GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ANADOL
YAZARLAR
18 Şubat 2022 Cuma

Hakşinas...

Günümüzde pek kullanılmayan Osmanlıca bir sözcüktür hakşinas. Sözlüklere baktığımızda, adalete saygı gösteren, haktanır, hakkı tanıyan anlamlarına geldiğini görürüz. Hakşinaslık da buradan türemiştir. Edebiyattan, bilime, siyasetten ekonomiye birçok değerine hakşinaslık göstermemiş bir toplumuz. Yazın dünyamızdan iki örnekle yetinmek istiyorum.

1906 -1984 yılları arasında yaşayan ve bakımevinde ölen şair İlhami Bekir Tez’e karşı vefasız davranmış, onu genç kuşaklardan saklamışızdır. Ölüm bir kere çalar kapıları / Doğumdan öncesi ölümden sonrası yalan / Yumruğu göğsü ve altın başıyla / Ne güzeldir ayakta dimdik insan dizeleri toplum belleğinden yitip gitmiştir.

Ya Enis Behiç’e ne demeli? Toplumcu/gerçekçi akımın ülkemizdeki ilk temsilcilerinden Enis Behiç’i çoktan unuttuk. Oysa Toprak Kokusu, Despot romanlarıyla feodalizmi, emek sömürüsünü dile getiren ve Sarı İt eseriyle edebiyatımıza ilk işçi romanını kazandıran Enis Behiç de 1984’te aramızdan sessizce ayrılıvermişti. Diğer alanlardaki örnekleri sıralamak değil amacım. Biri ölen diğeri de çok şükür yaşayan iki dosta karşı gecikmiş de olsa hakşinaslık göstermek.

Birincisinden başlayayım; Sadullah Usumi’den. Usumi 1927’de Biga’da doğdu. Liseyi bitirdikten sonra yüksek öğrenimi değil, ölünceye kadar sürdüreceği gazeteciliği seçti. Alaylı gazeteciliğin basın dünyamızdaki en seçkin örneğidir. Mesleğe Biga’da çıkan Sabah gazetesinde başladı. Kısa süre sonra kendisini Babıali’de buldu. Son Saat, Tan, Son Havadis, Tercüman, Milliyet ve son olarak Cumhuriyet gazetelerinde çalıştı. Tam anlamıyla saygın bir basın emekçisiydi. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanlığı’na seçildiğinden bir süre sonra askerler 12 Mart Muhtırasını verdiler. Sadullah Usumi’yi Türkiye o zaman tanımaya başladı. Sıkıyönetim ilân edilip her türlü özgürlüğün kısıtlandığı, özellikle 1.Ordu Komutanı Faik Türün’ün devlet terörü estirdiği ülkede o, bu uygulamalara yüreklice karşı çıktı. Babıali patronlarının argo deyimle araziye uyduğu dönemde basın özgürlüğünü ve basın emekçilerinin haklarını savundu.

12 Mart’ın bunalımlı günleri geride kalınca 1973 genel seçimleri yapıldı. O zaman adayların tamamı genel başkanlar tarafından sıralanmıyordu. Genel merkezler kendilerine tanınan %5 oranında kontenjan adaylarını belirliyorlardı. CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit meslektaşı ve TGS Başkanı Sadullah Usumi’yi Balıkesir listesinde birinci sıraya koydu. Her il örgütü gibi Balıkesirlilerden de buna karşı çıkanlar oldu; ama yapacakları bir şey yoktu.

Ben de Ecevit’le birlikte meclise Zonguldak Milletvekili olarak girmiştim. Sadullah abiyle kısa sürede dost ve arkadaş olduk. Usumi, düzenli ve disiplinli çalışan bir vekildi. Memleketi Çanakkale Balıkesir’le komşu ildi. Özellikle tarım ve hayvancılık sorunları benzerdi. Sadullah abi ilçe ilçe, köy köy gezerek sorunları saptayıp üzerine gitti. Çabaları kısa sürede sonuç verdi. Ama CHP içinde değişik rüzgarlar esiyordu. Usumi ile birlikte parti içi muhalefet saflarındaydık. 1977 seçimleri gelip çattığında ilginç bir olaya tanık olduk. Kontenjan adaylığına karşı olan CHP örgütü bu kez ona sahip çıktı. Ecevit ve genel merkeze rağmen önseçimde birinci sıraya getirdi. 1977-80 arasında yine parlamentoda birlikteydik. 1980 faşist darbesi siyaseti, parlamentoyu ve bizleri yerle bir etti. Çok AP’li milletvekili ithalat ve ihracat dünyasına yatay geçiş; Özal’ın yeni zenginlerine yumuşak iniş yaptılar. Biz ise geçim derdindeydik, Evren’in aforoz ettiği damgalı kişiler olarak çoluk çocuğun nafakası peşindeydik. Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanmak ve hapse girme de cabası! Sadullah Usumi ile o bunalımlı günleri de yaşadık.

Ama o çok eski milletvekili gibi köşesine çekilmedi. Mesleğine geri döndü. İki dönem milletvekilliği ona çok şey kazandırmıştı. Artık tarım ve hayvancılık konusunda bilgi, belge ve deneyim sahibiydi. Bunları yazdığı köşelerde dile getirdi. Sorunlara hakimiyeti ve önerdiği çözümler tarım

dünyasında karşılık buldu. Cumhuriyet’teki “Çiftçi Dostu” köşesinde aydınların gazetesini köylülere de okuttu; ses getirdi!

