GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ANADOL
YAZARLAR
1 Nisan 2022 Cuma

Kaleciyi direğe bağlayıp penaltı çekmek!

Yirmi yıldır iktidarda bulunan ve son halkoylaması ile tek adam rejimine dönüşen AKP iktidarı en zor günlerini yaşıyor; ama gitmemek için direniyor, her çareye başvuruyor. Hayat pahalılığı işçiyi, köylüyü, esnafı, memuru ateşten bir gömlek gibi sardı. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan dar gelirli yurttaşlar yoksulluk sınırını çoktan aştılar, açlık sınırında ayakta kalmaya çabalıyorlar. Tek adam rejimine karşı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” amaçlayan altı partinin çabaları halkın çoğunluğu tarafından destek görüyor. Altı parti 28 Şubat 2022 günü Ankara Bilkent’te bir araya gelerek bir mutabakat metni imzaladılar. Parlamenter rejime geçiş programlarını açıkladılar.

Mutabakat metnindeki bazı noksanları görmezden gelerek amaca uzanan yolda engel çıkartmamak için suskun kalan ve desteğini sürdüren bazı aydınlar, akademisyenler, gazeteciler ve sanatçılar; ülkemizin en demokratik ve özgürlükçü 1961 Anayasasının darbe sonrası yapıldığı ve vesayetçi olduğu savıyla bir kenara itilmesine üzüldüler, hayal kırıklığına uğradılar. “Tek adam rejimine karşı iç cepheyi sağlamlaştırarak tüm demokrasi güçlerini bir araya getirmesi gereken bu mutabakatta 1961 Anayasasını benimseyen, özümseyen yurttaşları gücendirmek stratejik bir hata değil midir?” sorusu hâlâ yanıtını bulmuş değil. Kaldı ki 1961 Anayasasına sahip çıkan kitle, açıklanan metindeki imza sahibi partilerin oylarından çok daha fazla ve çok daha güçlüdür. Her şeye karşın bu kitle desteğini sürdürüyor. Yaptığı dostça uyarılarla yeni yanlışları önlemek istiyor.

***

1961 Anayasasından söz açılınca gençlik anılarım canlandı ister istemez. 1961’de siyasal çalışmalar yeniden yaşama geçince, CHP işe gençlik kolları kongreleriyle başlamıştı. Maltepe’deki Gölbaşı sinemasında 350 delegenin katılımıyla oldukça çekişmeli geçen Ankara İl Gençlik Kolu kongresi sonuçlanmış ve Ankara İl Gençlik Kolu Başkanı olmuştum. Hukuk Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisiydim. Gelişmeleri ayrıntılarıyla izliyor, gözlüyor, yaşıyordum.

Milli Birlik Komitesi (MBK) 27 Mayıs müdahalesinden hemen bir gün sonra 28 Mayıs günü, Sıddık Sami Onar, Tarık Zafer Tunaya, İsmet Giritli, Ragıp Duran, Naci Şensoy ve Hıfzı Veldet Velidedoğlu gibi seçkin hukukçuları Ankara’ya getirmiş ve onlara Muammer Aksoy, İlhan Arsel, Bahri Savcı hocalar katılmışlardı. Bu kurul ülkemizin yeni Anayasa’sını yapacaktı. Çalışmaları uzayınca Siyasal Bilgiler Fakültesi Amme İdaresi Enstitüsü Müdürü Prof. Tahsin Bekir Balta ön alarak işe başlamıştı bile. Her cumartesi günü saat 14.00’te başlayan çalışmalar dinleyicilere açıktı. Rize Milletvekilliği, Ekonomi ve Çalışma Bakanlıkları yapmış merhum Balta siyasetçi ve bilim adamı kimliklerini birleştirerek hızlı bir çalışma temposu içindeydi. Bu toplantıların hiçbirini kaçırmadım. Notları hala durur. Dr. sıfatını yeni kazanmış Mümtaz Soysal, Taner Timur, Nejat Erder, Nermin Abadan ve birçok genç akademisyeni o zaman tanıdım. Konuşmalara birçok politikacı, bazı MBK üyeleri, Yargıtay ve Danıştay üyeleri de katılıyordu. Sonunda “Mülkiye Tasarısı” adıyla yeni Anayasa taslağı ortaya çıkmıştı.

