GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
26 Ekim 2013 Cumartesi

Cici Çernobil!

Liberal Demokrat Partili Orkun Köksoy’dan şöyle bir ileti aldım.
“Bir soru; trafik kazası geçirip acile gelen, yürümekte zorlanan birisine ''karşıdan kimlik fotokopisi çektir gel'' ve sonrasında da ''git karşıdaki binada röntgen çektir gel'' diyen hastane hangi ülkeye aittir?
1-Nepal (Palamula Devlet Hastanesi)
2-Demokratik Kongo Cumhuriyeti (Kontirik Devlet Hastanesi)
3-Türkiye (Alsancak Devlet Hastanesi)
Siz de ‘doğru yanıtı’ şıp diye tahmin edenlerdenseniz ‘Sağlık Reformu’ndan üzerinize düşeni almışsınız demektir. Sağlık olsun deyip sineye mi çekelim olan biteni… Yoksa ‘hala umut var’ diyerek savaşmaya devam mı edelim?
Ve de sağlık demişken…
Çok cici bir Çernobilimiz var İzmir’de…
Efendim, Çernobil’in cicisi de mi olur?
Olur, olur. Bal gibi olur.  Türkiye’de olur.
Bünyesinde bulunmaktan büyük keyif aldığım Ege Tv’nin Genel Müdürü Mehmet Karabel’in kulakları çınlasın. Kentin netameli bir o kadar da sıcak konularından söz ederken ‘Cici’ sıfatını kullanmayı pek sever.
Gemi ihalesi krizinin göbeğinde ‘Körfez’in cici gemileri…’ diye açar başlığı… Çöp hengâmesi sırasında ‘İzmir’in cici çöp tesisi’ demekten kaçınmaz.  “Kordon’un cici faytonları…” aralarında kelimenin anlamına en yakın olanıdır.
Kimilerimizi çocukluğunun bayramlarına götüren ‘cici’yi biraz ironi yaratmak, kimi zaman meseleyi hafiften ‘ti’ye almak için tercih eder Karabel...
Tam Karabellik bir başlık daha
İzmir’in ‘Cici Çernobil’i…
Kaldı ki geçtiğimiz Salı akşamı yayınlanan Söz Meclis’ten İçeri’de ‘Cici Çernobil’ başlığını birlikte kullandık. Bence oturdu da…
Tam Aziz Nesinlik bir tabloyla karşı karşıyayız İzmir’in göbeğinde…
Kent EXPO 2020’ye aday. Hem de ‘sağlık’ temasıyla... Kritik oylamaya neredeyse bir ay kaldı. Katı atık bertaraf (çöp) tesisiyle yatıp Gaziemir’in göbeğindeki nükleer atıkla kalkıyoruz.
Çok sağlıklı bir tablo olduğu söylenemez. Eğer bu yazıyı Yiğit Bulut kaleme alsaydı, İzmir’in EXPO sürecindeki rakiplerini de dikkate alarak pekâlâ ‘Çernobil ve Çöp tesisi’ haberlerinin arkasında ‘Dubai lobisi var’ diyebilirdi.
Gezi Parkı’ndaki ‘faiz lobisi’ tezinden daha güçlü, inandırıcı olacağı kesin.
İzmir’in göbeği, gözbebeği Gaziemir’de 60 yıllık bir kurşun fabrikası ‘nükleer atık’ taşıyor.
Dahası sahipleri arasındaki bir miras kavgasından sonra ihbar üzerine baskın yapan Çevre Müdürlüğü ekipleri bu korkunç gerçeği tam 5 yıl önce gün yüzüne çıkarıyor.
Dönemin Çevre Müdürü Osman Tatar tüm baskılara karşın geri adım atmadan cesaretle olayın üzerine gidiyor. Ve Aziz Nesin’lik tablo da bu noktada başlıyor.
Yetkililer ne mi yapıyor? Bu olayı çevre sakinlerinden, kamuoyundan gizlemek dışında mı?  
Velveleye vermeden meseleyi kapatmaya dahası korkunç gerçeği halının altına süpürmeye çalışıyorlar. Ankara’dan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’ndan ‘beyaz giyen adamlar’ İzmir’e gelip ölçüm yapıyorlar.
Nükleer atıkla dolu bahçede oyun oynayan çocuklar ve kurşun fabrikasından gelen zehirli atıklara yıllarca maruz kalan çevre sakinleri beyaz giyen, maskeli adamları görünce etrafta kamera arasa da ‘Uzay filmi’ setinde olmadıklarını kısa sürede anlıyorlar.
Beyaz giyen adamlar ise ‘tehlikeli atık bertaraf edilmeli’ raporu yazarak, çekip gidiyor.
