GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Hanzade ÜNUZ
YAZARLAR
20 Nisan 2021 Salı

Göztepe ayağa kalktı

Daralmış covit günlerindeki sakin yürüyüşlerimden birindeydim dün saat 13.00 sularında.

Az yağmur üstü çamur kaldırımları arşınlıyordum.

Göztepe Parkı’nın içinden dalgın adımlarla geçtiğim sırada...

Tek kişilik banklarda oturan amcalar ve teyzeler kendilerinden beklenmeyecek bir çeviklikle...

Aniden ayağa kalktı.

İstiklal Marşı’mız çalıyordu.

Bir anda bütün park, çoluk çocuk herkes ayaktaydı.

Yürüyenler durdu, etraftaki esnaf mağazasının kapısına çıktı.

Çevre çaycıların önünde taburelerde oturanlar da ayağa kalktı.

Herkes hemen yandaki okuldan yükselen milli marşımıza kulak kesilmişti.

Parkın Mithatpaşa caddesine bakan tarafında yoldan geçenler de durmuştu.

Deklanşöre basılı kalmış bir fotoğraf karesi gibi oldu park bir anda.

Çıt çıkmıyordu, sadece İstiklal Marşı’mız duyuluyordu.

Herkes susmuş, o anda göremedikleri...

Ama orada olduğunu bildikleri göndere çekilen al bayrağa bakıyordu.

Birbirini hiç tanımayan tanışsalar belki hiç anlaşamayacak, belki hoşlanmayacak olan...

Ama belki de aşık olma ihtimali bile taşıyan kadınlar, erkekler...

Köşede çiçek satan roman arkadaş, ‘Savaşma Söğüş’ mottolu seyyar büfeci, elinde fırçası ayakkabı boyayan delikanlı...

Emekli gözlerle hayatı süzen amcalar, teyzeler...

Farklı düşünen, farklı yaşlardaki onca insan hiç kıpırdamadan...

Sanki aralarında gizli bir sözleşme varmış gibi saygılı bir duruşla ayaktaydı.Farklı bir sevgide buluşulmuştu, inatçı dik duruşlu bir rüzgar esiyordu yüzlerde.

İçlerinden mırıldanıyorlardı benim gibi belki de marşımızı...

Ta ki okulun hoparlöründen yükselen melodi sonlanıp, parktaki emekli grubundan bir beyin yüksek sesle “Rahat” diye seslenip...

Birçoğumuzu gülümsettiği...

Hemen yanımda duran üçlü arkadaş grubundaki spor şapkalı beyin yanındakilere duygu dolu gözlerle bakıp, “İstiklal Marşımızı dahi özledik” demesinin ardından...

Sokağın nabzının tekrar atmaya başladığı ana kadar.

***

Herkes sohbetine, işine gücüne kaldığı yerden devam etti haliyle.

Bense hayatın içinde akan bu spontan kesitin içinde kalakaldım.

Bir anda hepimizi kalbinden yakalayan, saygı ve sevgisini tetikleyen ortak paydaya takıldım.

Gerçekten de çok etkilendim ve ilgimi çekti yaşanan o an.

Bu yazıyı da parkt duyduğum o cümle yazdırdı bana,

“İstiklal Marşımızı dahi özledik.”

Toplum olarak sahip olduğumuz temel değerlerimize özlemin en kısa ifadesi...

“...dahi özlemek”

Mutluluğun değil yalnızlığın resmini çizdi sanki bu kısa cümle.

Aynı duyguda buluşmayı, birlikte hissetmeyi, omuz omuza vermeyi özlemekti sanırım tercümesi.

Bir milletin iç çekişiydi sanki.

Ayrışmaktan yorgunluğun sesi...

Kavgadan bitkinliğin ifadesiydi.

Birbirine güvenmenin, saygının hasretiydi.

Sıradan bir öğle vakti, genci yaşlısının içinden akıp geçtiği bir parkta...

Parkta sessizce ayağa kalkan bu insanların kalp radarına takılan neydi..

Beni uzun uzun düşündürdü.

Bu ısmarlama bir durum değildi, sloganlaştırılacak bir tavır hiç değildi.

Bazen biraz abarttığımız İzmirlilik halimiz de değildi.

Hiç kimsenin tekelinde olmadığını bildiğimiz...

Türkiyemiz idi ortak payda.

Özlenen Türkiye duruşuydu.

Farklı mahallelerimizin, farklı pencerelerindeki aynı manzaraydı.

Vatan sevgisiydi.

Zor zamanda birlikte olabilmekti, dayanışmaydı.

Farklılıklarımızla birlik olmaktı.

Bir parti bayrağı değildi.

Siyasi bir lider değildi.

Takım tutan fanatik bir ruh hali değildi.

Oy pusulası ya da seçmen yüzdesi de değildi.

Bunlar diye yüzümüze bağıranlar, öteki berikileştirenler hiç değildi.

***

Bir anda herkes  sahici, şefkatli ve çok güçlü bir içgüdüyle...

Milli Takım olmuştu Göztepe Parkı’nda.

Ben orada aslında Türkiye’yi gördüm.

Kalbi kırık, birbirine dargın ülkemin insanlarını...

Siyasetin sızmadığı kozmik odamızı...

Üstünden silindirle geçilen değerlerimizin baharda verdiği filizleri..

Vazgeçmediğimiz Türkiye’yi...

İçinde yaşarken özlediğimiz ülkemizi...

Temelimizi, milli ruhumuzu gördüm.

Uzun yıllar önce okuduğum  “Onca Yoksulluk Varken” adlı roman geldi aklıma nedense.

Fransız yazar Romain Gary’nin takma isim kullanarak Emile Ajar adıyla yazdığı ünlü romanı.

Bir çocuğun gözünden dışlanmışlık ve yalnızlığın ele alındığı romanı hatırlayıp...

“Onca Ötekileşmişlik Varken” dedim ülkemde...

Siyaset dili toplumu bu kadar hoyrat, kaba manevralarla ezerken...

Aslında her birimizin tek tek ne kadar yalnız olduğunu...

Yalın ve tutarlı söylemlere, birlikteliklere ne kadar ihtiyacımız olduğunu gördüm.

Parktan ayrılırken yağmur çiselemeye başladı.

Kimse kaçışmadı, sakin park hayatı devam etti.

Göztepe parkının müdavimi sokak müzisyeni genç kız ve gitarı, arabaların yağmuru ezerken çıkardığı çıtırtılı sesi bir perde gibi araladı.

“Onca Aşk Varken” demek istiyordu belki de yağmura aldırmadan.

Şarkısını kumrulara hediye etti...

“Anlamazdın, anlamazdın
Kadere de inanmazdın
Hani sen acı veren
Kalpsizlerden, olamazdın

Dilerim ki mutlu ol sevgilim
Ben olmasam bile, hayat gülsün sana
Günahım boynunda
Ağlayan bir çift göz, bıraktın arkanda...”