Yazının başında belirttiğim gibi Usumi alaylı gazeteciliğin seçkin bir örneğiydi. Ziraat Mühendisi, çiftçi, köylü değildi. Ama hepsinin gözbebeği haline gelmişti. O günlerde Dünya Bankası, tarlalarını ekmeyen köylülere para dağıtıyordu. Boyalı basın tabir edilen gazetelerin köşe yazarları köylülerin yıl boyunca boş oturduklarını sadece bir ay çalıştıklarını yazıyor, köyden kente göçü teşvik ediyordu. Sadullah Usumi bugün yaşadığımız dramı o günlerde gördü ve buna şiddetle karşı çıktı. Türkiye Ziraatçılar Derneği ona “Yılın Gazetecisi”, “Çiftçi Dostu” gibi tam otuz ödül verdiler.

Sadullah Usumi, 2002 yılında, erken sayılabilecek yaşta, 75 yaşında aramızdan ayrıldı. Ziraatçılar onun anısına her yıl “Sadullah Usumi Basın Ödülü” düzenleyerek hem anısını canlı tuttular hem de kurumlaştırdılar. Kendisini özlemle, sevgiyle, saygıyla anıyorum.

İkinci isim yine gazeteci; ama alaylı değil mektepli: Ali Ekber Yıldırım. 1965 doğumlu Yıldırım Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu (İletişim Fakültesi) gazetecilik bölümü mezunu. Okul yıllarındayken çeşitli dergilere röportajlar yaptı. 1987’de mezun oldu. Gazeteciliğe ANKA Ajansında başladı. 1988 yılından bu yana Dünya Gazetesi’nde muhabir, haber müdürü ve İzmir temsilcisi olarak görev yaptı. Türk basınının unutulmaz ismi ve Dünya Gazetesi’nin kurucusu Nezih Demirkent’in yönlendirmesi ile 1996 yılından bu yana tarım yazıları yazarak uzmanlaştı. İzmir, Konya’dan sonra ülkemizin ikinci büyük tarım iliydi. Ayrıca Çanakkale’den Antalya’ya, oradan Çukurova’ya uzanan bölge Anadolu’nun en zengin topraklarına sahipti. Metropollerden bakınca farkına varılmayan uçsuz bucaksız ovalar, yaylalar buralardaydı. Tarım ve hayvancılık yöre ve bölge insanlarının olmazsa olmaz, vazgeçilmez uğraşısıydı. Ali Ekber bunu çok iyi değerlendirdi. Buralardan Trakya, Karadeniz, İç ve Doğu Anadolu’ya uzandı. Oradaki sorunları saptadı, çözüm önerileri sundu. Bugün abartmasız Türkiye’nin en öndeki tarım yazarıdır.

Ali Ekber Yıldırım, TRT’de aralıksız 22 yıl yayınlanan “Bu Toprağın Sesi” programında danışmanlık yaptı. Mezun olduğu üniversitede beş yıl “Gazete Haberciliği” ve “Haber Değerlendirmesi” dersleri verdi. İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nde dört yıl Başkan Yardımcılığı yaptı. 2010 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti onu Haber ve Ekonomi dalında Yılın Gazetecisi seçti. Nezih Demirkent Ödülü dahil birçok ödül sahibi. Yeni Tarım Düzeni, Üretme Tüket, Herkese Gıda, Ananı Al da Git gibi eserlerin de sahibi.

Bunları niye yazıyorum. Öncelikli nedenim hakşinas olmak elbette. İkincisi 21. yüz yılda dünyamızdaki en büyük sorunun insanların beslenmesi olduğu gerçeği. Su kaynakları ve tarımsal alanlar için ilerdeki yıllarda savaşlara tanık olursak şaşırmayalım. Hele ülkemiz! Yakın döneme kadar dünyada kendine yeterli yedi ülkenin arasında sayılırken bugün Kanada mercimeğine, Rusya buğdayına muhtaç durumdayız. 2002’de iktidara gelen AKP neo liberalizm rüzgârlarına kapılarak yurttaşları ekmek ve yağ kuyruklarına mahkûm etti. İhvan sosuna bulanmış liberal ekonomi artık dibe vurdu. Ama hala tarım alanlarına beton ucubeler dikiyoruz. Acı gerçek Bulgaristan kadar büyük bir alanımızın artık tarım dışında olduğu. Köyleri boşaltarak kentleri lümpen proleterya ile dolduran AKP ve tek adam rejimi yanlışlarında ısrar ediyor. Gidilen yol, yol değil!

İşte bu koşullarda mesleği sadece gazetecilik olan biri alaylı diğeri mektepli iki önemli insanımız bize çok önemli dersler verdiler. Ziraat mühendisi, teknikeri veya akademisyeni olmadıkları halde sorunları halka yansıtmayı başardılar. Çözümler de önerdiler. Kendilerinden sonra gelen genç gazetecilere sözcüğün tam anlamıyla örnek oldular, oluyorlar. Büyük olasılıkla iktidarlar onların söylediklerinden ve yazdıklarından rahatsızdır. Ama olsun… Onlar halkın gönlünde çoktan yer aldılar. Onlar basınımız ve halkımızı yüz akıdırlar! Sadullah Usumi’ye rahmet, Ali Ekber Yıldırım’a uzun ömürler ve üretkenlikler diliyorum…