GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
15 Ocak 2014 Çarşamba

O anketin ‘gör’ dediği!

Bilirsiniz. Her araştırma şirketine güvenmem.
Bilirim, siz de güvenmezsiniz. Güvenmemekte de haklısınız.
Özellikle böyle dönemlerde ortaya çıkan, toplum/siyaset mühendisliğine soyunan, algı yöneticilerinin ve de parası olanların maşası olmaya gönüllü, mazisi kirliliklerle dolu, sicili karanlık şirketlerin sipariş işlerinden çok çektik. Aylardır masa başı anketlerin verileriyle boğuşuyoruz. Parayı verenin düdüğü çaldığını anlatmaya uğraşıyoruz. Sapla samanı karıştıran, tutarsız, acele ve acemice hazırlandığı ilk bakışta bile anlaşılan söz konusu şirketlerin İzmir üzerine oynadığı oyunlar nihayet önemli ölçüde bitti.
Neyse ki aylarca maruz kaldığımız o kötü kokular burnumuzun direğini kırsa da hala gerçek bir anketin kokusunu belirli bir mesafeden alacak kadar duyarlıyız.
Dün kamuoyuyla paylaşılan bir anket bu açıdan önemliydi.
Anket dediysek anketçik... Altı üstü 9 soru…  
Ama dokuz soruda İzmir’in hatta bence Türkiye’nin fotoğrafını çekmiş İntegral.
Herkesin sağda solda birbirine sorduğu o sorulara yanıt aramış. 17 Aralık’ta başlayan, bir ucu İzmir’e de dayanan, bakanların hatta başbakanın içinde olduğu iddia edilen operasyon sandığa ne kadar yansır? Yanıtı aranan ilk soru bu.
İkinci soruysa toplumsal zemindeki kayma…
Yani güven skalasındaki son durum…
İntegral, kent üzerine periyodik araştırmalar yapan bir firma. Merkezi de İzmir olduğu için bulunduğu kentin fotoğrafını sık sık çekiyor.
Örneğin 2010’da İzmir’de yükselen milliyetçilik akımlarının fotoğrafını en net ondan öğrenmiştik. Kentin kutuplaşan milliyetçiliğinin kabul edilebilir sınırları zorladığını…
Sonrasında Ankara’nın İzmir’e bakışını, CHP’li yöneticilerin halktaki karşılığını, milletvekillerinin popülaritesi gibi önemli verileri İntegral’in araştırmalarıyla değerlendirmiştik. Mesele İzmir’in en popüler vekilinin (kentte evi bile olmayan) MHP’li Oktay Vural olduğu gerçeğine çok şaşırmıştım.
Dünü dünde bırakıp bugüne döndüğümüzde ise; ortaya konulan veriler aşağı yukarı hepimizi haklı çıkarmış olabilir. Elbette ki 17 Aralık’ta başlayan operasyonlar, sonrasında yaşanan çatışma, devletin kurumları arasındaki hesaplaşma, S.O.S veren ekonomi, görevden almalar, devlet içinde devlet tartışmaları… Özetle çivisi çıkmışlığın bizi götürdüğü karanlık tablo elbette ki sandığa yansıyacaktı. Ama nasıl ve ne kadar?
İntegral’in İzmir’den çektiği fotoğrafa bakarak şunu söyleyebiliriz.
En büyük kan kaybı beklendiği üzere AK Parti’de… Aynı şirketin Ekim ayında yaptığı araştırmayla karşılaştırıldığında o tarihlerde aday bile olmayan Binali Yıldırım’ın 7-8 puan kaybettiği yüzde 37,5’ten 29,5’e düştüğü dikkat çekici bir sonuç…
Yıldırım’ın yine de yüzde 24’e düştüğü gözlenen partisinden 5 puan yüksek olduğu da bir vakıa. Daha da çarpıcı olan AK Parti’den kopanların başka bir partiye gitmemeleri. Yani Ekim ayındaki ankette yüzde 4 olan kararsız oranının bugün 13-14 seviyesine çıkmasının anlamı şudur: Yolsuzluk operasyonu AK Parti’den büyük bir dilim kopardı. Ama o dilim şu anda ortada duruyor. Kararsızlar hanesinde… Henüz bir adres bulabilmiş değiller. Muhtemelen süreci izliyorlar. Gelişmelere göre tavır alacaklar. 
Ancak daha net olan şudur. Yolsuzluk operasyonuyla partiden ilk etapta kopanların önemli bölümü dönse de AK Parti’nin yüzde 40’ların üzerine çıkma hedefi artık çok uzak bir ihtimal.
Şu anda AK Parti için en büyük hedef 2011 genel seçimlerindeki seviyesini korumaktır.
 
Peki, AK Parti’den kopanlar neden başka bir partiye yelken açmıyor dersiniz? Bunu muhalefetin süreci idare becerisi ve de yeterliliği üzerinden okumak lazım diye düşünüyorum.

