GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
19 Şubat 2011 Cumartesi

Kantarın topuzu!

Aç kurt ile körpe kuzu aynı dereden su içiyormuş. Kurt kuzuyu yemeyi kafasına koymuş bir kez. Gerekçe olarak da ’‘suyumu bulandırıyorsun’’ demiş. Ve kuzuyu afiyetle indirmiş mideye. Ama kurt, kuzuya göre derenin üstündeymiş.
Ne fark eder ki! Kurt kafaya koymuş, kuzunun kalemi kırılmış bir kere. Gerisi bahane’…
Girmeyeyim/bulaşmayayım diyorum ama şu ’‘balyoz’’ ve ’‘ergenekon’’ meselesine kafam fena halde takık. Bu ülkede ’‘derin devletin’’ varlığı ve verdiği rahatsızlığı herkes kadar ben de hissettim, eleştirdim yıllarca. Faili meçhul cinayetler, öldürülen gazeteciler, aydınlar’… Hepsinden derin devleti sorumlu tuttum/tuttuk. Ergenekon operasyonu başladığında bir yere kadar ’‘destek’’ vermem bu nedenleydi. Nereye kadar? Belki de Mustafa Balbay’’a kadar’…
 
Muhalif kalemlerin, muhalif isimlerin susturulmaya başlandığı ana kadar yani. Adalet sadece hakimin verdiği karardan ibaret değil ki. Her hakimin verdiği karar ’‘adil’’ değil çünkü. Adalet aslında vicdanlarda başlar ve de karşılığını vicdanlarda bulur. Mevcut iktidar bugün Silivri’’ye tıktıklarından çok çekti. Aslında 12 Eylül sürecinde askeri darbenin beslediği bir yapı olmasına karşın 28 Şubat sürecinde askerle karşı karşıya gelen de bu iktidardı.
Hatta 28 Şubat süreciydi ’‘şiir okuduğu’’ için bugünün başbakanını içeri tıkan.
’‘Muhtar bile olmaz’’ diye manşet atanlardı bugün ağır para cezasına çarptırılıp, köşeye sıkıştırılan gazeteler/gazeteciler’…
Hani Hz. Ali’’ye ithaf edilen bir menkıbe/hikaye vardır ya’… Savaş meydanında bir kafiri öldürmek üzere kılıcını kaldırır Ali. Ve o kafir yüzüne tükürür bir anda. Ve Hazreti Ali, kılıcı indirir, kınına sokar. Öldürmekten vazgeçmiştir. Şaşkın, korkak ve de titrek bakışlarla ’‘neden’’ diye sorar kafir. Yanıt hem ilginç hem düşündürücüdür.
-Seni ’‘din için’’ öldürecektim. Yüzüme tükürdüğün andan itibaren seni öldürmek için kişisel bir nedenim oldu. Yani nefsim de devreye girdi. O yüzden vazgeçtim.
 