***

Yeni Anayasayı Kurucu Meclis yapacaktı. Kurucu Meclis 2 kanattı. Biri MBK diğeri de Temsilciler Meclisiydi. Kurucu Meclis 6 Ocak 1961’de ilk kez kapılarını açan bugünkü TBMM’de çalışacaktı. Bu meclis kimlerden oluşuyordu? MBK’nin çıkardığı 16 Aralık 1961 tarih ve 158 sayılı yasa bunları demokratik biçimde belirliyordu. Nüfus yoğunluğuna göre İstanbul 4, Ankara 3, İzmir 2 ve her ilden birer üye seçilecekti. Bunların seçilme yöntemine gelince… İlçelerdeki en yüksek dereceli hâkimin çağrısı üzerine “İlçe Delege Seçme Kurulları” toplanacaktı. Bu kurula, o ilçeye bağlı her köyden köy derneğinden seçilecek bir üye, bucak ve ilçe merkezinden mahalle muhtarları, ilkokul başöğretmenleri,

varsa orta dereceli okul müdürleri, bulunan yerlerdeki baro, ticaret odası, ziraat odası, sanayi odası, mühendis-mimar odası, işçi sendikaları, esnaf dernekleri, şoförler cemiyeti, öğretmen teşekkülleri, gazeteciler cemiyeti, eczacı dernekleri temsilcileri ve mevcut siyasi parti ilçe yönetim kurulları katılacaklardı. En kıdemli hâkim başkanlığında toplanacak “İl Temsilcisi Seçme Kurulları” ilçelerden seçilen bu delegelerden oluşuyordu. Onlar da Kurucu Meclis’e gidecek temsilciyi seçiyorlardı.

Siyasi partilere gelince. 27 Mayıs 1960 tarihinden önce var olan partilerden CHP’ne 49, CKMP’ne (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi) 26 sandalye ayrılmıştı. Ama 158 sayılı yasa partilerin temsilcilerini nasıl seçeceklerini de düzenliyordu. Partilerin genel merkez organları ile her ilden seçilecek birer il delegesi, gençlik ve kadın kolları genel başkanlarının katılımıyla oluşacak heyet kendilerine ayrılan sayı kadar Kurucu Meclis üyesini seçecekti. Parti il delegesi seçilmek de çok zordu! O partinin il yönetim kurulu ve ilçe yönetim kurullarının seçeceği 2 delege ile, danışma kurulu, kadın ve gençlik kolu başkanları Ankara’ya gidecek (1) il delegesini saptayacaklardı.

Meslek örgütleri de yasada belirlenen kurallara uyarak gizli oyla temsilcilerini belirleyeceklerdi. Ticaret ve Sanayi Odaları ile Borsalar 4, İşçi Sendikaları 8, TMMOB 2, Tabipler Birliği 2, Eski Muharipler 2, Üniversiteler 12, Esnaf Örgütleri 6 üyelerini seçerek Kurucu Meclis’e göndereceklerdi. Gençliği 28 Nisan çatışmalarında ayağını kaybeden Hüseyin Onur temsil edecekti. Sayıştay 2, Yargıtay 4, Danıştay 4, Askeri Yargıtay 1, Yüksek Denetleme Kurulu 1 olmak üzere seçecekleri üyelerle çalışmalara katkı sağlayacaklardı.

