GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
31 Temmuz 2021 Cumartesi

Okspor’dan Mete Gazoz’a…

Ruhumuzu yakan orman yangınlarının üzerine bir de Konya’daki katliam haberi gelince büyük bir karamsarlıkla karıştık çok sıcak Cuma gecesine.

Güne önce voleybolcu kızlarımızın çeyrek finale yükseldiği haberi ile başladık,  ardından da Mete Gazoz’un İstiklal Marşımızı Tokyo’da ilk kez çaldırmasıyla aydınlandık adeta…

22 yaşında büyük bir mucizeye imza atan Mete Gazoz ile uzun yıllar gurur duyacağımızı biliyorum.

Geleneksel sporumuzda Türkiye’nin nereden nereye geldiğini anlatmak açısından 1937’de Hikmet Münir Ebcioğlu tarafından kaleme alınan “Okspor Kurumu” başlıklı yazıyı paylaşmak istiyorum, Mete Gazoz’un bu mükemmel başarısını kutlamak adına…

***

SİZ hangi sporla uğraşıyorsunuz? Futbol mu oynuyorsunuz? Tenis mi? Koşu mu yapıyorsunuz; yüzüyor musunuz, bisiklete mi biniyorsunuz? Yahut bu sporların az çok hepsinden gelebilecek bir faydayı temin edecek olan öz bir spor mu arıyorsunuz? Tam manası ile kendimizi spora vermeye imkân bulamasak bile, hepimizde sporla alâkadar olmak isteği var. Futbol sahalarının, güreş meydanlarının ve arada bir kurulan boks ringlerinin etrafına, buhranlı zamanlarda mitinge gider gibi toplanıyoruz. Başkalarının yaptığı spora oturduğumuz yerden avuçlarımız kızarırcasına alkış tutarak, tepinip haykırarak olsun iştirak etmeye çırpındığımız görülüyor.

Heves ve temayül bu derece kuvvetli iken, yine de kendinizi her bakımdan tatmin edecek bir spor uğraşması bulamadıysanız, size hem milli, hem her cihetçe vücudunuzun inkişafına yarayacak olan büyük ve tarihî bir sporu tavsiye edebiliriz: Ok sporu.

Beyoğlu'nda eski Fransız sefarethanesine gidilecek yerde Parti binasının üst katında şimdiki halde maalesef 117 kişiyi aşmamış bulunan genç bir kadın ve erkek kalabalığı, bütün Türk tarihi boyunca muhtelif şekillerde kullanılarak erişilmez şanlı zaferler ve şerefli rekorlar kaydetmiş olan ok ve yayın asîl sporunu yapmakla meşguldür.

Orasını bilhassa antrenman günlerinde ziyaret ettiğiniz zaman gerçekten mütehassis eden bir manzara karşısında kalıyorsunuz. Çünkü ok ve yay, kendisi ile meşgul olan vücudu yalnız işletmekle kalmıyor, ona bir ulviyet de veriyor. Yayını germiş bir genç kadın veya erkek o muhteşem vaziyeti ile yarı ilâhı andırıyor... Bu teşekkülün adı, bütün Türk gençlerinin bilmesi ve alâkadar olması lâzım gelen “Okspor Kurumu”dur.

1937'de Vasıf Erkman, Safi Toksöz, Tahsin Doğrumoğlu, Halim Kunter, Hüsnü Tengüz, İhsan Üstsöz ve Vakkas Okatan gibi millî sporun canlanması ile uğraşan müteşebbislerin gayreti, Cumhuriyet Halk Partisinden lâyık olduğu himayeyi görünce, “Okspor Kurumu” Partinin bünyesi dahilinde teşekkül edivermişti.

Ok sporu asırlarca Türk gücünün bazen silâhı, bazen spor vasıtası, bazen sanat eseri ve ekseriya hepsi birden olmuş, maddî ve manevî kuvvet mekanizmamızı işletmiştir. Bir ok ve yayı ele aldığınız zaman onun üzerinde hem metanetinin işaretini, hem sanatın kıvrak izlerini görürsünüz. Yay, Türkün güzel ve bükülmez kolunu temsil eder; diyebiliriz. Bükmeye teşebbüs etseniz bile, o uzvun size bu imkânı vermesi, sadece geri tepmek içindir.  Merakınız kâfi derecede uyandı sanırım. Hayalinizle şimdi Türkün tarihî gücünü teşhire sahne olmuş bir stada doğru yollandınız. Okmeydanı'ndasınız. Orada bir spor günü... Halk alabildiğine dolmuştur. Okmeydanı, İstanbul'un en eski ve zengin stadı. Orada yalnız ok sporu değil, hem cirit oynanıyor, at yarışları, güreşler yapılıyor. Ve az aşağıda Aynalıkavak kasrının önünde kayık yarışları...

