GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
6 Haziran 2021 Pazar

Ölüm döşeğine düşmüştü artık!

Bugün Pazar...

Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...

Atatürk’ü bu köşede anma ve hatırlama günü...

Bir kez daha...

Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...

Bunu yaparken de...

O kıymetli anıyı bugünlere taşıyan…

“Atatürk’ün Son Günleri” kitabının yazarı Kılıç Ali ile…

“Atatürk’ün Sofrası” eserini…

Türk Edebiyatı’na kazandıran İsmet Bozdağ’ı…

Saygıyla analım…

***

10 Temmuz 1938…

Marmara’ya masmavi bir yaz inmiş…

Güneş pırıl pırıl…

Martılar ak karınlarıyla Savarona’nın küpeştelerine sürünüp geçiyorlar…

İstanbul ise…

Ufukta, tüte tüte eriyen bir masal kenti gibi…

Atatürk koltuğunda uzaklara dalmış, dinleniyor…

Yanında Kılıç Ali ve Salih Bozok var…

Doktoru profesör Neşet Ömer İrdelp de orada…

Herkes suskun…

***

Atatürk birden silkiniyor…

Sanki…

Üstüne abanmış güçsüzlüğü, uyuşukluğu…

Sırtından atmak istiyormuş gibi…

Sanki…

Karaciğerini kemiren derdi…

Çiğneyip ezecekmiş gibi doğruluyor ve diyor ki:

“Ha’di, bir motor gezisi yapalım…”

Çevresindekiler bakışıyorlar…

Sarsılmaması… Yorulmaması… Ayakta kalmaması gerek…

Gözler, Dr. Neşet Ömer’e çevriliyor…

Atatürk ısrarcı:

“Acar’la hem de… Özledim Acar teknemizi… Nicedir kullanmıyoruz…”

Kılıç Ali, Dr. Neşet Ömer’e bakarak araya giriyor:

“Yorulmaz mısınız Paşam?”

(Çünkü, daha önce de böyle gezilere heves etmişti Ulu Önder ama Prof. Fissenger kesinlikle önlemişti… Olsa olsa, sandalla, çok uysal bir denizde beş - on dakikacık dolaşabilirdi, o kadar…)

Atatürk, diri bir hamle ile ayağa kalkıyor:

“Hayır, çok iyiyim… Küçük bir gezinti beni büsbütün diriltecek…” 

Neşet Ömer, boynunu büküyor…

Engellenirse, morali bozulur…

Engellenmezse, rahatsızlığı artabilir…

Bunların ikisi de birbirinden kötü…

Gazi’yi güçlendirmeye çalışıyor doktoru:

“İyi görünüyorsunuz Atatürk… Kısa olmak şartı ile engel olmam…”

Ulu Önder’in gözleri parlıyor:

“Ha’di gördünüz mü, doktor da izin verdi; ne duruyorsunuz?”

***

Kısa bir süre sonra Acar motorundaydılar…

Atatürk, gerçekten dinçleşmiş…

Yüzü pembeleşmişti…

Eski günlerde olduğu gbi canlı ve candan davranıyordu…

Kardeşi Makbule Atadan, Afet İnan ve…

Evlatlığı Sabiha da motordaydılar…

Florya’ya gelindiği zaman…

Atatürk’ü böyle diri, güleç ve zinde görenler, O’nu çılgınca alkışlıyorlar…

“Bin yaşa Atatürk… Canım sana feda…” diye bağırıyorlardı…

***

Atatürk sevinç içindeydi…

Kıyıları dolduran halkı selamladıkça…

Sanki…

Denizler ve kıyılar çılgın bir heyecanla O’na doğru koşuyorlardı…

Bu ruhların kucaklaşması görülecek şeydi…

***

Motor, kıyıları oya gibi işleyerek Dolmabahçe önüne geldi…

Atatürk inmek istemiyordu…

Karşıyı işaret etti:

“Boğaz’da bir tur atalım…”

***

Bebek Koyu’na girdiklerinde…

Gazi gülümsüyor…

Halkına yorgun elini sallıyor…

Sevilmenin mutluluğunu yudum yudum içiyordu…

***

Yolculuk Rumeli Kavağı’na kadar devam etti…

Buraya elince…

Yol boyu ışıldayan mavi gözleri gölgelendi…

Yüzünün pembeliği uçmuş…

Balmumu sarısı bir renk bağlamıştı…

“Savarona’ya dönelim” dedi ve ekledi:

“Hem de bütün hızımızla…”

***

Acar teknesi, Boğaz’ın serin sularında tüm hızıyla ilerliyordu…

Atatürk, motorun salonuna geçmiş…

Bir koltuğa adeta gömülmüştü…

Çıt yoktu çevresinde…

Ne kimse konuşuyor ne de kimse yerinden kıpırdıyordu…

Teknedeki konuklar…

Tepeden tırnağa can kesilmişler…

Ata’nın solgun haline bakıyorlardı…

***

Bu O’nun son gezisi oldu…

Temmuz’un 23’ünde bir kez bir kez daha ama bu defa Savarona ile…

Boğaz’a çıktı…

Ne var ki…

İyice dermansız kalmıştı…

Kılıç Ali ile İsmail Hakkı Tekçe…

O’nu bir koltuğa yerleştirerek…

Dolmabahçe Sarayı’na taşıdılar…

Ölüm döşeğine düşmüştü artık…

Nokta…

Sonsöz: “Benim naçiz (önemsiz) vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet (sonsuza kadar) payidar (ölümsüz) kalacaktır… / Gazi Mustafa Kemal Atatürk…”