GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ARI
YAZARLAR
8 Mart 2022 Salı

Kadınlığımız...

8 Mart; Dünya Kadınlar Günü…

Amaç ne?

Kadın dünyasının sorunlarına ilgileri çekmek; onun yitirilmiş, ona verilmemiş haklarını dünya gündemine getirmek…

Niçin?

Çok açık:

Dünya tarihi boyunca kadın; erkek egemen toplumların sindirici baskıları altında kalmıştır da ondan…

Fiziki gücüyle erkek-egemen toplum; kendini var eden varlığı, sindirmek ve onu toplum yaşamından hep dışlamaya çalışmıştır. İnsanın kendi özünde var olan ego; onun üzerinde bir egemenlik arayışına yöneltmiştir onu..

Bu nedenle de tarihin çok eski devirlerinden beri, evin bir eşyası gibi, erkeğe ait bir mülkiyet gözüyle bakılmıştır kadınlık dünyasına…

Maddeleştirilmiştir.

Alınıp satılmış; itilip kakılmış; sanki ocak kenarındaki kül küreyen bir süpürge kadar değeri ya bulmuş ya bulamamıştır.

Ve erkek egemen kültür; onu “benim namusum” diye görüp; bütün bencilliğiyle, dünyasına karabasan gibi çöreklenmiştir.

Böyle olunca da kadınlık, toplum yaşamı içinde kendine ait özellikleri geliştirme ve enerjisini toplum yaşamı içinde kullanma yetisini geliştirmekte geç kalmıştır. O’na toplum yaşamı içinde çok kereler yaşamayı bile zehir eden bu baskıcı kültür; sokaktan bile kovalayarak, “namahremim” (bana ait özelim; benim namusum) dediği kadını, dört duvar arasına kilitlemiştir.

Daha da acısı; ilkel kabilelerden bu yana; Ortaçağ kültürünün sonlarına kadar kadın, günahın, kötülüğün kaynağı olarak görülmüş ve şeytanın ortağı olarak nitelendirilmiştir. Değişik dinler ve kültürler, kutsal gördükleri varlıklara karşı, kadını kurban etmekten bile geri kalmamışlardır.

İşte bu nedenle kadınlık dünyasının geçmişi, büyük baskılarla; acılarla, ezilmişliklerle, varlığı, bedeni ve ruhu üzerine kurgulanmış sömürgeci bir kültürle doludur.

Ya bugün?

Bugün çok şey değişti mi?

Kuşkusuz, dünya ölçekli bakıldığında, son iki yüzyıldır; özellikle 1850’lerde köleliğin yasaklanmasıyla birlikte; onun uygar dünyada gelişimine tanıklık etti insanlık…

Ancak, ne kadar ve ne ölçüde?

Dünyanın bugün bile pek çok yerinde kadın dünyası; büyük baskılar, dışlanmışlıklar; dinsel-kültürel baskıların ve erkek egosunun baskısı altında, hala çilesini çekmeye devam ediyor…

Bu yetmezmiş gibi; değişik geriye gidişler; zaten sınırlı kazanımlarını da bütünüyle ortadan kaldırmak için başkaldırmaktan kendini geri alamıyor… Örneğin, Ortaçağ’ın kültürel değerleri içine itilmeye çalışılan kadınlığın; akıl almaz biçimde beyni yıkanarak; kendi özgürlükleri üzerine beynini yoğunlaştırmasına bile izin verilmiyor.

Bir örnek üzerinden kendi toplumumuza bakalım:

Kadın evden kovuluyor mu?

Evet…

Sokağa terk edilebiliyor mu?

Elbette…

Töre cinayetlerine kurban gidiyor mu?

Demeye bile gerek yok…

Kadın, çok kereler yalnızca çocuk doğuracak bir varlık olarak toplum tarafından nitelendiriliyor mu?

Kesinlikle…

Pekala; kadınlık sorunlarıyla bizim ülkemizde uğraşan beyinlerin; hatta özellikle kadın beyinlerin durumu ne?

Tam bir yıkım… Eski deyişle fecaat…

Kadının kendi sorunlarına yoğunlaşması bile “günah”; “yoldan çıkmak”, “boyunu aşan işlere kalkmak”, elinin işiyle erkek işine soyunmak olarak yorumlanmıyor mu?

Ne diyelim şimdi?

Vah vah vah!

Onca Aydınlanma çabalarına karşın kadınlık dünyası hala SOS veriyor.

Ve bizler büyük bir riyakarlık içinde bu fecaati seyrediyoruz.

Soralım bir erkeğe:

Hayatta en çok kimi sevdin?

Ya annesini söyleyecektir, ya “yârim” dediğini…

Annesine ve yârine bunu yapanın, insanlığından şüphe etmek gerekmez mi?

Ve riyakarlığımız içinde yarın hepimiz şunu söyleyeceğiz:

“Annem, yârim; bayan arkadaşım; kadınlar günün kutlu olsun!”

Bütün kadınlarımızın ve Dünya Kadınlar Günü Kutlu olsun...