GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
24 Nisan 2023 Pazartesi

Onların eli öpülecek kimseleri kalmadı!

Yıllar, yıllaaaar sonra...

Bir dini bayramın sona erdiği gün ile...

Bir milli bayramın tek güne sığdırılarak kutlandığı gün...

Aynı tarihte buluştu...

Kimilerine göre “Şeker”, bazılarına göre “İftar” olarak anılan...

Üç günlük “Ramazan Bayramı”...

“23 Nisan” gibi...

Son derece anlamlı bir “Milli Bayram”ın kutlandığı gün...

Veda etti...

Hiç birimizin aklına gelmeyen “muhteşem” ayrıntıyı ise...

Ege’de SonSöz’ün...

Nevi şahsına münhasır yazarlarından Ayda Özeren...

Dört cümleyle...

Masanın üstüne bıraktı:

“İçinde çocuğun, şekerin ve bayramın geçtiği bir hafta sonu…

Acıların üzerine şeker serpmeye çalıştığımız bir hafta sonu...

Hayallerimizi şekerlerin...

Umutlarımızı çocukların süslediği bir bayram...”

Biri “dini”, diğeri “milli” iki bayramın...

24 saatlik buluşmasında...

Dileriz ki...

Bir kez daha rastlamayacağımız...

Ulusal bir “iç acısı”nı...

Öfkelenerek konuşmaya “mecbur” kalmayalım...

***

Ramazan Bayramı’nın ilk günüydü...

Takvimler...

21 Nisan Perşembe’yi gösteriyordu...

Yüzyılın depreminin yıktığı...

11 kentin...

Neredeyse tamamında aynı görüntüler yaşanıyordu...

Toprak yığınlarının...

Molozların arasında...

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte...

Ne acıdır ki...

“Mezar taşı” yerine(!) geçen...

Üstünde üç haneli rakamın yer aldığı “tahta” parçalarının altındaydı...

O insanların eşleri, bebeleri, ana-babaları...

Dedeleri, nineleri, halaları, amcaları, dayıları...

Hepsi...

Bir metrelik çukurun içindeydi...

O mezarlığa...

Mezarlık demeye bin şahit isterdi...

Su bile yoktu...

Bazıları memleketin en ıssız, en zavallı “kapısız” mezarlarına giderken...

Yol üstünden topladıkları iki demet dağ çiçeğini...

Getirdiler yanlarında...

Kimileri de çadırdan mezara(!) taşıdığı bir bidon suyla...

Toprağını ıslattı ölmüşlerinin...

Kaybettikleri can parçaları için...

Kur'an-ı Kerim okuyup, dualar ettiler...

Depremden sağ kurtulanların...

Yan yana yatan yakınlarının kabri başındaki dalgın bakışları...

Kadere isyanın fotoğrafından başka bir şey değildi...

Kalplerinde yaşattıkları çaresizliğin acıları ise...

Kor alevden farksızdı...

***

Görenler anlatıyor...

Haberler ayna tutuyor...

Önceki gün...

İçişleri Bakanı, 11 kenti perişan eden...

Yüzyılın Depremi’nde...

An itibarıyla...

Kaybettiğimiz yurttaş sayısı...

51 bine yaklaştığını açıkladı...

Çoluk... Çocuk... Anne... Baba... Dede... Nine... Amca... Enişte... Hala... Teyze... Köşedeki bakkal amca...

Hepsi...

Enkaz altında kaldı...

Yaşama sevinçleri...

“7.7” büyüklüğündeki depremle birlikte toprağa gömüldü...

Cesedi bulunan var, bulunamayan var...

Acı veren her yara...

Gün geliyor, kuruyor!

Ama...

Öyle bir iz bırakıyor ki...

Yaşamaya devam edenler...

Ölenlerine bile ağlayamayacak kadar...

Kuruyan gözyaşlarına yol veremiyor...

***

Acıların biteceği yok deprem coğrafyasında!

En yürek burkan görüntüler ise...

Mini minilerin mezarlarına...

En sevdikleri oyuncakların bırakıldığı anlardı...

Sadece hıçkırıkların duyulduğu o anlarda...

Hep aynı cümle...

Çınlıyordu kulaklarda:

“Eli öpülecek kimsemiz kalmadı, ne yapacağımızı bilmiyoruz... Sözün bittiği yerdeyiz... Bundan böyle hep bir yanımız eksik...”

***

Bitiriyoruz...

O coğrafyadaki 11 şehirde...

En acı tabloların birini de...

“Temmuz’da düğünümüz var; bekleriz...” diyen çiftlerin...

Ne yazık ki, “tek kaldıkları” için...

Söylenecek tek sözleri kalmadı...

Birbirine söz veren sevdalılar...

Ya artık ikisi de yaşamıyor...

Ya da...

Bundan böyle O’nlar artık şu sözü...

Gerçekten “hayat defteri”nden sildiler:

“Bu yaz düğünümüze bekleriz...”

Ne acı değil mi?

Nokta...

Hamiş: Afet Kriminal İnceleme Birimi, deprem bölgesinde sahipsiz cenaze bırakmamak için çalışıyor... Parmak izinden 3 bin 748 kişinin kimliği belirlendi... DNA analizlerini yaparken zamanla yarışan 2 bine yakın uzman, en zor anları için, “Çocukları o durumda görmek” diyorlar...

Sonsöz: “Kapalı kapı yoktur; yanlış anahtar vardır... / Hz. Mevlana...”