GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
7 Aralık 2022 Çarşamba

Tüm zamanların gündemi: Ekolojik Medeniyet

Her şeye rağmen bu iyi bir haberdir: Bugünden itibaren 195 ülkeden temsilciler, ekolojik yıkımı ve biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak için BM’nin Biyolojik Çeşitlilik Zirvesi olan COP15 için Kanada'nın Montreal kentinde bir araya gelecek.

Dünyanın geleceğine dair kaygıları olanlar bilir: Ekosistemlerin bozulması ve türlerin kaybı o kadar endişe verici hale geldi ki, 2017’de bilim adamları durumu “biyolojik yok oluş” olarak adlandırdı ve birçok kişi Dünya'nın altıncı kitlesel yok oluş eşiğinde olduğuna dair uyarıda bulundu. Bugün başlayacak toplantı bu nedenle çok kıymetlidir.

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi altında geçtiğimiz ay Mısır’da düzenlenen 27. Taraflar Konferansı (COP27), iklim değişikliği özelinde gerçekleştirilirken, BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi altında, bugün Kanada’da başlayacak ve 12 gün sürecek 15. Taraflar Konferansı'nın (COP15) odağını, biyoçeşitlilik kaybının önüne geçilmesi, ekolojik dengenin restore edilmesi, kara ve okyanus alanlarının korunması oluşturuyor.

Hükümetlerin, 2015 Paris Anlaşmasına benzer bir anlaşmaya vararak yeni hedefler üzerinde anlaşmaları bekleniyor. Kayıp ve hasara ilişkin tarihi bir paktla ve aynı zamanda fosil yakıtın aşamalı olarak azaltılmasından söz edilmeyen hayal kırıklığı yaratan bir nihai anlaşmayla sona eren tartışmalı COP27 zirvesinden sadece haftalar sonra, dünya çapındaki çevreciler şimdi dikkatlerini yaklaşmakta olan BM Yeşil Zirvesi’ne çevirmiş durumdalar. Bu yılın teması  “Ekolojik Medeniyet: Dünyadaki Tüm Yaşam için Ortak Bir Gelecek İnşa Etmek” gelecek için sürdürülebilirlik yollarına ilham vermek için gelenekselden yeniye eko-temelli yeniliklerden yararlanan “Ekolojik Medeniyet” vizyonunu pekiştiriyor.

COP15 olarak da bilinen Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Taraflar Konferansı'nın 15. toplantısı, biyoçeşitlilik kaybını mevcut on yılın sonuna kadar durdurmak ve tersine çevirmek için küresel bir eylem planını güvence altına almak için on yılda bir görülen bir fırsat aslında.

Konferansın başkanlığını Çin yürütüyor ve bu toplantı iki yıl önce Çin'in Kunming şehrinde yapılması planlanıyordu, ancak COVID-19 salgını nedeniyle ertelenmişti.

Biyoçeşitliliğin Mevcut Durumu başlı başına bir tartışma konusu… Konferans, tarihte çok önemli bir zamanda geliyor. Biyoçeşitlilik kaybı, şimdiye kadar kaydedilen en hızlı hızda gerçekleşiyor ve bu da yaşamları ve hayatta kalmaları ona bağlı olan gezegenimizi ve insanları korumak için korumayı ve ekosistem yönetimini çok önemli hale getiriyor. Aslında, biyoçeşitlilik yalnızca hava durumunu düzenlemeye yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda tozlaşma ve haşere kontrolü sağlamada ve atmosferdeki karbon emisyonlarını emmede ve sonuçta iklim değişikliğini yavaşlatmada çok önemli bir rol oynar. Bunu akılda tutarak, onu kaybetmenin dünya için neden kritik bir zorluk oluşturacağını anlamak kolaydır.

Aklı başında insanlar olarak “İklim krizi, biyoçeşitliliğin azalmasının ana nedenlerinden biridir, biyoçeşitlilik krizini ele almadan iklim hedeflerine ulaşmamız imkansızdır” diyoruz.

WWF- Dünya Doğayı Koruma Vakfı- tarafından bu yılın başlarında yayınlanan korkunç bir rapor, dünyanın son 50 yılda vahşi yaşam nüfusunun yaklaşık yüzde 69’unu kaybettiğini ortaya koydu. Çalışma aynı zamanda tatlı su türlerinin de “orantısız bir şekilde etkilendiğini” ve yalnızca yarım yüzyılda ortalama yüzde 83 oranında düşüş gösterdiğini öne sürüyor. Aşırı avlanma da çok sayıda türü tehdit ediyor.

Yaban hayatı popülasyonlarındaki benzeri görülmemiş düşüş için tek bir faktör suçlanamaz. Bunun yerine, bilim adamları, tarım ve tarımsal faaliyetler için arazi kullanımının bir sonucu olarak kirlilik, aşırı avlanma, ormansızlaşma ve habitat kaybı gibi insan faaliyetlerine işaret ediyor. Küresel ısınma aynı zamanda dünya çapında habitatlar ve ekosistemler için büyük bir tehdit oluşturuyor.

