GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
3 Ocak 2017 Salı

Kıymetini bil her şeyin...

Bugün tanımadığım bir ustamı daha yitirdim. Hem gazetecilik hem de slow food felsefesi açısından ustamdı…

 John Berger’in "Fotoğraf sadece bir araç değil, algılama biçiminin bir parçasıdır" sözünü öğrendiğimde Gazetecilik mektebinin 3. Sınıfındaydım. O zaman bu zamandır, ne yazsam, ne anlatsam fotoğraf eklemeye çalışırım. Bu portaldeki okurlar tanığımdır, mümkün olan her yazıya mutlaka bir haber eklemeye çalışırım… 1972’de BBC’de yayına giren Ways of Seeing (Görme Biçimleri) adlı televizyon belgeseli ve daha sonra aynı adla yayımlanan kitabı uygarlık tarihinin yüzyıllardır öne çıkan sanat eserlerinin yirminci yüzyılın ikinci yarısında nasıl değerlendirilebileceğini araştırıyordu ve bizim gazetecilik nesline o kadar çok şey vermişti ki… Görme Biçimleri yayımlandıktan hemen sonra dünyanın birçok sanat okulunda ders kitabı olarak okutuldu. İletişim dünyasında çalışanlar için yeni ufuklar açtı. Berger böylece görme biçimlerinin iletişim zenginliğiyle anlatım yollarını da zenginleştirmiş oluyordu.

Bakmak, görmek, belki aynı zamanda dokunmak, işitmek için dinlemek, tatmak, koklamak, kısaca gerçekliği bütün karmaşıklığıyla anlamaya çalışmak...

Gazetecilik adına çok önemli öğütlerdi vardı Berger’in: Suçlar unutulmamalı, belgelerini, kayıtlarını muhafaza etmeliyiz. Çünkü suçluların ilk işi bunları yok etmektir. Bu efendiler yalnızca masumları katletmekle kalmaz, hafızayı da yok ederler…

Onu bu kadar çok sevmemin bir nedeni de gezginliği idi kuşkusuz. 90 yaşına kadar gezdi ve 2017’nin üçüncü günü veda etti... Gezerken sadece görmek için gezmezdi,  göstermek için de gezen bir kimlikti…

TARIM VE JOHN BERGER

Gazetecilikten sonra dünyadaki tüm Slow Food gönüllülerinin de gönlünde taht kurmuş bir yazardı John Berger.. John Berger, büyük şehri 1973 yılında terk eder ve İsviçre Alpleri’nde küçücük bir köy olan Quincy’ye yerleşir. Binlerce yıl insanlığın geçimini sağlamış olan tarımın yok olmak üzere olduğunu fark ettiğinden beri yaşamının geri kalanını bu yok oluşa tanıklık ederek ve biraz olsun da onu deneyimleyerek geçirmek istemektedir.

Sinema dünyasının en özel oyuncularından Tilda Swinton, John Berger’in bu slow foodcu yanını yansıttı bize 4 yönetmen birlikte çektiği “John Berger-Mevsimler” adlı filminde (2013)

Ve Berger’in bir Slow Food sloganı gibi algılanması gereken şu kitabının adının güzelliğine bakın. ‘Kıymetini Bil Her Şeyin’ …(Çeviri: Beril Eyüboğlu)

CEVAT ÇAPAN TÜRKİYE GÜNLERİNİ ANLATIYOR

Berger, dünyanın birçok ülkesine yolculuklar yapmış, birçok uluslararası sanat ve kültür kurumlarında konferanslar vermiş, televizyon programları hazırlamış, ilginç bazı filmlerde oynamış çok yönlü bir insandı…

Türkiye’ye de gelmişti…  Türkiye günlerini Cevat Çapan anlatmıştı:

1978’de Yedinci Adam’ın Türkçe çevirisi yayımlandığında, mutlu bir rastlantıyla Berger’ı tanıyan ve İstanbul’da Kalenderhane’deki Bizans mozaikleriyle ilgili araştırmalar yapan bir arkadaşıyla tanıştık. Daha önce Berger’ın Sanat ve Devrim kitabını 1974’te yayımlayan Yankı Yayınları sahibi Kemal Demirel’le Berger’ı İstanbul’a davet ettik.

