GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
5 Ocak 2010 Salı

İnşallah, bu akşam darbe olur!

Tesadüf işte.
Gazeteci Cengiz Çandar ile Hasan Cemal’’in CNN Türk’’te her pazartesi yayımlanan ’“Tecrübe Konuşuyor’” programı için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’’ün karşısına oturdukları saatlerde’…’¶  3 günlük tatilde beni canımdan bezdiren rahatsızlık nedeniyle, doktor koltuğundaydım ben de.
Onlar mülakat yapmıştı, bense klasik doktor/hasta muhabbeti, teşhis/tedavi ritüeli.
Onlarınki programdı.
Benimki paralı bir alışveriş.
Çandar ve Cemal gibi ben de gazeteciydim ama ünlü ikilinin karşısındaki bir Cumhurbaşkanı (yani yöneten), benim karşımdaki ise mesleğinde uzman bir doktor. (yani yönetilen.)
’“Tesadüf bunun neresinde’” diye geçiriyorsunuz içinizden, biliyorum da...
Tesadüf kısmı, bundan sonra başlıyor zaten.
 
Programı izlemedim ama ertesi gün pek çok gazetenin manşeti, pek çok yazarın konusu olduğu için öğrendim ki; röportajın bam teli, ’‘askeri darbeler.’’    
İlk ağzı tercih edip, Cengiz Çandar’’ın Referans’’taki köşesini okudum:
’“Türkiye’’nin en yüksek makamında oturan kişi, Cumhurbaşkanı Gül, 2010 yılının ’‘ulusa ilk seslenişi’’nde en can alıcı cümleyi ’‘Türkiye’’de askeri darbeler ve muhtıralar dönemi geride kaldı’’ ile sarf ediyor. Hemen ardından da ekliyor: Artık bunu düşünmek bile, onlara yani Türk Silahlı Kuvvetleri’’ne saygısızlık olur.’”
Ve Çandar, köşe yazısının sonuna kadar, söyleşinin ’‘en önemli ve can alıcı tarafı’’nın sürekli altını çiziyor. Önümüzde uzanan 2010 yılı içinde ’“TSK’’nın Başkomutanı olan Cumhurbaşkanı’” tarafından, ’“artık askeri darbeler ve muhtıralar döneminin arkada kaldığının ilan edildiğini’” vurguluyor.
 
Bu vurguya ’“keşke’” diyebilmeyi, ’“askeri darbeler/muhtıralar tarih olmuştur’” sözünün kesinlikle öyle olduğunu söyleyebilmeyi, çok ama pek çok isterdim.
Ne var ki ve ne yazık ki, ’‘niyet ile gerçek’’ her zaman at başı gitmiyor..
Abdullah Gül’’ün ’“darbeler tarihe karışmıştır’” dediği saatlerde, benim karşımda doktor koltuğunda oturan profesör, ’“inşallah bu akşam darbe olur’” diyordu mesela.
’‘Gazeteci hasta’’ olmam ve bir miktar tanışıklık nedeniyle hastalığımın yanı sıra memleket meseleleri üzerine de sohbet ettiğimiz sırada; doktorun ağzından, tüm kalbiyle inanarak söylediğinden hiç şüphe etmediğim tonda çıkan bu istek karşısında dehşete düştüğümü söylememe bilmem gerek var mı?
Bu ve benzeri ’“had bildirme’” isteklerini,
’“TSK’’nın, AKP’’yi ayağının altına alıp tepelemesi’” dileklerini, pek çok değişik çevrede sık sık duymakta olan biri olmama rağmen, her duyuşumda olduğu gibi, yine dehşetle irkildim.
 
Kendini sosyal demokrat olarak tarif eden, tıkır tıkır kazanan, hayli kalabalık bir hasta portföyüne sahip bir profesörün, yani ’‘aydın’’ sınıfta yer aldığını varsaydığımız bir okumuşun’…
Üstelik, üzerimizden geçen tankların ülkede nasıl ağır bir tahribata yol açtığını,
Bugün şikayet ettikleri ’“dincilerin’” o darbenin eseri olduğunu,
Sivil toplum örgütleri/dernekler/sendikalar/partiler, demokrasinin tüm argümanları bugün ’‘kör/topal’’sa, bunun sebebinin 12 Eylül olduğunu bilen, bunu dillendiren biri.
Bunlara rağmen ’“Ne olursa olsun, darbe olsun. Yeter ki bu adamlar gitsin. Askerin yönetimi bunlardan iyidir’” diyen;
’“Neden iyidir’”in altını da ’“Bunlar da sivil darbeci. Memlekette bozmadıkları, b.k’’unu çıkarmadıkları kurum kalmadı. Darbenin tabii ki askerini tercih ederim’” diye dolduran biri.
 
Kendine ’“kırk satır mı, kırk katır mı’” diye soran ve ’“üçüncü bir yol’”un peşine düşmek yerine ’“katır/satır’” sayıklayan insanların sayısının arttığını düşünmemeye çalışsam’…
Askeri darbeleri yeğleyenlerle, askerin diş gıcırtılarını birleştirmemeye gayret etsem’… Yüreğimi karartmamak için içimdeki Pollyanna’’ya alabildiğine sarılsam da’… Doğrusu, pek işe yaradığını söyleyemiyorum.
 
Abdullah Gül’’ün de ’“darbeler dönemi bitti’” sözünü inanarak söylediğine inanmayan biri olarak’…
İnanacağımız tek gerçek, bir ’“üçüncü yol’”un mutlaka olduğu, olmasa bile oldurmak için’… ’“Katır’” veya ’“satır’” arasında tercih yapmak durumunda kalmayı insan olmaya yakıştırmayanların artması adına; var güçle çalışmamız gerektiğidir’…
Aklınıza gelen, insani bir seçenek var mıdır başka?