GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
27 Mart 2013 Çarşamba

Burjuvazi ve devrim

Bir dünya sistemi olan kapitalizm, beş yüzyıldır yeryüzü egemenliğini sürdürüyor.
Bu saptamadan hareketle; burjuvazinin yenilmemiş tek devrimci sınıf olarak varlığını elan sürdürmekte olduğunu, sol cenah için çok zor da olsa, dile getirmek gerektiğini düşünüyorum.
Üretim araçlarının mülkiyetini elinde tutmanın yöntemini bilen, üretici güçleri sürekli geliştirebilen, bilimi ve bilimsel gelişmeyi kontrolü altında tutabilen burjuvazi, devrimini sürdürüyor.
Burjuva devriminin yeni aşamasına verilen ad, “bilişim”dir.
Bilişim Devrimi, burjuvaziye, “yeni dünya düzeni” kurmak için eşsiz olanaklar sunuyor. Bu olanakların en belirleyici olanları; “e-hayat, yeryüzündeki her insanı kontrol etmek, siber (insansız) üretim, iletişim” olarak tanımlanabilir.
Üretim ve yönetim süreçlerinin dikeyden yataya dönüşeceği yeni dünya düzeninde, yönetim biçimleri ve siyaset, bildiklerimizden çok farklı olacak.
 
Başka bir devrim mümkün mü? Marksist düşünürler farklı okumalar yaparak bu sorunun yanıtını arıyorlar. İnsanlığı ikna edecek yanıtlar henüz bulunmuş değil. Mülkiyet sorunu, başka bir dünya kurulmasına izin vermiyor.
Her tarihsel sistem gibi, kapitalist sistem de kendi yok oluşunu hazırlayan koşullar ortaya çıktığında, çöküp gidecektir. Anca bu tarihsel koşulların ortaya çıkışı, henüz öngörülebilir değil.
 
Bugün için, antikapitalist tutum alanların öncelikle üzerinde durması gereken konu, ortaya çıkmakta olan yeni sosyal sınıfların ve/veya sosyal sınıflardaki yapısal değişimin kavramsal açıklığa kavuşturulması, olmalı.
Yeni dünya düzeninde, yoksulların ve mülksüzlerin durumunun, bilinen istihdam politikalarıyla iyileştirilmesi pek olanaklı görülmüyor.
Üretim süreçleri, istihdam yaratmaktan ziyade sonsuz sermaye birikimini amaçlayan süreçler olarak anlaşıldığından, yoksulların sistemden beslenmesi uzak ihtimal.
Kitlesel üretim ve kitlesel tüketime dayalı yeni hayatın parametreleri, sanayi devriminden çok farklı bir devrimle ortaya çıkan koşullarda oluşuyor.
Değerler sistemi yeniden oluşuyor. Kamusal yaşam yeniden şekilleniyor. Kentler, metropollere dönüşüyor. Dünya ölçeğinde güvenlik kavramı değişiyor. İçi boşalan devlet kurumları, hayatımızdan birer birer çekiliyor.
 
Dünya, bildiğimiz dünya olmaktan hızla uzaklaşıyor. Türkiye’nin, yeni dünya düzeninin neresinde ve nasıl yer alacağını bilmek için yeni bir siyaset anlayışına ihtiyaç var.
AKP, bu politikaları, Müslümanların tarihdaşlığı ve kadim olanda yeniden bir araya gelmeleri ihtimali üstüne inşa ediyor.
CHP’nin ise, yeni dünya düzeninde ülkenin yerini tarif eden politikaları oluşturduğunu söylemek çok zor.
Ulusalcılar, gözleri Anıt Kabir’de, her zamanki gibi yüreklere korku salarak siyaset yapıyorlar. Korkular üzerine kurulu siyaset, feodalite çöktükten sonra ortada kalan asilzadelerden farkı kalmayan %20’lik kesimden ötesine hitap etmiyor. Bir dönemin kapandığını anlamakta zorlanıyorlar.
Sosyal demokratlara gelince, yeni solun görüşlerini inşa etmesi gereken bu kesim elan sessizliğini sürdürmekte.
Bu sinir bozucu sessizlik bozulmadıkça, AKP tarafında oluşturulan İslamcı siyasetin ülkeyi sürüklediği tehlikeli sularda seyir sürecek.
Tanrı hepimizi korusun!