GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
29 Ağustos 2011 Pazartesi

Bir modernite projesi olarak İslamiyet

Bu yüzyılda, İslamiyet’in bir yaşam biçimi olmaktan uzaklaşarak batı standartlarında bir dine dönüşmesine tanıklık ediyoruz.
Ritüellerin, giyim kuşamın, törensel ibadetin, tapınağın, ölümün, cenazenin ve benzeri gösteriş veya gösterinin İslamiyet’in kendisi olmaya başladığı bir zamana tanıklık etmekten söz ediyorum.
 
İslamiyet’in ortaya çıkışı itibarıyla bir sistem, bir yaşam biçimi olarak Kuran’da dile gelen Tanrı buyrukları, kamusal ve özel yaşamın normlarını belirlemiştir.
Yaşamın her alanını ve her anını düzenleyen İslamiyet’in biricik kaynağı Kuran olduğundan, kendi dışındaki bütün sistemlere, ideolojilere ve düşünce tarzına mesafelidir. Böyle de olmak zorundadır; çünkü Tanrı kelamına rağmen davranmanın, Tanrı buyruklarına karşı gelerek dinden çıkmakla aynı şey olduğu, genel bir kabul.
 
İslam dünyasında; doğumdan ölüme kadar insanın nasıl yaşaması gerektiği, servetin nasıl paylaşılması gerektiği, ticaret hayatı, çalışma hayatı, sosyal dayanışma ve yardımlaşma, ceza hukuku, medeni hukuk, devlet yönetimi, devletin kurumları tarif edilmiş ve kuralları konmuş iken, ümmet neden millet olsun?
İslamiyetin toplumsal tabanı olan ümmetin yerini millet aldığında, sekülerleşen toplumsal yapı, kamu yaşamı ve devlet düzeninde laisite ilkelerini işletiyor. İslamiyet bunu neden kabul etsin?
Bu sorunun yanıtını Türkiye Cumhuriyeti ile Mustafa Kemal vermişti.
 
Eğri oturup doğru konuşalım; İslamiyet’in önünde iki yol var. Müslümanlar bir seçim yapmak durumundalar: İslam şeriatı veya modern İslam dini.
Ya İslamiyet’in kitabında ne yazıyorsa o olacak, Kuran’da yazdığı gibi yaşanacak;
Ya da İslamiyet ritüellerin, törensel ibadetin, tapınakların dini olacak; dünya işlerinden elini ayağını çekecek.
 
Birinci durumda, Müslümanların kapitalist sistem ile çatışması kaçınılmaz. Çünkü din sosyal yaşamı, kamusal yaşamı dizayn ediyor. Kapitalist sistem bundan hoşlanmıyor.
Bu yüzden değil midir, Hıristiyan dininin kiliseye kapatılması!
 
İkinci durumda, İslamiyet kendi reform hareketine yönelirken, kutsal kitabı ve Tanrı buyruklarını gözden geçirmek ve yeniden yorumlamak zorunda kalacak.
Tanrı kelamı üstüne kelam olur mu, bunu hep birlikte göreceğiz.
 
İkinci durumdan söz etmenin son derece netameli bir tartışmaya neden olabileceğinin farkındayım. Bunu göze alıyorum.
Ve sormak istiyorum: “Dindarlığı ve dini siyasetin merkezine alan AKP’ye seçmenin %50’si neden oy veriyor?”
Görünen o ki, oy vermelerinin nedeni, çevreden merkeze gelmelerine yol açacak değişim talebinde yatmaktadır. Değişim dedikleri de, kapitalizme uzanan yolların kendilerine açılmasından başka bir şey değildir.
 
Müslümanların kapitalist sisteme dahil olma talepleri ve bu konudaki iştahları, ikinci durumun koşullarını hazırlamaktadır.
Demem o ki, Müslümanların batı normlarında bir dine dönüşen “modern İslamiyet”i benimsemeden kapitalist sistemde barınmaları mümkün değil. Ve Müslümanlar, sözünü ettiğim ikinci durumu benimsedikleri için AKP’ye oy veriyorlar.
 
Abdestli kapitalistler İslam’da reformun öncüleri olmaya adaydır.
Ortadoğu’da dalga dalga yayılan “Arap Baharı” ve Türkiye’de AKP ile yaşanan değişim; Ortadoğu ve kuzey Afrika ölçeğinde, kategorik olarak İslamiyet’in reform ve kapitalist sisteme entegrasyon sürecidir.
 
Bir aydınlanma projesi olarak tanımlanan Cumhuriyet, İslamiyeti camilere kapatmıştı. Laisizmin hedefi ikinci durumun koşullarını oluşturmak ve korumaktı. Yani Müslüman nüfusa sahip Türkiye kapitalist sisteme entegre olmayı başarmıştı.
AKP genel kanının aksine, süregelen ikinci durumu, dindarları biraz daha ön plana çıkararak sürdürmek ve bu yapıyı Ortadoğu’ya taşımak gibi çok kritik bir misyon yüklenmiştir. İran’ın bu misyona verdiği tepki dikkat çekicidir.
 
Birinci durumu sürdürmek isteyen Müslümanlar İslam şeriatı talep ettiklerinde AKP gerçeğinin farkına varacaklar:
AKP kapitalist sistemin partisidir; Kuran hükümlerine uygun yaşamak isteyen Müslümanların partisi değildir.
Bu gerçeği gözardı eden muhalefet, AKP ile baş etmekte zorlanıyor.
İslam dünyasına güzel bir Ramazan Bayramı diliyorum. Türk halkının 30 Ağustos Zafer Bayramını kutluyorum.