Yolsuzluklarla suçlanan AK Parti’nin şimdiye kadar 10’dan fazla miting yaptığı ironisine  ‘Temiz toplum-temiz siyaset’ sloganıyla çoktan alana inmesi icap eden muhalefetin suskunluğunu yahut yerel seçim gündemine saplanmışlığını ekleyin, anlarsınız.
İntegral’in araştırmasında hiç şaşırmadığım bir sonuç varsa Kocaoğlu-Yıldırım arasındaki yarışı kimin kazanacağına dönük algıdır. 2 bin 100 deneğe yöneltilen ‘30 Mart’ta sandıktan Binali Yıldırım mı çıkar yoksa Aziz Kocaoğlu mu?’ çıkar sorusuna yüzde 85 oranında Kocaoğlu yanıtı verilmesinin kararsızlar üzerinde de bir etki doğurması muhtemeldir.
Kaldı ki AK Parti’ye ve MHP’ye oy vereceğini söyleyenlerin bile ‘Kocaoğlu kazanır’ demesini de ideolojik açıdan ele almak lazım. Kaybedeceğini bilen ama yine de oyunun rengini değiştirmeyi düşünmeyen bir yerel seçim seçmeninden söz ediyoruz.
Yeni operasyonlar yahut Ankara’daki olası yeni gerginliklere paralel olarak şu anki fotoğraf Kocaoğlu’nun yüzde 55 gibi görünen (kararsızlar hariç) oyunu daha da üst bir seviyeye çıkarabilir. Ya da ülke gündeminin normalleşmesi AK Parti’den kopan oyların bir bölümünü (cemaat hariç) yeniden yuvaya döndürebilir.
Ayrıca yolun çok başında olduğu için şu anda yüzde 6’larda görünen MHP Adayı Murat Taşer ve siyasi çizgisindeki tutarlılığıyla hep takdir ettiğim Saadet Partisi Adayı, Kemalpaşa Eski Başkanı Mehmet Ali Özüdoğru’nun da bu pastadan alacağı dilimler vardır. Özellikle Özüdoğru’nun yolsuzluklarla kafası karışan mütedeyyin kesim üzerinde etkili olacağı senaryoları AK Parti’den kopanların SP hanesinde fark yaratma ihtimalini akla getiriyor. Tabi ki Özfatura’yı arkasına alan Murat Taşer’in de sahada ortaya koyacağı 70 günlük performans partisinin hanesine yazacaktır.
İntegral’in 9 soruluk anketinde en vurucu sonuçlar kurumlara güven sorularında alınmış bence. İzmir halkının yargıya olan güveni yüzde 27... Hükümete olan güven de 27…
Emniyet yüzde 39… Bir kent düşünün… Devletin temeli kabul edilen yargıya üçte ikisinden fazlası güvenmiyor. Hükümete olan güvensizlik AK Parti ile İzmir arasındaki siyasal uyuşmazlıklarla açıklansa da yargıya olan güvensizlik kaygı verici...
Ve bu güvensizliğin temelinde tabi ki düne kadar TSK personelini, ulusalcıları, muhalifleri, CHP’lileri yargıladığı sadece onları cezalandırdığı düşünülen yargının bu gün içine düştüğü paralel açmaz var muhtemelen. Yargıya güvenmeyenler düne kadar daha çok CHP seçmeniyken bugün AK Parti seçmeni de güvensizlik içinde… Gelinen noktada ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabilen yargıyı İzmir halkı çoktan mahkûm etmiş görünüyor.
İntegral’in 2010 anketinde yüzde 70’e yarın bir oranla İzmir’de en güvenilir kurum seçilen emniyet yani polis gelinen noktada yüzde 39’lara düşerken Gezi Parkı’yla başlayan sürecin İzmir’deki kayıpta başat rol oynadığı tahmin ediliyor.
Gezi sürecinde Alsancak sokaklarında gençleri acımasızca döven ‘sopalı polislerden’ Kordon’da öylesine oturan kızların saçını-başını çeken üniformalılara kadar, emniyete karşı kentin ciddi bir güvensizlik içinde olduğu görünüyor.
Dün kahraman ilan edilen ama bugün paralel devletin unsuru nitelemesiyle ‘görev yeri kıyımına’ tabi tutulan polisin güvenirliliği iktidar cephesinde de eriyor. Kaldı ki gelinen noktada polisin polise güvenmediği de ironik bir vaka...  
Ve anketin bana göre en çarpıcı sonucu… İzmir’de en güvenilir kurum TSK… 3-5 ay öncesine göre güven skalasında 5 puan yükselmiş.
Yüzde 59’la en güvenilir kurum Ordu...
Memlekette büyük bir kaos iklimi hakim.
Yargı hükümetle, hükümet yargıyla, polis her ikisiyle… Anayasal kurumlar tehdit altında…
Yolsuzluk dosyaları, kasetler havada uçuşuyor. Başta emniyet olmak üzere bürokrasideki ‘paralel kelle avı’ tüm şiddetiyle sürüyor.
Hal böyleyken TSK’nın en güvenilir kurum seçilmesinin nedenini doğru okumak lazım beyler. Vesayet bitti diye göbek atanlar…
Bizzat başbakan ve yakınlarınca ‘kumpas kuruldu’ itirafından sonra Türk Silahlı Kuvvetleri yeniden halkın umuduna mı dönüşüyor? Ya da ortalık öyle toz duman ki… Halk başından onlarca badire geçse de türlü kumpaslara, psikolojik-sistematik yıpratma operasyonlarına maruz kalsa da ordudan başta ortada güvenilecek bir kurum mu göremiyor?
Ne dersiniz?
İntegral’in Genel Müdürü Feride Adıgüzel’e bu zihin açıcı araştırması için teşekkürler. Bir teşekkür de sormadığı bir soru için... İyi ki basının güvenirliliğini sorgulamamış. Yoksa yargıdan da hükümetten de beter halimizi görür, biraz daha yerin dibine girerdik.
Pişkince yandaşlığını sürdürenler, kalemşorluğun dibine vuranlar değilse de hala bir parça gazetecilik ruhu taşıyan bazılarımız girerdi yerin dibine.