GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
9 Kasım 2011 Çarşamba

Orantısız güç!

Bayramı İzmir’den uzakta geçirdiğimden kentte olan bitene uzaktan bakma fırsatı yakaladım. Ama uzaktan da baksanız göbeğinde de olsanız güzel İzmir’in görüntüsü değişmiyor.
Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak ile Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu arasındaki ‘derin mevzuunun’ tarihi geçmişini ele alıp bayram öncesi su yüzüne çıkmasının 2014 seçimlerine yansımasını ele almaya çalışmıştık son yazıda. 

Bayram röportajında Başkan Durak’ın tam da bizim ele aldığımız şekliyle bu yarışa sıcak baktığına ilişkin röportajını gördük. 

Yeni Asır’dan Onur Çakır’ın röportajında Başkan Durak, Büyükşehir adaylığını düşünebileceğini açık açık ilan etmiş. 

Çakır’ın son röportajında Kocaoğlu ile sorunlu bir başka isim daha… PM Üyesi, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam da üyükşehir adaylığı sorusuyla karşılaşmış…. Politik bir yanıt vermesine karşın Susam’ın da bu konuda boş olmadığı anlaşılıyor satır aralarındaki ifadelerden… CHP İzmir örgütünün yönetimine yönelik ciddi özeleştirilerin de getirildiği röportajda Susam, ‘hedef koymadım’ dese de Büyükşehir yarışında ‘yokum’ da demiyor. Sonuç olarak şu anda hem Başkan Durak hem de Milletvekili Susam’ın Büyükşehir’e yönelik potansiyel adaylıkları söz konusu…
Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu’na gelince… 

O’nun gündeminde hükümetin her geçen gün dozunu arttırdığı baskılar var. 

Bayram öncesi yaptığı açıklamada vergi denetmenlerinden şikayet edip, ‘Yaptıkları denetim değil. Başka bir şey’ diyen Kocaoğlu, ‘biri bir şey yapmalı’ diyerek hükümet temsilcilerinin dikkatini İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik denetimlere çekmeye çalıştı . 
Çekebilecek mi?
Sanmıyorum.

Hükümet, başta İzmir Büyükşehir başta olmak üzere AK Partili olmayan yerel yönetimlere yönelik orantısız güç kullanmaya devam ediyor. 

Sadece İzmir’de de değil… Manisa’da, Uşak’ta, İstanbul’da, Antalya’da, Adana’da… Yani her yerde. Bakanlık müfettişlerinin soruşturma bombardımanına tuttuğu, hükümetin her türlü denetim biriminin AK Partili olmayan yerel yöneticileri adeta ablukaya aldığı, kuşattığı bir süreçten geçiyoruz. 

Bu durum hükümeti oluşturan partinin ilk adı olan ‘Adalet’le çelişse de baskı, abluka siyaseti her geçen gün artarak devam ediyor. 

Karşı olduğumuz şey söz konusu belediyelerin denetlenmesi değil… 

Orantısız, adaletsiz güç kullanımı… 

Benzer denetimlerin, soruşturmaların AK Partili belediyelerde yapılmadığını bilmek, görmek toplumsal vicdanı, adalet duygusunu örseliyor. 

İzmir’e yönelik özel abluka siyaseti de artık açığa çıkmış durumda… 

Amaç genel seçim öncesi yapılan polis baskınlarıyla sarsılan Büyükşehir bürokrasisini yerel seçime kadar tamamen kilitlemek, etkisiz hale getirmekse, hedeflenenin başarıldığını söylemek sanırım yanlış olmaz. Rutin imzaların bile atılamadığı, bürokratların korkudan adım atamadığı, telefonla bile konuşamadığı bir sürecin İzmir’i, CHP’yi nereye götüreceğini tahmin etmek de zor değil.
Hani demişler ya… 

Kurt, kuzuyu yemeğe karar verirse, mideye indirmek için bir bahane bulur…

Adamlar İzmir’i almaya karar vermişler. Şu anda da gereğini yapıyorlar belki de… Burada en büyük sorun CHP’nin içinden geçtiği süreci iyi yönetememesi… 

Kocaoğlu ayrı telden, örgüt ayrı telden, genel merkez ayrı telden, ilçe belediyeler ayrı telden çalıyor.
Bir yanda parti içi muhalefet öbür yanda şimdiden sinyal çakan Büyükşehir adayları… 

CHP’liler kendilerine yönelik adaletsiz tutumunun altını hep birlikte çizemedikleri sürece (Ki bu gidişat çizemeyeceklerini gösteriyor) bu süreci yönetemeyecekler. 

Zaten hali hazırda üç parçaya bölünmüş CHP’nin bu süreci sağlıklı yönetmesini beklemek neredeyse abesle iştigal…

Kılıçdaroğlu aşısı ne yazık ki tutmadı. Değişim süreci kötü yönetildi. İzmir’de Deniz Baykal’ın atadığı belediye başkanları iyi bir sınav veremedi. Kılıçdaroğlu’nun atadığı il örgütü de öyle… Kocaoğlu ilçe belediyelerle didişti, milletvekiliyle kavga etti. Parti içi muhalefetin olağanüstü kongre kartını elinde tuttuğun son bir yılda CHP’de pek çok denge değişti. Ama değişmeyen tek şeyse parti içi mevki-mevzi kavgasıydı. 

CHP’de bunlar yaşanırken AK Parti, İzmir özelinde ele geçirdiği toplumsal algıyı bir güzel yönetmeyi başardı. Hükümetin siyasal yüzü kente dair projelerle halkın dikkatini çekmeyi başardı. İktidarın bürokratik yüzü yani polisi, yargısı, müfettişi ise belediyeler üzerindeki abluka siyasetiyle, onları neredeyse şimdiden bitkisel hayata soktu. 

CHP örgütünün de durumu bitkisel hayattan farklı sayılmaz. Son bir 2 yılda yaşananlardan sonra örgütün en azından yarısı bu durumda… Özetle herşey şu anda AK Parti’nin değirmenine su taşıyor. Ve bu değirmenin dişlileri her geçen gün biraz daha hızlı dönüyor. 
Önüne çıkan her şeyi unufak edip, öğütüyor. 

Burada dikkat edilmesi gereken tek bir husus var… O da orantısız güç kullanmak ve de adaletsiz tutum. İzmir kamuoyu şu anda bunun farkında değil. Dahası bu durum kamuoyuna anlatılamıyor. Çünkü CHPliler farklı telden çaldıkları için sesleri de ‘çatlak’ çıkıyor. Ama kamuoyu bazı somut örnekler üzerinden bu durumu farkederse kentteki siyasal rüzgar bir anda tersine dönebilir. Tıpkı arsenikli su süreci gibi… Çünkü orantısız güç ve baskı bu kentte tarih boyunca ters tepmiştir. Tepmeye de devam edecektir.