Kararlaştırdığımız tarihte verdiğimiz ev adresine, John Berger, eşi Beverly ve iki buçuk yaşındaki oğulları Yves’le geldi. Hazırladığımız sofrada onları bekleyenler arasında Cihat Burak, Can Yücel ve Mehmet Ulusoy gibi arkadaşlar da vardı. Konuklarımız Alplerdeki Quincey köyünden küçük Citroen arabalarıyla kazasız belasız gelmişlerdi. Sofrada hemen aileden birileri gibi bize katıldılar ve kırk yıllık dostmuşuz gibi sohbet başlamış oldu. Bergerlar Türkiye’de kaldığı bir aya yakın süre içinde İstanbul’un görülecek yerlerini gördü, sanat dünyasından birçok insanla tanıştı, bir arkadaşın evinde Ruhi Su’yu dinledi, bir başka arkadaşın evinde Beklan Algan’ın sahneye koyduğu Cesaret Ana ve Çocukları oyununu televizyondan izledi. Kumkapı’da Kör Agop’un meyhanesinde Yaşar Kemal’le türküler üzerine sohbet ettiler.

Bir ara İstanbul dışına çıkmak için gazeteci bir arkadaşın kılavuzluğunda önce Adapazarı’na, oradan Bolu ve Mudurnu’ya da gittiler. Adapazarı’nda Çark Gazinosu’nda onları ağırlayan Belediye Başkanı, Berger’ı Sait Faik’in amcaoğluyla da tanıştırmış. O da Berger’a Sait Faik’in Fransızcaya çevrilen öykü kitabını getirmiş, “Sabaha kadar Sait Faik okudum” demişti Berger döndüğünde. Bu kısa yolculuğun başka ilginç bir rastlantısı da Mudurnu’ya vardıklarında, Bülent Ecevit’in ünlü “Köy-Kent” mitingini izleme fırsatını bulmaları.

İstanbul’dan ayrılmadan önce Resim ve Heykel Müzesini gezen Berger orada Şeker Ahmet Paşa’nın “Orman” tablosu önünde durup o resmin ilginç perspektif özellikleri üzerine daha sonra yazacağı bir deneme için notlar aldı. Gitmeden önceki son akşam da arp sanatçısı Uğurtan Aksel’in evinde Niyazi Sayın’dan, Necdet Yaşar’dan ve Reşat Uca’dan ney, tambur ve kemençe dinledi. Ertesi sabah Edirne’den geçip Alplerdeki köyüne dönerken Selimiye’ye de uğrayan dostumuz yazdığı ilk mektubunda, “O sesler hâlâ kulaklarımda, Selimiye’nin kubbesi altındaki o düzen hâlâ gözlerimin önünde” diyordu.

Daha sonraki yıllarda John Berger, Beverly’yle iki kez daha geldi İstanbul’a. Önce Uluslararası İstanbul Film Festivallerinden birine jüri üyesi, daha sonra da İstanbul Kitap Fuarı’nın davetlisi olarak. Bu gelişlerinde de Latife Tekin, Tomris Uyar ve daha birçok başka yazarla tanıştı, panellere katıldı, Görme Biçimleri konusunda konuşmalar yaptı, Hakkari’de Bir Mevsim filmini seyretti.

İstanbul’da ziyaret ettiği bir gecekonduda raflardaki az sayıda kitap arasında Yedinci Adam’ı görünce kitabın yeni baskısına yazdığı önsözde bu kitabın kimlere seslendiği konusuna yeniden değinme ihtiyacı duydu. Bu önsözde, kitabın bazı yanlarının eskimiş olabileceğini ama burada insanın daha çok bir aile albümünde rastlayacağı hayat hikâyelerini, bir dizi yaşanmış anları bulabileceğini söylüyordu.

***

Bir daha yazalım: Bir insan ne zaman ölür… Onu en son anan insan öldüğünde…