GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
25 Ocak 2011 Salı

Kakofoni ve borç!

Bir okurum CHP’’nin tepe yönetiminin durumu güzel özetlemiş. Özal’’ın 4 eğilim modeline benzetmiş Yeni CHP’’yi’…
Ben AKP’’ye benzetmiştim tüzük değişikliğinden sonra. Özal’’ın 4 eğilimini en az 8 eğilime çıkaran Recep Bey’’i izlediğini (şekil olarak tabi ki) düşünmüştüm Kılıçdaroğlu’’nun da.
Başka bir dostum, bu konuda daha yaratıcıydı.Bir orkestranın konser öncesi prova yaptığı ana benzetti partinin içinden geçtiği son süreci. Müzik aletlerin akort edildiği ve her kafadan bir sesin çıktığı o ana’…
Senfoni öncesi kakofoni anına’…
İşte bu tezi destekleyen bazı  örnekler;
Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır’’da APO ağzıyla, BDP diliyle konuşuyor,
Süheyl Batum, Ergenekon sanıklarının (aralarında değerli meslektaşımız Mustafa Balbay da var)  CHP’’den milletvekili olabileceğini söylüyor. Kılıçdaroğlu bir gün sonra yalanlıyor.
Bir milletvekili (Ensar Öğüt), ’‘Devlet de silah bırakmalı’’ diyor, herkesin karnını ağrıtıyor.
PM Üyesi Binnaz Toprak, AKP’’nin ne kadar başarılı bir ekonomi yönettiğinden dem vuruyor. Neden CHP’’de siyaset yapıyorsunuz o zaman? dedirtiyor.
Mehmet Ağar’’ın eski danışmanı PM üyesi Muhammet Çakmak, Fethullah Hoca’’yı yere göğe sığdıramıyor.  Bir yanda alkış bir yanda öfke seli’…
Gürsel Tekin, MHP ile koalisyon yapabileceklerini anlatıyor. Bir gün sonra çark edip, yalanlıyor.
Hurşit Güneş, bir gazeteciyi AKP’’ye ’‘ajan olarak’’ gönderdiğini itiraf ediyor.
Faik Öztrak, Kemal Derviş politikalarının ne denli başarılı olduğunu anlata anlata bitiremiyor.
Ve Genel Başkan Kılıçdaroğlu, ’‘genel aftan girip türbandan’’ çıkıyor. En sonunda tarikatlara ’‘sıcak’’ yapıp, okyanus ötesine selam çakıyor çaktırmadan.
Çoğunlukla iki ileri bir geri manevralarla ’‘mehter marşını’’ andırıyor.
Hemen ardından İzmir’’de ’‘ulusalcı kimliği öne çıkan’’ Tacettin Bayır il başkanı yapılıyor.
Yani nabza göre şerbet veriliyor.
CHP rotasını kaybetmiş bir gemi gibi bir o yana bir bu yana sallanıyor. Parti yönetimini devralanların siyasi tecrübesi bu kadarına yetiyor çünkü. Az zamanda çok ve büyük işler yapmak istiyorlar belki. Ama ’‘acemi kasaplar’’ gibi sürekli bıçağı kaydırıp oralarını buralarını kesip yaralıyorlar. Ve günübirlik polemikleri bırakırsak; seçime aylar kala söylenen tek şey aile sigortası’…
Onun da nasıl, ne şekilde kime uygulanacağı soru işareti. Diyorlar ki, ’“Türkiye’’nin her yerinden oy almamız lazım’”
Doğru.
Kesinlikle CHP’’nin bir an önce ’‘Sahil Partisi’’ görünümünden kurtulup ’‘Türkiye Partisi’’ hüviyeti kazanması gerekiyor. Bunu sadece CHP için değil Türkiye için yapmalılar hatta.
Ama Türk siyasetinin zemininin son derece kaygan olduğunu, seçmenin son derece hızlı hareket ettiği gerçeğini unutmamalılar. Bir bakarsız yüzde 22 oy vermiş. Bir bakarsın baraj altı yapmış, unutup gitmiş.
Dimyat’’a pirince gidenler evdeki bulgurdan olunmuş. Tersi de olabilir tabi ki. Birilerinin CHP Genel Başkanı’’na hatırlatması lazım. CHP gemisine öyle sert manevralar yaptırıyor ki, örgütün de seçmenin de başı dönüyor. Partinin kırmızıçizgilerini unutuyor Kılıçdaroğlu. Dahası umursamıyor. Ve sıkıştığında, ’“Başaramazsam giderim’” diyerek susturuyor eleştirileri.
