GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ARI
YAZARLAR
21 Şubat 2022 Pazartesi

Benim ‘çakma’ doğum tarihim!

20 Şubat:

Sözde benim doğum tarihim…

Ancak “Çakma”

Ben bir köy çocuğuyum.

Doğum günümü hiç kimse hatırlamıyor tam olarak. 

Babam askerliğine bakarak, “Şu kadar sonraydı” diye tahminen hesaplıyor. 

Zaten evimizde, eğitim düzeyi en yüksek olan kişi, halamdı: İlkokul beşinci sınıftan mezun… 

Babam gece kursuna giderek, okul diploması almış. 

Dedem askerde öğrenmiş. 

Annem okuma yazma bilemedi hayatında… 

Kimi rakamları ezberlemişti, o kadar. 

Yeni bir para çıktığında renginden ve üzerindeki rakamların sayısından ve bükümlerinden kaç para olduğunu bir bütün olarak beynine yerleştirirdi.

Hiç unutamadığım bir şey:

Bir kanaviçe yapmış; Selimiye Camii'sini resmetmiş.… 

Tek tek, göz nuru dökerek, dikiş ipliğiyle işlemiş…

Cami’nin adını yazmaya çalışmış, eğri büğrü…

Onu kokladığımda, annemin kokusunu duyar gibi olurum.

Canım annem, soğuk bir kış günü gecenin karanlığında, bir kuru taş parçası üzerinde tek başına doğurmuş beni.

Tenim önce soğuk taşlara değmis; böyle başlamışım hayata 

Hala o soğukluğu tenimde hissettiğim çoktur.

Köy yollarında, babaannemin eteklerinden tutarak; gıcırdayan kağnı tekerlerinin pudra haline getirdiği tozlu yolların sıcaklığını kara lastik içindeki ayaklarım tenim çok hissetti. 

İlk pantolonum yedi yaşındayken oldu. 

Kara Lastiğin içinde okula giderken ayaklarımın donduğunu, annemin donan ayaklarımı, ova ova çözdüğünü anımsıyorum.

Bu nedenle; ben hiçbir zaman doğum günümü kutlamadım.

Babam inşaat ustasıydı.

“Ceketimi satıp çocuklarımı okutacağım” derdi hep. 

Kız erkek ayırt etmeden okuttu.

Ara ara, öğrencilerim ve asistanlarım; doğum günü pastası hazırladılar. 

Ancak hiç birisine;

“Bu benim çakma doğum günüm; gerek yok!” demedim.

Bozmadım havalarını…

Ancak; 20 Şubat denilen gün; sanırım dedemin, biz serpilip, köy öğretmeninin okula yazmak için kapımızı çaldığında, apar topar işten güçten, sapın samanın başından kopup, zaman ayırıp, kente gittiği gün olsa gerek…

Bu nedenle değerli arkadaşlarım; 

Zahmet edip doğum günümü kutlamasınlar! 

Saysınlar ki, bu arkadaşları çorak bir bozkırın ortasında yeşermeye çalışan suya susamış bir ardıç fidanıdır.

Bir kevgenim, çalı  dikeniyim...

Ömrüm boyunca özlemim; dallarıma konacak bir çift serçenin ötüşünün seslerini duyabilmeyi ummakla sınırlı kalmıştır.

Öttü sandığım kuşların, serçe değil de karga olduğunu hissettiğimde, sırtımdan nasıl vurulduğumun acısını hiç bir zaman unutamam.

Dudaklarım hararetten kuru, avuçlarım bozkırın sert rüzgarlarından çatlaklarla doludur.

Ancak ondan daha çok yüreğimdeki çizikler canımı yakmıştır, inkarı yok.

Bir damla suya hasrettim hep, yudumlayarak öğrenmeye çalıştım yaşamı ve yaşama dair olan her şeyi.

Puştluğu bilmiyorum, üç kağıttan anlamıyorum hiç. 

Hep önüme koydum insanları değer vererek, bunu acziyetime yoranların hain haykırışlarına çok uyandı kulaklarım.

Vefasızlık bedenimde büyük bir allerji yaratır; bilmediğim hesapların, fırdöndü hallerin muhatabı olduğumda kusasım gelir.

Velhasıl:

Yüreğimde şimal rüzgarları sert esmiştir hep.

Ancak yine de:

Çakma doğum günüm olsa da,

Doğum günümü kutlayanlara ve kutlamak isteyenlere zahmetleri için teşekkür ederim.

Onlara verebileceğim bir kaç mısralık şiir:

O da Cahit Kulebi'den olsun...

Benim doğduğum köylerde 

Şimal rüzgârları eserdi 

Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır 

Öp biraz!

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! 

Benim doğduğum köyler de güzeldi, 

Sen de anlat doğduğun yerleri, 

Anlat biraz!