GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
18 Aralık 2012 Salı

Olmadı, yakışmadı!

Türkiye’yi 10 yılı aşkın süredir tek başına idare eden AK Parti neleri başarmıştır diye sorsanız hiç düşünmeden onlarca madde sıralayabilirim.
İletişim, ulaşım, sağlık hatta eğitim alanında yapılanlar görmezden gelinemez çünkü.  
Kuşkusuz ki madalyonun iki yüzü var. İktidar cephesi sevmese de başarı hanesi kadar başarısızlık hanesi de dolu. En fazla başarısız olduğu alan ne mi?
Tarım, dış politika, rövanş hatta intikam mantığıyla siyasileşen davalar mı dersiniz?
Sizi bilmem ama benim cephemden en büyük başarısızlık toplumsal sinir katsayımızdaki kontrolsüz artış... Hoşgörü/tahammül katsayımız iyice düşüyor çünkü. Öfkeli, hiddetli bir topluma dönüşüyoruz giderek.
Ayrışma, ötekileşme, kutuplaşma ve de cepheleşme hemen her yerde hissediliyor. Kabuk bağlayan yaraların kanatıldığı, birlikte yaşama kültürünün ciddi yaralar aldığı bir dönemden geçiyoruz.
Ortak değerlerimiz erozyona uğradı, ortak şemsiyemiz neredeyse kalmadı.
Şiddetin her türlüsü tavan yaptı. Kadına, çocuğa, ötekiye… Peki, ne oldu da böyle oldu? Suçlu, sorumlu kim ya da kimler? Kuşku yok ki sorumluluğun büyüğü siyaset kurumunda. Dahası siyaset kurumunun şu anki aktörlerinde… Daha agresif daha hoşgörüsüz daha kavgacı hatta daha intikamcı bir bakış açısıyla yönetildiğimiz aşikar.
En azından bir dönem ‘Yürümekle yollar aşılmaz’ diyebilenlerin yerinde yeller esiyor. Hatta yürüyenlerin önüne barikat kurun, gerekirse coplayın, biberleyin diyenler oturuyor. Bırakın bireyin bireye hoşgörüsünü devletin vatandaşına tahammülü yok yani!
Ve siyaset kurumunun aktörleri büyük ölçüde nedeni oldukları bu iklimi değiştirmek için hala hiçbir şey yapmıyor. Kucaklayıcı konuşmalar balkonlarda kalıyor. Devletin zirvesinde iktidarıyla muhalefetiyle ciddi bir üslup sorunu ve de hoşgörü problemi ağır basıyor. Görünürde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün son bir yıldır hissettirdiği babacanlığı, kucaklayıcılığı var sadece… Bir de son günlerde terörist başı Apo’yu bile kader kurbanı ilan eden Bülent Arınç’ın çabaları…
Başbakan Erdoğan seçildiği günden beri aynı… Gergin bir yay, patlamaya hazır bomba misali… Elbette ki yaşanmışlıklarının etkisi büyük lakin artık birilerinin de ona şikâyet değil çözüm makamında oturduğunu hatırlatması, anlatması gerekiyor.
İlk yıllarında ‘itidalli’ olmakla beraber Köşk, YÖK, TSK ve yüksek yargıdan yana dertliydi. Çıraklık, kalfalık dönemi bitti. Pek çok engel aşıldı. Kapatılmaktan kıl payı kurtulup sanal da olsa bir darbenin eşiğinden dönüldü. Kendi ifadesiyle ustalık dönemine gelindi. Köşk’e ‘Abdullah Kardeş’ oturdu, YÖK’e tanıdık simalar geldi. Geç de olsa HSYK ve Yüksek yargı da halledildi. TSK desen artık topuk selamıyla emre amade…  
Ama şikâyet katsayısında azalma olmadı Sayın Başbakan’ın.
Daha dün ‘güçler ayrılığı prensibinden ve tüm sorumluları içeri tıkılan 28 Şubat’tan dert yandı. Önceki gün ‘muhteşem’ sıfatını at üzerinde kazanan Süleyman’ı sürekli haremde/halvette gösteren diziden…
Hiçbir şey bulamazsa medyadan şikâyet eder Sayın Başbakan… Ama en çok da CHP’den… Bugünün CHP’sinde bir şey bulamazsa teee 1930-40’lı yılların CHP’sine kadar gider.
Eğer Türkiye’den bihaber bir yabancı olsanız bu ülkeyi 10 yıldır yönetenin Kılıçdaroğlu olduğunu düşünmeniz işten bile değildir.
Kılıçdaroğlu demişken…
Öfkesi onu da esir aldı ne yazık ki. Dahası öfkesine teslim oldu.
Sakin güç olarak, ‘Gandi Kemal’ olarak sevilen ve öfkeli Erdoğan’a karşı sakin bir alternatif olarak düşünülen Kılıçdaroğlu…
Üzüm üzüme baka baka kararır misali…
Ne sakinliği kaldı ne de ‘Gandi Kemal’liği…

Bahçeli desen hep aynı…
Kanlı örgütün siyasi uzantısı BDP’lilerden hoşgörü beklemekse benim için abesle iştigal!
*
En bariz, en çarpıcı ve en sıcak örnek mi istiyorsunuz. Şeb-i Aruz törenlerinde Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun verdikleri pozlara bakın o zaman. Hoşgörü deyince sadece bu coğrafyada değil tüm dünyada aynı isim gelir.
Hz. Mevlana Celaleddin-i Rumi…
Yüzyıllar öncesinden hoşgörüyü Anadolu’ya miras bırakmış gönül adamı…
Ve öyle bir değerin ölüm yıldönümü için düzenlenen törende Allahın selamını bile birbirlerine çok gören, ellerini sıkmaktan imtina eden iktidar ve muhalefet liderlerimiz.
‘Ne olursan ol gel, ister Hristiyan ol, ister Yahudi, ister ateşe tap istersen puta… Yeter ki gel’ diyen Mevlana’nın huzurunda ortaya konan bu tablo toplum olarak nereden nereye gittiğimizin resmi gibiydi aslında.
Ne Erdoğan’a yakıştı ne Kılıçdaroğlu’na…
Giderek sertleşen, ‘Bahtsız Bedevi-Kutup Ayısı’ örneğinde olduğu gibi seviyesizleşen, birbirlerine öfke kusan anlayışın Sayın Başbakan’a ve de Sayın Kılıçdaroğlu’na ne kazandıracağını bilemem ama bu ülkeye hiçbir şey kazandırmayacağı ortada.
Balık baştan kokar misali…
Bu halk giderek daha fazla öfkeli giderek daha fazla hoşgörüsüzleşiyorsa…  

Yüzyıllar öncesinden Mevlana’nın, Yunus’un, Hacı Bektaş’ın, Hacı Bayram’ın Akşemseddin’in miras bıraktığı hoşgörü ve tahammül kültürü bugünlerde en çok arananlar listesinde zirvedeyse… Kusura bakmasın kimse…
Ben faturayı 10 yıldır bu ülkeyi tek başına yönetenlere keserim önce…
Ve de bu süre zarfında öfke katsayısına katkı sağlayan herkese…