Kılıçdaroğlu’’nun işi kolay değil tabi ki’…Yepyeni bir ekip kurdu. Büyük hedefler koydu. Hedefi büyük zamanı az. Yalpalaması biraz bu yüzden’… Bana göre işe kakofoniyi susturmakla başlamalı. Kulakları tırmalayan akort dönemi bitmeli. Senfoni keyfinde, çok sesli ama uyumlu, kırmızıçizgileri olan ama meselelere bir o kadar da geniş bakabilen bir parti haline gelmeli yeniden CHP. Senfoni tadında, dinleyene keyif vermeli. Yoksa şimdiden Baykal dönemini aramaya başladı örgüt ve seçmen tabanı.
*
Ve CHP İzmir’’in borcu’… Şu sıralar herkesin dilindeki bu konuda ilk kalem oynatan yazılarıyla bize renk katan, destek olan Fatma Buluç’’tu.
’‘CHP İzmir’’in 600 bin lira borcu var’’ diye yazdı Buluç taa 11 Ocak’’ta.
Ve ’‘genel yayın yönetmeni’’ sıfatıyla ilk kez bir yazıyı veto ettim. Yani yayına koymadım.
Fatma Hanım’’a da bu tavrımın nedenini tüm içtenliğimle anlattım. Sonrasında hem internet medyasında hem de yazılı-görsel medyada bu konuda çok sayıda haber/yorum yapıldı bu konuda. Ve de İzmir’’in ’‘koca koca’’ isimleri bu konuda kalem oynattılar.
Şaşırdım.
Oysaki Fatma Hanım’’ın 11 Ocak’’ta kaleme aldığı (yani Nalbantoğlu’’nun istifasından bir gün sonra) ’‘600 bin lira borç’’ yazısını kullanmamıştım?
Neden?
Öncelikle parti yönetimlerinin borçlu olması kadar doğal bir şey yoktu. Çünkü parti yöneticileri milletvekili/belediye başkanı gibi maaş almıyor çoğunlukla cepten harcıyordu.
Diğer taraftan borçlu devir sadece CHP’’ye has bir durum değildi.
AK Parti’’de de Ömür Kabak’’ın Ömer Cihat Akay’’a da 500 bin lira civarında borçla devrettiği konuşuluyordu mesela. Bir yıl öncesinde Aydın Şengül de Kabak’’a 500 bin liraya yakın borçla bırakmıştı yönetimi.
Kimse bu konuda tek satır yazmamış, partililer bile konuşmamıştı.
Siyaset pahalı bir uğraştı çünkü. Sadece Gündoğdu’’da bir miting yapmanın bedeli 500 bini geçiyordu. Yüzlerce otobüs tutacaksın, ses düzeni, bayrak, flama, reklam/ilan vs’…
Parti sayesinde makam mevki sahibi olup, maaş alanlar bu süreçlerde ortalıkla görünmezdi çünkü. Maddi/manevi tüm yük üç-beş yöneticinin üzerine kalırdı.
Ve en önemlisi Nalbantoğlu yönetimi borçluydu. Hırsız değildi yani. Neredeyse ’‘yolsuzluk yapmışlar’’ muamelesini hak etmiyorlardı.
Peki, ne kadar borçluydular?
İşte yaptığım küçük araştırmadan elde ettiklerim;
Görevi yaklaşık 50 bin lira borçla devraldılar. 300 binin biraz üzeninde borçla devrettiler. Koskoca referandum sürecini yönettiler. 100 bin kişilik miting yaptılar mesela. Sadece mitingi duyurmak için gazetelere verilen ilan bedeli 50 bin lirayı geçiyordu. Giydirilmiş araçlarla 30 gün yaz sıcağında dolaşıp, personel çalıştırdılar.
Ve de İzmir İl Başkanlığı binasını restore ettirdiler. Dönemin genel merkez yönetiminin destek vaadiyle’… Alaattin Yüksel’’in il başkanlığı döneminde satın alınan ve yıllarca çivi çakılmayan İzmir İl Başkanlığı’’nı CHP’’ye yakışır bir hale getirdiler. Tüm mobilyaları değiştirip, mimari açıdan tam bir restorasyona imza attılar. Ve de tüm bunları genel merkezden gelen 150 bin liralık ödenekle yapmaları mümkün değildi.
Şimdi soruyorum ben de’… CHP adına yerel seçim sürecini de yönetmiş bir isim olan Nalbantoğlu’’nun ’‘borç bıraktı’’ denilmek suretiyle yıpratılmaya çalışılması ne kadar doğru?
Ve de bunu savunanlar son kurultayda genel merkezin de 2-3 arasında borçlu devrettiğini biliyor mu acaba?
Bence bilmiyorlar. Bildikleri tek şey ipe sapa gelmez eleştirilerle iddialı bir rakibin ayağını kaydırmak. O kadar.