heyecanını, hayallerini yitirmiş örgütler durumu Atatürk’ten alıntılarla idare etmeye çalışıyor ama yürümüyor. “Atatürk demiş ki”ler, “Nutuk” referanslı söylevler artık yetmiyor. Çünkü, söylediklerini papağan gibi tekrarlayarak Atatürk’ü anlamak mümkün değil. Çözüm üretmek hiç mümkün değil.
Solda siyaset yapmak için bilgi ve eğitim gerekiyor. Ne yazık ki, mevcut yapının her ikisiyle de başı hoş değil.
 
Gelelim en kritik konuya: “Ben artık CHP’ye, AKP’ye karşı olduğum için oy vermek istemiyorum.” Bu cümle çok sık tekrarlanır oldu.
Söyleyenler haksız da sayılmazlar. Seçimlerde, yıllardır CHP programında yer alan ve Türkiye’nin taraf olduğu 102 sayılı ILO Sözleşmesi kapsamındaki “aile sigortası”na dayalı yoksullukla mücadele programı dışında, dişe dokunur pek az şey söylendi. Vaatlerden birkaç tanesi hariç akılda kalan pek bir şey yok. Çünkü, vaatler bütünlüklü bir siyasal programa dayanmıyordu.
 
Toplum, CHP’nin Türkiye’yi nasıl yöneteceğini bilmek istiyor.
CHP’de politika üretenlerin böyle bir kaygısı olduğunu umarak ben iyimserliğimi korumak istiyorum.
 
Yurtta ve dünyada süregelen değişimi ve bu istikamette olan-biteni anlamak, yorumlamak ve siyasete katılmak isteyen AKP’ye muhalif toplum kesimlerinin CHP’nin öncülüğüne ihtiyaç duyduğu bir gerçek. Ancak, CHP’nin bu ihtiyaca ne ölçüde cevap verebileceği henüz meçhul.
 
CHP’de başlayan değişim sürecinin sancıları dinmiyor. Taşlar henüz yerine oturmadı. Arzulanan yapının oluşması zaman alacağa benziyor.
“Sabretmek ikinci akıldır” diyerek, sabrı tükenenlere sabır diliyorum.