Önümüzdeki iki hafta boyunca, müzakereciler, bitki ve hayvan türlerinin kaybını ve dünya çapındaki ekosistemlere -okyanuslar ve ormanlar dahil - zarar vermeyi durdurmak ve tersine çevirmek için yeni bir küresel biyoçeşitlilik anlaşmasını tartışmak ve nihai olarak sonuçlandırmakla görevlendirildi. Bu, onların hem 2050 için uzun vadeli doğa koruma hedefleri hem de 2030 için daha kısa vadeli hedefler belirlemelerini gerektiriyor.

Bu yılın başlarında yayınlanan bir anlaşma taslağına göre, zirvenin amacı, ülkeleri “biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak ve tersine çevirmek” ve “doğayı iyileştirme yoluna sokmak” için gerekli anlamlı adımlar konusunda koordine etmek için somut bir hedefle dönüm noktası niteliğinde bir anlaşma oluşturmak olarak özetlenebilir. Taslak ayrıca, 2050 yılına kadar insanların “Doğa ve Toprak Ana ile uyum içinde” yaşaması hedefi üzerine inşa edilmiş.

Bunun yanı sıra, COP15 ayrıca bir platform sunacak: Yerli ve yerel toplulukların hakları ve doğaya zarar veren 500 milyar ABD doları tutarındaki sübvansiyonun kademeli olarak kaldırılması veya yeniden tahsis edilmesi dahil olmak üzere diğer önemli konuları tartışmak için de fırsat olacak bu forum.

Anlaşmanın, 2015 yılında dünyadaki hemen hemen her ülke tarafından kabul edilen ve iklim krizini ele alma konusunda küresel bir fikir birliğini destekleyen dünyanın ilk kapsamlı iklim anlaşması olan dönüm noktası niteliğindeki Paris Anlaşmasına benzer olması bekleniyor.

Zirve başlamadan etkinlikler başladı bile… Dün (6 Aralık) 650’den fazla bilim insanı, COP15 biyoçeşitlilik zirvesinden önce yayımladıkları bir mektupla, dünya liderlerinden enerji elde etmek amacıyla ağaçları yakmamalarını talep ettiler. Bilim insanları ısı ve elektrik üretmek için orman biyoenerjisini kullanmayı acilen bırakması gerektiğini vurguladılar.

ABD Başkanı Joe Biden, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen dahil olmak üzere dünya liderlerine hitaben yazılan mektupta, biyoenerjinin “yanlış bir şekilde ‘karbon nötr’ olarak kabul edildiği” belirtiliyor. Birçok ülke net sıfır hedeflerine ulaşmak için orman biyokütlesine giderek daha fazla güveniyor. Mektupta, “İklim ve biyoçeşitlilik için en iyi şey ormanları ayakta bırakmaktır ki biyokütle enerjisi bunun tersine neden oluyor” deniliyor.

Mektupta, küresel liderlerin, Montreal’deki COP15 toplantısında 2030 yılına kadar kara ve denizlerin yüzde 30’unu korumayı kabul etmelerinin yanı sıra, biyokütle enerjisine bağımlılığı sona erdirmeyi de taahhüt etmeleri gerektiğini söylüyor. Bu uygulama devam ederse, COP15’te ve iklim konferanslarında verilen taahhütlerin altının oyulabileceği belirtiliyor.

Mektubun başyazarı ve Kew Gardens bilim direktörü Prof. Alexandre Antonelli şöyle dediler: “Enerji güvenliğini sağlamak büyük bir toplumsal zorluk, ancak cevap değerli ormanlarımızı yakarak verilemez. Buna ‘yeşil enerji’ demek yanıltıcı ve küresel biyoçeşitlilik krizini hızlandırma riski taşır.”

Uluslararası Enerji Ajansı’nın bir raporuna göre, 2030 yılına kadar biyoenerjinin “düşük karbonlu” enerjinin üçte birini oluşturması bekleniyor. Biyoenerji için ağaçların kesilmesi, karbon açısından zengin ormanlarda hapsolan karbonun salımına neden oluyor. Bilim insanları, bunun emisyonları artırdığını söylüyor. Bu durumun, on yıllar, hatta yüzyıllar sonra ağaçların yeniden büyümesi durumunda ödenebilecek bir “karbon borcu” yarattığı ifade ediliyor.

Elektrik için odun yakmak da verimsiz bir yol ve gaz veya kömürden nispeten daha fazla karbon salımına neden oluyor. Uzmanlar yıllardır biyoenerjinin iklim üzerindeki etkileri konusunda uyarılarda bulunuyorlar. Aynı zamanda koruma altındaki ormanların çoğunun etkilenmesiyle birlikte doğa için de büyük riskler taşıdığını ortaya koyuyorlar.

Bu ay boyunca gözümüz kulağımız Kanada’da olacak, konferansa deklare bir gazeteci olarak toplantıları izleyip notlar alacağız ve siz değerli okurlarla paylaşacağız.