Sanırım bugün TBMM’ni oluşturan milletvekillerinden hiçbiri bu kadar demokratik biçimde seçilmemiştir! Ankara Karanfil Sokak’taki CHP Genel Merkezi üst katında toplanan parti meclisi ve il temsilcilerinden gelecek seçim sonuçlarını alt kattaki gençlik kolları odasında merakla bekliyorduk. İsmet Paşa gençlik kollarından iki kişi ile keşfettiği iki genç aydının Mümtaz Soysal ve Doğan Avcıoğlu’nun seçilmesini rica ediyordu. Seçimler kıran kırana ve elbette gizli oyla olmuştu. Soysal ve Avcıoğlu artık CHP Kurucu Meclis üyesiydiler. İstanbul İl Gençlik Kolu Başkanı Alev Coşkun’la Gençlik Kolları Genel Başkanı Şevki Aysan da 49 kişi arasına girmişlerdi. Bu ayrıntıları özellikle genç kuşaklara anlatıyorum. Bir ihtilal dönemindeki demokrasi uygulaması, Kurucu Meclis ve parti içi seçimleri günümüzdeki partilerin hiçbirinde yok!

Kurucu Meclis 6 Ocak 1961 günü en yaşlı üye, Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal Paşa’nın Dış İşleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşenk tarafından açıldı ve eski Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay’ı Başkan seçti. Gençlik Kolları temsilcimiz Alev Coşkun da divanda yer almıştı. Bu kez Anayasa tartışmalarını TBMM balkonundan izliyordum. İddiayla söylüyorum, ülke sorunlarının enine boyuna özgürce tartışıldığı bir meclisti burası. Sorunlara ideolojik bakanlar, deneyimlerini ortaya koyanlar düşünce zenginliklerini sergiliyordu. Anayasa Komisyonu sözcüsü Prof. Muammer Aksoy aydınlatıcı konuşmalarıyla çıkacak yeni Anayasaya büyük katkıda bulunuyordu. Genç kuşaklara ve politikacılara Kurucu Meclis tutanaklarını okumalarını öneririm.

Kurucu Meclis 27 Mayıs 1961 günü çalışmalarını tamamladı. Yeni Anayasa metninde CHP Kurultayının 12 Ocak 1959 günü yayınladığı İlk Hedefler Beyannamesinin izleri açıkça görülüyordu. Demokratik yaşamımız ilk kez güçler ayrılığı ilkesine göre düzenleniyordu. Anayasa Mahkemesi, Devlet Planlama Teşkilatı, Senato gibi yeni kurumlarla tanışıyorduk. Sosyal devlet, yargı bağımsızlığı, özerk üniversite kavramları ilk kez Anayasamızda yer buluyordu. Batıda kanlı mücadelelere neden olan sendikal hak ve özgürlükler, grev ve toplu sözleşme hakkı işçi sınıfının kazanımlarıydı. Örnekleri çoğaltmak olası elbette. Ama uluslararası hukuk çevreleri de bu Anayasanın lâik, demokratik ve özgürlükçü niteliğini bugün de kabul ediyorlar.

***

9 Temmuz gününü yaşamım boyunca unutmadım. CHP Ankara İl Gençlik Kolu olarak yapılan halk oylamasında sandıklardaki parti temsilcilerimize kumanya dağıttığımız günü, öncesi ve sonrasını… Kapatılan Demokrat Parti taraftarları “Hayır diyelim de hayır olsun!” söylemini tüm yurtta dolaştırıyorlardı. Liderleri idam bekleyen Demokrat Partili kitle huzursuzdu, içine kapanmıştı ve tepkisizdi. Umudunu önüne gelecek sandığa bağlamıştı. Yassıada’daki adil olmayan yargılamalar ve sanıklara karşı yapılan insanlık dışı uygulamalar bu kitle üzerindeki ağırlığı pekiştiriyordu. Bunun etkisini akşam alınan sonuçlarda gördük. İlk kez grev hakkına kavuşan işçi bölgesi Zonguldak Hayır diyordu. Bence bu hayır Anayasa’ya değil Yassıada’ya yönelikti. Samsun, Çorum, Bolu, Sakarya, Bursa, Kütahya, Manisa, İzmir, Aydın ve Denizli Hayır diyordu. Toplam Hayır oyları %38,3’e ulaşmıştı. Bu rakam halk oylamasında baskı olmadığının kanıtıydı. Evet oyları ise %61,7’ye yükselmişti. Türkiye ilk kez yapılan bir referandumla yeni bir Anayasanın sahibi oluyordu.

