GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Dr. Berna BRIDGE
YAZARLAR
19 Haziran 2013 Çarşamba

Üniversite sınavına giren öğrenciler

Geçen Cumartesi, yani 15 Haziran gecesi ülkemin polisi Gezi Parkına çok sert bir müdahale yaptı. Günlerdir yaşanan olaylar yazılı ve görsel medyada her boyutuyla paylaşıldı, tekrar etmekte fayda yok. Ben de paylaşılmayan bir açıdan söz etmek istiyorum. Televizyonlardan ve sosyal medyadan bu haksız, gereksiz ve sert müdahaleyi, can pazarını izleyen halk her kentte sokaklara döküldü. Herkesin içi izledikleriyle cız etti. Bu kararı alan devlet güçleri ertesi gün üniversiteye giriş sınavı yapıldığından herhalde habersizdi.
Yıl boyu Cumartesi Pazar demeden ders çalışan, haftanın beş günü okula, hafta sonu dershaneye giden, akşamları da ders çalışan binlerce çocuğumuz 16 Haziran Pazar günkü sınav için yıl boyu kaygıyla hazırlandı. Onlar için hayati önem taşıyan, gelecekleri anlamına gelen bu sınava canla başla hazırlandılar. Tüm yılın onlar için tek konusu üniversite sınavı idi.
Ancak, cumartesi akşamı gereksiz yere kopan, kopartılan kıyametten tabii ki çok ağır etkilendiler. Sınav nedeniyle akşamleyin sokaklara dökülmediler ama yine de O gece uyuyamadılar. Televizyonlardan elleri sopalı, bağırıp çağıran, “Allahü ekber” diyen gençleri izlediler. Yine televizyonlardan biber gazında boğulan, astım krizi geçiren, coplanan, tokat yiyen, tekmelenen, TOMA’lardan püskürtülen turuncu bir suyla yanan, kıpkırmızı olan, kaçışan insanların can pazarını izlediler.
Sabah sınava uykusuz, kaygılı, dağınık bir kafayla ve yorgun girdiler. Sınava girmiş hangi öğrenciye sorsam, sınavının iyi geçmediğini belirtiyor. Nasıl iyi geçmesini beklerdik ki? Eğitimli gençliğini bu kadar hor kullanan, bu kadar ezen başka bir ülke var mıdır acaba? İçim cız ediyor…   
Dün akşam televizyonu açtım; Yıldız Teknik Üniversitesi’nde görevli bir araştırma görevlisi. Bir gözünü kaybetmiş bu olaylarda… Yumuşacık bakışlı, yumuşacık sesli genç bir bilim adamı… kendisine ülkenin başbakanı tarafından çapulcu denmiş, kendisinden daha az eğitimli polis kardeşleri tarafından gözüne doğrultulan biber gazı bombası yüzünden “sol gözüm yok artık” diyor ekranda… İçim cız ediyor…
Genç araştırma görevlisi anlatıyor: “Ben bir partiye, örgüte bağlı değilim. siyasetle ilgilenmem. Karıncayı incitmem. Saldırgan değilimdir. Ama artık sol gözüm yok…” Dayanamadım, izleyemedim. Bu kadar mı değersiz bu ülkede yaşam? Bu kadar mı değersiz geçlerimiz? Çok günah işleniyor bu ülkede… İçim bu çocuklar, gençliğimiz, geleceğimiz için cız ediyor…
Polisler de bu ülkenin evlatları. Televizyonda baktım, çoğu gencecik çocuklar bu polisler. Dövdükleri, kimyasallarla zehirledikleri çocuklarımızın kardeşleri. Nasıl rahatsız olmadan yapıyorlar bunları? Nereden geliyor bu agresyonları, bu nefretleri? Gerçekten psikolojik olarak incelenmesi gereken bir durum. Kardeşi kardeşe düşüren, gençlerimizin içinde bu kadar öfke ve kin ateşi fitilleyen kişiler kimler? Bu kutuplaşma nereye kadar sürecek? Ülkem için içim cız ediyor…
Hangi tarafa üzüleyim ben de şaşırdım. Sokaklarda dövülen, hakarete uğrayan, aşağılanan, öldürülen, (Ethem Sarısülük gibi), yaralanan, gözünü kaybeden, (8000 kişi olduğu belirtiliyor) kimyasallardan yanan, astım krizi geçiren, bizzat olayların içinde olan çocuklarımıza mı yanalım, bu şiddet ve kaos ortamında hazırlandıkları üniversite sınavına giren, geleceklerini tasarlamaya çalışan çocuklarımıza mı yanalım? 
Üniversite sınavları devam ediyor. 16 Haziranda Matematik sınavı vardı. Ay sonuna kadar diğer derslerin de sınavları olacak. Umarım bu kaos ve şiddet ortamı önümüzdeki günlerde durulur ve yaralanan, yaşamını kaybeden, haksızlığa uğrayan çocuklarımızın yaralarını sararken, sınavlara giren bu çocuklara da bir fırsat tanınmış olur… Umarım onların varlığı hatırlanır…