Ne zaman? Yaklaşık 4 yıl önce…
İlgili merciler ne yapıyor?
Üzerine toprak örtüp kentin bağrındaki Çernobil’e tam Türk işi denilecek bir çözüm buluyorlar. Binlerce ton toprakla tehlikeli atığımızı saklıyorlar.
Tabi Çernobil bu… Kedi b.ku gibi toprağın altında öylece saklanmıyor.
Sık sık ‘ben buradayım’ diye hatırlatıyor. Kah topraktan kara dumanlar çıkararak kah sarı renkteki toprağı siyaha boyayarak.
Radikal’den Serkan Ocak sayesinde öğrendik bu detayları geçen yıl… Bu haberle ödül alan meslektaşımı tabi ki kutluyorum.
Ama sonuç ne oldu? Öğrendik de ne oldu yani?
Gaziemir’de isyan mı çıktı? Ankara derhal harekete geçip meseleye kökten bir çözüm mü buldu? Yıllarca bu zehre maruz kalanlar tepeden tırnağa sağlık taramasından mı geçirildi?
Tabi ki hayır!
Daha önce üzeri toprakla örtülen Cici Çernobil’imizin etrafı dikenli telli çitlerle çevrildi.
Yıllardır başıboş oynayan mahalleli çocukları Çernobil’den uzak tutmak için. Tam Türk işi bir çözüm… Nükleer atığa çitli önlem…
Boşaltılan fabrikanın kapısına yerleştirilen ölçüm cihazına göre yayılan radyasyon normal değerlerde seyrediyor. Ve başta İzmir’in anlı şanlı yöneticileri olmak üzere herkes ‘Cici Çernobil’i sadece seyrediyor.
Efendim bertaraf için 10 milyon lira lazımmış… Kimin göreviymiş vs. İzmir’in çiçeği burnunda valisine sesleniyorum. Ve de 10 yıllık başkanına…
Bakanlara, vekillere…
Milletvekili Alaattin Yüksel gibi ‘bir düzine’ soru da sormaya niyetim yok.
LDP’li Orkun Köksoy gibi ‘bir soru’yla yetineceğim.
Bahçesine nükleer atık gömülen Gaziemir’deki eski kurşun fabrikasının bulunduğu Aktepe Mahallesi’nde yaşamak zorunda kalsalar geceleri yastığa başlarını rahatça koyabilirler mi?
Başta Gaziemirliler olmak üzere İzmirlilerin aklındaki soru işaretlerini kaldırmadan meseleyi görmezden gelmek, sorunu halının altına süpürmekle bile açıklanamaz.
Hatta dünyanın en büyük nükleer kazasından sonra radyasyonlu çayı milletin gözünün içine baka baka höpürdeten Merhum Bakanlardan Cahit Aral’ın yaptığı, yapmaya çalıştığı daha masum kaçar. Çünkü 1986’da Çernobil faciası yaşandığında olası sonuçlarına dair kimsenin doğru dürüst bir fikri, tecrübesi yoktu.
Ama üzerimizden koca bir Çernobil geçti.
Kazım Koyuncuları kaybettik. Kaybetmeye devam ediyoruz.
Mis gibi doğasına rağmen Karadeniz’de Çernobil, sapır sapır toprağa düşürdüğü gençlerle, salgın gibi yaydığı kanser illetiyle 20 yıl sonra acı gerçeği kusuyor.
Diyorlar ki bazıları ‘tarih tekerrür etmez’
Yahut ancak ders almayanlar için tekrar eder.
Bırakın tarihi… Uzağa gitmeyin.
Daha tarihin yapraklarına kaydedilirken kullanılan mürekkebi kurumayan Gezi Parkı’ndan ders çıkardık mı? Aldık diyorsanız ODTÜ’yü nasıl yaşıyoruz o zaman?
Yetmedi mi bu bölünmüşlük sendromu bu ülkeye…
Yoksa ‘yedirmeyeceğimiz’ biri daha mı oldu?
Desenize ‘Kolay mı yetişiyor Melih Gökçekler?’…
100 yılda hatta 200 yılda bir geliyorlar.
Dün Erdoğan’ı yedirmedik, bugün de Gökçek’i yedirmeyiz. Ama kendi diktiği Fidan’ı söktürmeyenler gencecik fidanlar sokak aralarında eli sopalı, yüzü maskeliler tarafından öldürülürken derin bir sessizliğe bürünür.
Ve de çoktan ağaca dönmüş 2bin 380 fidanı bir gece yarısı baskınıyla söküp meydanı ‘dümdüz’ ederler. Adına da medeniyet derler.
Biz de yeriz.