GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Hanzade ÜNUZ
YAZARLAR
20 Haziran 2021 Pazar

Son nefes

BAZI anılar çivi ucu gibidir.

Sivri, soğuk ve gri.

Sessiz bir ışık hüzmesi gibi usulca sızıp...

Kalbinizi yoklar.

Kendini hatırlatır.

Soğukkanlı, yırtıcı bir çivi ucu.

Unutsanız da yerini çok iyi bildiğiniz...

Yolu kendi bulan tanıdık bir misafir gibi...

Sizi çok iyi tanır.

Aynı sinir uçlarında yürür.

Gelir aynı sızıyla saplanır.

***

ZAMAN zaman elinizi içeri sokup yoklarsınız...

Oradadır, bekler.

Siz unutsanız, o sizi unutmaz.

Hatırlatmak keyif aldığı görevidir.

Sert bir patron edasıyla...

Sahibinizmiş gibi davranır.

Çekip çıkarmaya cesaret etmek ne mümkün.

Çıktığı yeri mi parçalar, etinden et mi kopar...

Kalsa mı daha çok acı verir, çıksa mı...

Bilemezsiniz.

***

BAZI yaşanmışlıklar kelimesiz kalır uzun süre.

Anısıyla göz göze gelmekten imtina ettiğim o gece gibi...

Aslında güzel dileklerle uyanacağım bir yeni yıl sabahıydı.

Gelen telefonla uçarcasına eve koştum.

Telaşla yatak odasına girdim.

İlk önce ellerini tuttum.

Damarları çıkmış yorgun elleri sıcacıktı.

Bir o kadar zayıf, bir o kadar yumuşak.

Gözleri kapalı uyuyor gibiydi, ağzı yarı aralı.

Olmayan, çökmüş yanağını okşadım.

Elim uzamış beyaz sakalında gezindi.

Küçücük kalmış yüzünü sevdim.

Uyuyordur, belki uyandırabilirim diye düşündüm.

Elinin, yüzünün elimdeki sıcaklığıyla kalakaldım.

Kendi kanım gibi...

Babamın sıcaklığı...

O anı son nefesime kadar hatırlayacağımı fark etmedim.

Babam ölmüştü.

Anlamadım.

***

ANNEM sabah saat 04.30 sularında aradı.

Çekingen bir sesle “Baban iyi değil, gelsen iyi olacak” dedi.

15 dakika sonra evdeydim.

Neyle karşılaşabileceğimi bilmiyormuş gibi...

Ket vurulmuş korkumla içeri girdim.

Çok sefer uyurken izlediğim babam...

Gözümle sevdiğim babam...

Tanımlaması çok güç bir yalnızlıkta uyuyordu sanki.

Yanına oturdum.

Yardım etmek istedim, uyanır diye kollarını sıvazladım.

Belki sesimi duyup bana kıyamaz gözünü açar diye...

Belki korkmasın diye bilmiyorum...

Yumuşacık seslendim,

“Babacım...”

***

KARŞILAŞMA ihtimalini bildiğimiz;

İç hazırlığını yaptığımız acılar vardır.

Ya şöyle olursa diye içinizdeki telleri çekip bıraktığınızda...

Çıkacak o acı sesle, iç sarsıntıyla tanış olmak için...

Ön provasını yaptığınız ayrılıklar vardır.

Ben öyle yapmıştım.

Babam kıvrılmış uyurken defalarca izleyip...

Onu kaybetmenin provasını yapmıştım.

Oysa ölümün hiçbir hayal gücüne...

Hiçbir tahmine sığmayacağını...

Provasının yapılamayacağını bilmiyordum.

***

SANIRIM belki o mucize gerçekleşir diye düşündüm.

Kalp masajı yapmak için ellerimi göğsüne koydum.

Başının üstünde başım, ellerimle bastırdım.

İşte o an, insanın hayatında başına gelebilecek...

En sarsıcı, en akıl almaz, en tuhaf...

Belki en acı...

Hala karar veremiyorum ama belki de en güzel  şey oldu.

Göğsüne iki elimle birden bastırdığımda...

Hiç beklemediğim şekilde bir anda ağzından hoh diye bir hava çıktı.

Can havliyle babamı kurtarmak isterken...

Çok gariptir ki ağzından çıkan, verdiği o son nefesi...

Kelimenin tam anlamıyla yuttum.

Bir anda, hem de ta mideme kadar.

Nasıl oldu bilemeden, dona kalarak.

***

BABAM gözlerini açmadı elbette...

Kalp masajına yanıt vermedi, veda etmişti.

Ama son nefesini saklamıştı işte.

O son nefeste neler vardı bilmiyorum.

Hangi söylenmemiş sözler, özlemler, düşünceler...

Hangi hayal kırıklıkları, hangi dargınlıklar...

Bana mı söylemek istemişti hepsini son nefesiyle...

Al bakalım sana emanet der gibi;

Sen anlat hepsini diye.

Altı yıl önce...

Babamı kaybettiğim gün, gece başımı yastığa koyduğumda...

“Artık benim babam yok” diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Artık babasızlar kervanına katıldığımı...

Onca yıl babası hayatta olan biri olarak yaşama şansımı...

Babacım diye seslenebilmenin ayrıcalığını...

Babasızlığın derin boşluğunu...

Yetim kelimesinin anlamını o an fark ettiğimi hatırlıyorum.

***

BABAM Günhan Ünuz’u bu yazı vesilesiyle rahmetle anıyorum.

Koca yaşımda ben kapıdan çıkarken eğilip paçamı düzeltişini...

“Kızım” diye seslenişini...

Bazen dargın bakışını...

Barıştığımızda gözündeki sevinci...

Bisikletimin peşinden koşuşunu...

Çocukluğumda buzdolabına bıraktığı parmak çikolataları...

Birlikte çizgi film izlerken gözüme bakıp, omuzlarını kaldırarak sessiz gülüşünü...

Yurtdışındayken yolladığım mektupları özenle saklayışını...

Yıllarca yaptığım her haberi, her röportajı kesip titizlikle biriktirmesini...

Benim canım babam olduğunu...

Benimle gurur duyduğu için hayata daha güçlü tutunduğumu...

İyi kalpli, dürüst ve şefkatli bir adam olduğunu...

Biliyorum ve hiç unutmuyorum.

***

BEN Günhan Ünuz’ın kızı olma ayrıcalığını...

Onu kaybettikten sonra daha iyi anladım.

Eve girdiğinde koltuğunda oturan bir baba görmenin önemini anladım.

Babasını artık ancak rüyalarında gören şanslı bir evlat olarak;

Bugün Babalar Günü’nde babalarımız, annelerimiz ve tüm biriciklerimiz için sizlerden nacizane ricamdır ki...

Sevdiklerinize, kıymetlilerinize...

Elinizdeki, dilinizdeki tüm sevgi sözcüklerinizi söyleyin.

Ceplerinizi, çekmecelerinizi, kalbinizi karıştırın, boşaltın.

Tasarrufsuz, hesapsız...

Hepsini çıkarın dışarı.

Sevginiz, kelimeleriniz bir daha hiç kullanamayacağınız...

Onlara asla söyleyemeyeceğiniz...

Artık kullanamayacağınız kontür gibi kalmasın.

Boşa gitmesin.

Sevdiklerinize sevginizi dolu dolu söyleyin.

Korkmayın, cömert olun.

Son nefesinize kadar.