GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ANADOL
YAZARLAR
12 Mart 2022 Cumartesi

Tarihin kararı yargının kararının önündedir!

Dün, bugün ve yarın…

Dünyanın oluşumundan bu yana sonsuza akan “Zaman Irmağı” üzerindeki İnsanlık Köprüsü’nün üç temel ayağıdırlar.

Dününü bilmeyen, gününü değerlendirmeyen ve yarını amaçlamayan topluluklar buradan geçemezler!

Sadece yiyen, içen ve üreyen kalabalıklar olarak köprübaşında bekleşir dururlar.

Ve… Tarihin karanlıklarında kaybolup giderler!

İşte insanlığın bu serencamına tarih diyoruz. Tarih zaman ırmağı üzerinden geçen inançların, ideolojilerin ve iktidarların üzerindedir. Vereceği kararlar kesindir; itirazı, tashihi (düzelti), temyizi yoktur. Tarihin çeşitli dönemindeki iktidarların çoğu bu gerçeği ayırdında değildir. Bunu ünlü politikacı Osman Bölükbaşı kibirli muktedirlere karşı çok güzel ifade etmişti: “Tarih, ben Nuh’um diyenlerin kendi yarattıkları tufanda boğulduklarını gösteren misallerle doludur!”

Tarih kararını verirken hatır gönül dinlemez; kimseye ayrıcalık tanımaz. Bu nedenle ortaya çıktığından bugüne kadar hep idarenin ve yargının üstünde olmuştur. Tarih, aklın, vicdanın ve adalet duygusunun özetle insanlığın benimsemediği, özümsemediği yargı kararlarını umursamaz; bununla da yetinmez kara kitabının karar sayfalarına not eder. Siyasette de aynı kurallar geçerlidir. Onun için bu kuralların toplamı günümüzdeki tarih biliminin oluşumunu sağlamıştır.

Yargının ve siyasetin iç içe olduğu siyasi davalar kara kitabın en önemli sayfaları içinde yer alırlar. Sokretes’in Milâttan Önce 399 yılında yaptığı savunma o gün için yargıdan itibar görmedi ve ölüm cezasını engelleyemedi. Ama o savunma günümüze kadar binlerce kere çoğaltıldı, basıldı, oyunlaştırıldı. Ama onu mahkûm edenlerin adlarını bilen yok!

Jan Dark adlı Fransız kız, 19 yaşında Engizisyon Mahkemesi önünde yargılanmış, 30 Mayıs 1431 günü Rouen kentinde on bin kişinin toplandığı alanda diri diri yakılmıştır. Ama ölümünden 490 yıl sonra idam kararı veren aynı kilise tarafından azize ilân edilmiştir!

Sayfaları yakın geçmişe çevirdiğimizde Mustafa Kemal’in, Nemrut Mustafa Paşa başkanlığındaki 1 numaralı Divanı Harp Mahkemesi tarafından 11 Mayıs 1920 günü gıyabında ölüme mahkûm edildiğini görürüz. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Kurtuluş Savaşını boyunlarında asılı bu idam fermanı ile yürütmüş ve zafere ulaştırmışlardır.

Tarihimiz bu konuda çok zengindir. Yassıada Mahkemesi kararları, 12 Mart’ın TÖS, TİP, 12 Eylül’ün Aydınlar dilekçesi, Barış Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası, DİSK davaları bunların çarpıcı örnekleridir. Tamamı zaman ırmağından geldi geçti. Ama işkence, gözyaşı, zindan ve her türlü çile pahasına! Ancak tarih muktedirlerin hükmüne itibar etmiyor. Onun dünyanın oluşumundan bu yana oluşturduğu evrensel ölçüleri var. Bu nedenle tarihin kararları her zaman yargı kararlarından üstündür, insanlık alemi için onlar geçerlidir. Barış Derneği sanığı olarak son sözlerimi soran Sıkıyönetim Mahkemesi heyetine verdiğim yanıt tek cümleydi:

Vereceğiniz kararın tarihin kararıyla çelişmemesini dilerim.”

Gelelim günümüze… Bu ay içinde 104 Amiralin Montrö Sözleşmesi ve sarıklı amiralle ilgili duyarlılıklarını dile getiren bildirinin yargılanması başlayacak. Mahkeme mevcut yasalara göre gereken süreci işletecek ve kararını verecek. Bu konuda Anayasanın 138. Maddesi mahkemelere her türlü emir, talimat, tavsiye ve telkini yasaklıyor. Doğrusu da budur. Dava başlamadan basında çıkan iddianameyi dikkatlice okudum. 104 Amiralin bildirisinden sonra beyanda bulunan Cumhurbaşkanı, Yardımcısı, İyi Parti, DEVA ve Gelecek Partisi Genel Başkanlarının olumsuz tepkileri sanıkların aleyhine delil olarak gösteriliyor. Bir hukukçu olarak bildiğim kadarıyla Cumhuriyet Savcıları sanıkların sadece aleyhine değil lehine olan delilleri de toplamakla yükümlüdürler. Bu konuda düşünce açıklamanın Anayasal bir hak olduğunu, Montrö Sözleşmesinin vazgeçilemeyeceğini ifade eden 144 Milletvekilinden biri olarak neden bu açıklamamızın lehte delil olarak iddianamede yer almadığını merak ediyorum. Bu 144 kişi TBMM’nin çeşitli dönemlerinde onurla görev yapmış kişilerdir.

Elbette bundan sonrası mahkemenin görevi ve kararı içinde olacaktır.

Yazının başına dönersek… Tarih bazen geç bazen de erken karar verir. Yaşadığımız Ukrayna-Rusya çatışması, Montrö Boğazlar Sözleşmesinin ülkemizin ve devletimizin bekası için ne kadar önemli ve altın değerinde olduğunu kanıtlıyor. Bize 86 yıl önce bu altın anahtarı armağan eden Atatürk ve arkadaşlarına minnet borçluyuz.

İşte bu nedenle tarihin kararı yargı kararından önce gerçekleşmiş bulunuyor. Dünle bugün bu kararla buluşuyor ve yarın için ulusumuza güvence veriyor.