GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
7 Haziran 2012 Perşembe

Siyasetin patronu olmak…

Pazar günü, CHP İl Kongresinde patronlar mücadele etti. Sonunda, kazanan patron, büyük patron oldu.
Demokrasi bir oyun değilse, bu tablo çok düşündürücü olmalı.
 
Halkın oylarıyla güç elde eden siyasetçi, bu gücü, siyaset yapacak kadroları belirlemek için pervasızca kullanıyor.
Bu pervasızlık sayesinde, ilçe belediye başkanları, ilçe kongrelerinde güçlerini kullanarak yönetimlerde söz sahibi oldular.
İl kongresinde, Aziz Kocaoğlu,  gücünü kullanarak işaret ettiği adayı seçtirdi.
 
“Olmazım şu kişidir!” dediği andan itibaren, bulunduğu makamın gücünü, “olmazım” dediği insanı yıkmak için kullanmaya başlayan muktedir kişinin bir zalime dönüştüğünü görmek gerekir.
Siyaset bir güç oyunu ise, ki fiili durum böyle olduğunu gösteriyor; siyasetin patronları biz yurttaşlara artık demokrasi yalanları söylemekten vazgeçseler iyi olur.
Sözüm ona çarşaf liste, parti içi demokrasinin karinesi olarak kabul görüyor. Bu da büyük bir yalan. Çarşaf listelere oy verecek delegelerin nasıl seçildiğini iyi biliyorum.
O listelerin oluşturulmasıyla ilgili gerçeklerin üstü örtülüyor. İşin doğrusunu söylemek yerine, bizleri siyasal yalanlarla besliyorlar.
Delege seçilenlerin, yönetime gelenlerin ilişkilerine yakından bakarsanız, cemaatleşen grupların kontrol altında tuttuğu insanların çoğunlukta olduğunu görürsünüz.
Çoğu delegenin ya kendileri ya eşleri, yakınları belediyede çalışır. Ya da, siyaset patronlarıyla sıkı çıkar ilişkileri içindedirler.
Siyaset patronlarının adamı olmayanlar fena halde azınlıktadır ve bir yerlere seçilme şansları yoktur. Çünkü, biat etmeyen üye, işe yaramaz üyedir.
 
Parti içi demokrasi meselesinde AKP ile CHP arasındaki fark neden ibarettir?
Biri kıvırmadan uygun gördüğü insanları seçmek için gereğini yapıyor; diğeri demokrat görünmek için kıvırıp duruyor.
Ne ki, sonuç değişmiyor; iktidar zümreleri arzu ettikleri insanları bir şekilde seçtiriyorlar.
Aslında bize dolaylı olarak söylenen şudur; “Bu adamlar seçilecek!.. Siz mi seçeceksin, ben mi seçtireyim?” Oyun böyle kuruluyor.
Sonuçta, patronlar arasında sınırlı bir rekabet yaşanıyor, kontenjanlar nedeniyle bir kısmı dışarıda kalıyor, ama seçilmesi gereken kişiler mutlaka seçiliyor.
Oyun masumiyetiyle bağdaşmayan, saçmalıklarla dolu bir oyun.
 
Ben bu süreçte ilçelerde tanık olduğum seçimlerden sonra, gördüklerim üzerine, “bu oyunda yokum” dedim. Kendime olan saygımı korumak için o dolaşımın dışına çıktım.
Ve biliyorum ki, bu patron düzeninde yapılan siyaset ülkenin derdine derman olamaz. Böyle bir dolaşım içinde siyaset yapanların umurunda değildir bu güzelim memleket.
Ne hazindir, biz oy kullanmakla mükellef yurttaşlar başımızın çaresine bakmak durumundayız. Çünkü, bu haliyle siyasal partiler, siyasetin ve demokrasinin önündeki en ciddi engeldir.
 
Cumhuriyet’in yurttaşları yalnız bırakıldı; bu gerçekle yüzleşmeliyiz. Ve elimizdeki tek oyu nasıl kullanacağımıza bu gerçeğin ışığında karar vermek durumundayız.
“Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal’in ardılları, Cumhuriyet’in yurttaşları; siyaset oyunlarına teslim olmayacağını ve bu oyunu oylarıyla bozacağını yüksek sesle söylemeli.
Bu etkisiz ve teslimiyetçi siyaset anlayışının ülkeyi dolu dizgin federal bir din devletine götürdüğünü görmek için daha kaç kere aldatılmak gerekiyor.
Türkiye, karşı devrime altın tepside sunuluyor.
 
Siyasetin tükenişi sürüyor. Halk için, halkla birlikte siyaset vaadi koskocaman bir yalan. Siyaset patronlarıyla bu iş yürümez. Bundan böyle, yeni siyaset yollarını ve halkın siyasete katılımını konuşmak lazım.