İri gövdeli, olgun pazulu ve kalkan göğüslü Türkler... Yürüyüşlerinden zarif bir azamet dağılan, yaylan elinde, okları belinde Okspor kahramanları... Hakemler dizilmiş, heyetler teşekkül etmiştir ve gayet ince bir itina ile hazırlanmış olan programın tatbikine başlanıyor.

Bugün, geçen spor haftasında erişilen mesafelerin, vurulan hedeflerin rekorları kırılacak. Okmeydanı muhtelif Türk okçularının, tarihte aştığı ve yine de ancak bir Türk okçusu ile tamamlanacak olan zafer merhalelerinin alâmetleriyle doludur. Her rekortmenin ayağının bastığı yere “bir ayak taşı”, okunu attığı mevkie bir “menzil abidesi” dikilmiştir. Buralara ayak basabilenlere ve o menzil taşını bir parmak olsun aşabilenlere ne mutlu!

Uzun mesafe sporu yapılıyor. Miyarı bir “gez” yani 66 santimetre olan mesafenin, bundan bir hafta evvel bir ayak taşından itibaren 861 gezi kat edilmişti. Kılıççı Yusuf geldi; okunu gerdi, attı. Bunu 47 gez geçti; 908 yaptı; gitti. Ardından Kandiyeli usta Piyale geldi; 35 gez daha ileri attı; rekoru 943 etti; gitti... Ardından İbrahim ağa geldi ayni ayak taşından 21 gez daha ileri attı; 964 etti, gitti. Arkasından pala bıyıklı, çelik bakışlı aslan gibi bir Türk daha geldi. 964 gezi, 975'e çıkarıp kenara çekildi. Adını sordular. Tevazuundan söylemedi. “Canım efendim, bu da üzerinde durulacak şey mi?” der gibi bir işaret yaptı, geçip gitti. Rekor siciline onu “namağlup» diye kaydettiler... Rekorlar bu minval üzere kınla Vicahetli Mehmet Ağa adında bir rekortmene kadar gelmişti ve oklarla kat edilen mesafe 1038 gezi bulmuştu. Herkes hayret ediyordu. Bütün seyircilerin zihninde “acaba bunun daha ötesi olabilir mi?” der gibi gıcıklayıcı bir sual kıvranıyordu. Var ya... Türk'e ne nasip olmaz ki! işte Mehmet ağa da geldi ve aynı ayak taşından okunu bir fırlatması ile 15 gez daha aşıp onu 1053 gez yaparak günün rekorunu orada kırdı. Ve ahali, kendilerini mest eden hayret ve takdir zevkleri içinde üçer beşer birbiri ile konuşarak, başlarını iki yana sallayarak ve gelecek spor gününde ayni yerde buluşmak üzere yavaş yavaş dağılmaya başladılar.

Akşam oluyor...  Saf bir Türk sporu olan ok sporunun üzerine bilhassa ikinci Hamit devrinde hakikî bir akşam kapanmıştı. Ondan sonraki devirlerde birkaç defa kalkınmak istemişse de, devam etmeyen birçok diğer teşebbüsler gibi ok sporu da inhitata yüz tutmuştu. Bugün doğan güneşin ziyaları, ışıktan birer ok olmakla kalmıyor, aynı zamanda ok millî sporumuza karşı göstereceğimiz şevkin hararetini temsil edecektir.

“Okspor Kurumu” İbrahim Özok, Bahir Özok, Necmettin Okyay, Kemal Gürses, gibi eski üstatları toplayarak Türk gençlerinin yetişmesine ve bugün müzeye intikal etmiş olan ok yay imal sanatının da ihyasına çalışıyor. Bu çalışma, hiç şüphesiz gençliğin göreceği rağbetle daha çok meyve verecektir.

Ok sporu, şimdi bütün dünyada yayılmış modern bir spor halindedir. Amerika'da ve Avrupa'da binlerce genç ok sporu ile uğraşıyor ve ok sporu mensuplarının yüzde sekseni kadındır. Bunun da sebebi tehlikesiz bir spor olmasındadır. Avrupalılar ve Amerikalılar kışın tenis evlerinde dahi oynayabilmek için odalarında ufak mikyasta tenis sahaları kurdular. “Minyatür tenis” adını verdikleri bu oyunla enerjilerini kısarak çocukça, oyalanmaya çalışmaktaydılar. Fakat ok sporu her yerde oynanan bir spordur. Açıkta, kapalı salonda ve hatta küçük bir odada bile... Elverir ki, içinizde bu asîl millî idmanı şaha kaldıracak azim ve kolunuzda o yayı gerip oynatmaya varmış kuvvet olsun!

Hikmet Münir