GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
6 Nisan 2013 Cumartesi

Birgül Ayman Güler ne demek istedi?

Korkut Boratav’ın “CHP’nin Akıl Hocaları” başlıklı yazısından yaptığı alıntıları kendi sütununda yorumsuz yayınlayan Birgül Ayman Güler, sanki alıntı yaptığının anlaşılmasını o kadar da istememiş. Yazıya gelen yorumların tamamında, okurlar, Sayın Güler’in görüşlerine katıldıklarını belirtmişler.
                                   
Ben de aynı yanılgıya düştüğüm için yazımı geri çektim ve yeni duruma göre yazımı düzelttim.
 
Görüşlerim değişmedi. Sayın Güler, kanımca, söylemeye cesaret edemediklerini Korkut Boratav’ın yazısından yararlanarak söylemeyi yeğlemiş. Bu koşulları göz önünde bulundurarak yazımı revize ettim.
 
Sayın Güler’in kendi köşesinden dosta düşmana duyurduğu Korkut Boratav’ın yazısında, sosyal demokrasi hakkında söylenenler son derece tartışmalı.
 
Sosyal demokratların sosyalistlerle yol ayrımı sığ bir değerlendirmeyle geçiştirildikten sonra, sosyal demokratlar sosyalizmden sapmak ve reformist olmakla suçlanmış. Yüz yıllık bir tartışma pişirilip yeniden önümüze sürülmüş.
 
Ancak, yüz yıl sonrasında bile, yazarın ve yazıyı burnumuza dayayanların, bu tartışmayı yapacak yeterli donanımdan yoksun oldukları görülüyor. Bakış açıları çok sorunlu.
 
Antikapitalist olması muhtemel bir tutumla yazar saymış dökmüş, fakat o tutumun kaynağı muğlâk.
 
Atatürk, kapitalizme karşı durum almış bir lider değil; Aksine, yeni kurulan Cumhuriyet’i uluslararası sisteme dâhil etmiş bir lider.

Cumhuriyet’in kuruluşundan yazıda işaret edilen 1945’e kadar, antikapitalist olarak nitelendirilebilecek hangi adım atılmış ki solculuğunun temellerini oralarda buluyor, bu fikrin takipçileri.
 
İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararların, kapitalist sisteme entegrasyon koşullarının oluşturulması bağlamında alındığı bir vakıadır.
 
Antiemperyalist karakterden bahsedeceklerse; Türkiye açısından bunun öncelikle ‘kapitalist sistem içinde görece iyi bir yer tutmak’ meselesiyle bağlantılı olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
 
Hem kapitalist sistem içinde olacaksınız, hem de antiemperyalist olacaksınız, bu hiç inandırıcı değil. Sistemin metropollerinin sömürüsünden bir ölçüde korunmak ve periferideki koşullarını iyileştirmek, antiemperyalist bir nitelikse, bunun o kadar da abartılacak bir tarafı yok.
 
Cumhuriyet kurulurken üretim biçiminin, üretim ilişkilerinin ve mülkiyetin kapitalist olmayan bir tanımı yapıldıydı da, dünya mı bunun farkında değildi?
 
CHP yeni bir dünya sistemi mi önermişti?
 
Emperyalizme karşı savaşıldı da, kapitalist olmayan bir düzen mi kuruldu?
 
CHP, kurulduğu ilk günden beri sistemin partisidir. Kapitalist sistem dışında bir dünya tahayyülü olmamıştır. İmparatorluk dönemine uzanan İttihatçı köklerin durumu da farklı değildir. (Demokrat Parti’den AKP’ye uzanan gelenek ha keza… Aradaki fark; sağcı partiler daha dışa bağımlı olmuşlardır.)
 
Yazarın Jakobenizm ile açıkladığı ve savunduğu totaliter tutum; o yüzyılda, faşizme giden yollara da taş döşemiştir ve sonuna kadar tepeden inmecidir. Halka zerre kadar güvenmeyenlerin halkı gütmek için tuttukları bu yolu elan “sol” diye tanımlamaları, son derece düşündürücüdür.
 
Yazarın yere göğe sığdıramadığı “küçük burjuva radikalizmi” ne sömürüyü ortadan kaldırmayı amaçlar, ne de insan haklarını gözetir. Sadece iktidarı ele geçirmenin görece az zahmetli yoludur. Eğer ki silahların gölgesinde iktidar olmak içlerine siniyorsa…
 
Zora dayanarak iktidarı ele geçirme durumunu “demokratik devrim” olarak nitelendirmek abestir; bunun demokrasi ve devrimle alakası olamaz.
 
Kaldı ki küçük burjuvazinin ikiyüzlü karakteri nedeniyle devrimci nitelikten yoksun olduğu, sınıf analizlerinde sıkça zikredilir.

Emperyal dönem kapanırken doğaldır Osmanlı İmparatorluğu da her tarihsel sistem gibi çöktü. Bu, kapitalizmin gelişmesi sonucu ortaya çıkmış bir durumdur; ilericilikle veya gericilikle ilgili değildir.
 
Ulus devletler, dünya sistemi olarak kapitalizmin beş yüzyıllık tarihinde yaşanan “ikinci restorasyon” döneminde ortaya çıkmıştır.
 
Aynı uluslararası sistem şimdi de sanayi devrimi sona erdiğinden, yeniden yapılanırken, kapitalist sistemin bir önceki döneme ait değerlerini yadsıyor. Bu koşullarda, ulus devleti savunanları gericilikle mi suçlayacağız?
 
Yazar ve bu fikrin takipçileri, tuttuklarını ilerici-gerici ekseninde kategorize ediyorlar ama ilericilik, kapitalizmin Aydınlanma dönemi düşüncesinin ürünü bir kavramdır. Marksist-Leninist literatüre daha sonra girmiştir. Ve ilerleme, varsayılmış doğrusal bir hareket olmak nedeniyle yanılsamadan ibarettir.
 
Gelelim CHP için önerilen “sosyal demokrat kimlik” meselesine;
 
Yazar ve bu fikrin takipçileri belli ki CHP programının sosyal demokrat niteliğinden rahatsızlar. Madem sosyal demokratlarla bu kadar sorunlu ve sol kanat hareketine bu denli husumet besliyorlar; Program Kurultayı toplanması için neden çağrı yapmıyorlar?
 
Kapitalistler ile el sıkışmak, gericilik değil ama uzlaşmadır. Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet’i kurarken yaptığı gibi.

CHP’de “sosyal demokrat sol kanat” oluşumuna, Recep Tayyip Erdoğan’ı bile kıskandıracak demokratlıkla karşı çıkanlar ve bu karşı çıkışa alkış tutanlar, kendilerini fena halde ele vermişler; belli ki küçük burjuva radikalizmi hepsinin gözünü döndürmüş.

Birgül Ayman Güler, kendi sütununda yer verdiği bu yazıya dair görüşlerini dile getirmek yerine,” gözlerime bak, anlarsın” demeyi tercih etmiş.
 
“Sosyal demokratlar gerici mi?”
 
“CHP’de ‘sosyal demokrat sol kanat’ hareketi olmamalı mı?”
 
Sayın Güler bu görüşlere köşesinde yer verdiğine göre bir fikri de olmalı. Keşke bu konudaki fikirlerini açıklama cesaretini gösterebilseydi.