Belki bu hikayeyi iktidar partisinin üst düzey tüm yöneticilerinin yeniden okuması, dinlemesi gerekiyor bugünlerde.
’‘Ergenekon, balyoz’’ gibi operasyonlarda 28 Şubat’’tan baki bir kinin, hırsın ve de düşmanlığın etkisi var mı, yok mu?
Türkiye tabuların yıkıldığı bir hukuk devletine mi dönüşüyor yoksa bu görüntü altında iktidar sahipleri, eski nasır ağrılarını tedavi etmeye mi çalışıyor?
Kendi adıma kamu vicdanında bu soruların yanıtlarının çok da net olmadığını düşünüyorum.
Sadece kamu vicdanında değil zaman zaman kendi vicdanlarında bile ’‘acaba biraz ileriye mi gittik?’’ sorularının yanıtsız kaldığına inanıyorum.
Sonuçta hem Başbakan Erdoğan hem de ekibi inançlı, dini bütün insanlar. Dini duyguları siyaseten istismar etseler de çoğu zaman günde beş vakit başını secdeye, yönünü kıbleye dönenlerin unutmaması gereken birinci kuraldır ’‘kul’’ hakkı’…
İslam inancına göre Allah’’ın affetmediği dahası affetme yetkisini kendisinde görmediği tek günah bu. Kul hakkı’… Namaz kılmadın, oruç tutmadın, zekat vermedin’… Sorun yok, affedilebilirsin. Kul hakkı yedin. İşte orada biraz duracaksın. Çünkü alemlerin rabbi bile bu günahın affını görmemiş kendinde. Kimin hakkını yediysen, onunla hesaplaşacaksın, öbür dünyada demiş.
Bugün iktidar sahiplerinin bilerek ya da bilmeyerek kul hakkı yediğini dahası zalim ile mazlum arasındaki çizgiyi ihlal ettiklerini düşünüyor dahası görüyorum. Gerek yandaş medya üzerinden yapılan infazlarda gerekse ’‘bağımsız’’ yargı üzerinden yapılan yargısız infazlarda olsun kamu vicdanının titrediğini/incindiğini düşünüyorum.
En son balyoz davası mesela’…
Belki Türk askerinin haddini bilmeye dahası üzerine vazife olmayan mevzulardan çekilmeye ihtiyacı vardı. Siyasete bu denli bulaşması, dokunulmaz, denetlenmez duruşu elbette kabul edilemezdi. Askerin belirli bir sınıra (kışlaya) çekilmesi, devlet yönetiminde belirli bir mesafede durması şarttı hatta. Ama bunu yaparken, ’‘burnunu sürtmekle-rezil etmek’’ arasındaki ince çizgi ihlal edildi kanımca.  Tıpkı zalimlik ve mazlumluk arasındaki çizginin edildiği gibi’…
Başbakan Erdoğan, ’‘mağdurluğun’’ anlamını en iyi bilenlerdendir. Hatta siyaseten en iyi kullananlardandır. Dün yani 28 Şubat süreci ve sonrasında ’‘zalim’’ olan ya da olduğu iddia edilen TSK, bugün mağdur/mazlum durumdadır. O günlerin ’‘mağdur ve mazlumu’’ olanlar da bugün ne yazık ki zalim rolüne geçmiştir. Devran dönmüştür kimilerine göre. Sıra onlara gelmiştir. İntikam duygusunun yarattığı nefsanî tatminin esiri olmuşlardır belki.  
Zaten hukuki süreci kamu vicdanında yaralayan da herkesin malumu olan bu intikam duygusudur’…
Ama bu gidişata acilen ’‘dur’’ denilmelidir. Siyasete, devlet yönetimine ne kadar müdahale ederse etsin, asker Türk halkı için her daim kutsaldır.
Bu coğrafyada binyıllardır tutunma mücadelesi veren her Türk, asker doğmuştur çünkü.
Bu kadar aşağılanması, süründürülmesi adeta süngü zoruyla hizaya getirilmesi, esir düşmüş gibi sunulması fevkalade yanlıştır.
Aralarında ’‘darbe planı’’ yapmış bazı suçlular da olsa koca koca paşaların gördüğü muamele Türk halkını irrite ediyor. Kimseyi etmiyorsa bile beni ediyor.
Kurunun yanında yaşın da yandığı duygusuna, siyasal iktidarın kişisel intikam duygusu eklendikçe operasyonun varsa haklı tarafları da kamu vicdanında karşılık bulmuyor artık.
Dünün mazlumlarının giderek zalimleştiği duygusu/kanısı yaygınlaşıyor onun yerine’…
Tıpkı dünün ’‘mücahitlerinin müteahhitleştiği’’ gibi, mazlumları da zalimleşiyor sanki.
28 Şubat’’ı ve de demokrasiye her türlü müdahaleyi şiddetle kınamış, karşı çıkmış, değil darbe muhtıranın bile her türüne karşı tavır almış biri olarak diyorum ki; kantarın topuzunu kaçırıyorsunuz hatta kaçırdınız.
Unutmayın, bu devran hala dönüyor. Size düşen kul hakkına bulaşmadan, eleştiriye tahammül edip, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü özümseyerek adaletle yönetmektir bu ülkeyi. Partinizin ilk adı olan ’‘adalet’’ bir gün size de lazım olacaktır çünkü.  Zaman zaman vurguladığınız gibi Sultan Süleyman’’a bile kalmayan bu dünyada ’‘bir hoş seda’’ bırakmaktır asıl olan gök kubbede. Gerisi laf-ı güzaftır.
Neymiş efendim yeni/özel bir ordu kurulmalıymış. Nizam-ı Cedid gibi TSK’’ya karşı bir ordu’…Tarih ancak akılsızlar, ondan ders almayanlar için tekerrür eder. Osmanlı’’nın belki de 600 yıllık tarihi boyunca en büyük hatasıydı Yeniçeri ocağını kaldırmak. Kendi askerini yok etmek. Bu kararı alan padişahı denize düşürüp yılana sarılmak zorunda bırakan, devletin temelden sarsıp, gerileme dönemine sokan bu talihsiz karardı işte.
Kurun yeni bir ordu, görün gününüzü’… Başka ne diyelim.
 
CHP NOTLARI’…
 
1-CHP İzmir’’de ’‘önseçim’’ ateşi harlanmaya başladı. Yüksel Çakmur, Sabri Ergül, Cihan Türsen, Tacettin Bayır’’ın başlattığı Aziz Kocaoğlu ve arkadaşlarının da imza attığı ’‘ön seçim’’ talebine, Sav ekibi de sahip çıkmaya hazırlanıyor. Hatta İzmir Milletvekili A.Rezzak Erten’’in ’‘ön seçim’’ toplantısı yaparak, arkadaşlarıyla süreç içinde atılacak adımları tartıştığı konuşuluyor. Deniz Baykal ekibinin de talep ettiği ön seçim konusunda kafalardaki en büyük soru işareti, daha önce bu talebe imza atan Bayır ve Kocaoğlu’’nun son tahlilde ne yapacağı, geri adım atıp atmayacakları’… Ve de ön seçim vaadini dilinden düşürmeyen Kılıçdaroğlu’’nun CHP’’nin kalesi İzmir’’de ne yapacağı’… Ancak gelen/sızan haberler ön seçimcileri mutlu etmedi. Kılıçdaroğlu’’nun hakim gözetiminde ön seçim yerine ’‘bisküvi’’ kutusunda temayül yoklaması isteğinin ağır bastığı belirtiliyor.
 
2-Gaziemir Belediye Başkanı Halil İbrahim Şenol, İlçe Başkanı atamasında hem Gürsel Tekin ile hem de Alaattin Yüksel ile karşı karşıya gelmiş. Ama geri adım atmayan Şenol, Yüksel’’in istediği ’‘sendikacı’’ ilçe başkanı yerine kendi talebi olan ’‘bayan adayı’’ kabul ettirmeyi başarmış.
 
3-CHP İl Başkanı Tacettin Bayır’’ın ’‘eniştesi’’ ve eski ortağı Hilmi Değirmenci de adaylar kervanına katılmış. Son yerel seçimde DSP Karabağlar İlçe Başkanı olan Değirmenci’’nin şansı Bayır’’ın il başkanlığından sonra artmış. Hatta yeri garantiymiş bile. Ne diyelim. Bu da akraba demokrasisi işte’…