***

Gelelim 1961 Anayasası üzerindeki tartışmalara… Türkiye, Orta Doğu, Güney Amerika ve az gelişmiş ülkelerde yapılan darbelerin ABD ve NATO planı olduğu inkâr edilmez bir gerçektir. 12 Eylül darbecileri ellerindeki hazır Bayrak planını uygulamışlardır. 27 Mayıs bunların dışındadır. Çünkü emir komuta zinciri içinde yapılmamıştır. Kişisel fanteziler dışında günümüze kadar 27 Mayıs ile ABD ve NATO ilişkisini kanıtlayan bir belge ortaya çıkmamıştır. 1961 Anayasası halkımızı ilk kez güçler ayrılığı ve özgür düşünce ile tanıştırmıştır. Solun yeryüzüne çıkması, Türkiye İşçi Partisi’nin kurulması daha sonra parlamentoya girmesi ve antiemperyalist hareketin gelişmesi bu Anayasanın eseridir. Ülkemizdeki merkezden uçlara uzanan sağ partilerin yıldızı bu Anayasa ile hiç barışmamıştır! İktidara gelir gelmez Demirel’in vurguladığı ilk söz “Bu Anayasa ile memleket idare edilmez” olmuştur. Askeri ve devamında sivil vesayeti gerçekleştirmek için 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri sahneye konulmuştur. Her iki darbenin de hedefi 1961 Anayasasıdır. 12 Mart’ın bir numaralı aktörü Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç darbenin gerekçesini resmen itiraf etmiştir: “Ülkedeki sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı. Biz de önlem aldık.” 12 Eylül 1980 darbesinin lideri Orgeneral Kenan Evren de aynı gerçeği yinelemiştir: “Bu Anayasa bize bol geldi!” 12 Mart, 1961 Anayasasını sakatlamış, 12 Eylül ise katletmiştir. 27 Mayıs Kurucu Meclisi’nin oluşumunu yukarıda özellikle anlattım. Kenan Evren ile beş ortağının üyelerini karpuz gibi seçtikleri Danışma Meclisi ile ilgisi var mı?

Vesayetten şikâyet edenlerin darbelere muhatap olsalar da özde onlardan farkı yoktur. 12 Mart’ta Ziverbey Köşkünü işkence merkezine çeviren anlı şanlı Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Faik Türün’ü Manisa’dan, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan için idam kararı veren mahkemenin başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi’yi Bursa’dan meclise sokan Süleyman Demirel değil mi? Nerede kaldı vesayete karşı olmak?

Geçmişe bugünün gözlüğüyle şaşı bakanlar için 1961 Anayasası makbul değildir. Oysa bu Anayasa ülkemiz demokrasini kurumlaştıran bir işlev görmüştür. Bu Anayasayı küçümseyen partiler Anayasa Mahkemesine başvururken hiç mahcup olmuyorlar mı merak ediyorum. Bugün yakın geçmişten habersiz, kulaktan dolma bilgilerle veya ideolojik saplantılarla 1961 Anayasasını suçlamak, vesayetin nedeni olarak tanımlamak moda oldu. Politikacılar için de geçer akçe! Eski deyimle ceffelkalem (bir kalemde, düşünmeden) bu hukuk eserini küçümsüyorlar. Özetle kaleciyi direğe bağlayıp penaltı çekmek moda oldu. Bu uzun yazıyı genç kuşaklara gerçekleri anlatmak için kaleme aldım. Bağnaz söylem sahiplerine de sesleniyorum: Vur fakat dinle!