GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
13 Ekim 2011 Perşembe

İmza sürecinin düşündürdükleri! (1)

Artık bir imza yazısı yazmak şart oldu. İzmir’deki imza hareketinin temsilcileri dün akşam itibariyle açıklama yaptı. Ve ‘316 rakamına ulaştık’ dediler. Hatta sonucu yemekli bir toplantıyla kutladılar. Kim ne derse desin (Ege TV’deki Söz Meclisten İçeri’ programında da söyledim) bu hareketin hedefinde İzmir’den çok Ankara vardı. Yerel ölçekte İl Başkanı Tacettin Bayır’ın üzerine kurgulanmış olsa da süreç, hareketin öncüleri Baykal ve Sav olunca hedefin Kılıçdaroğlu’nun makamı olduğunu anlamamak, görmemek için çok ama çok saf olmak gerekir. Zaten imza sürecinin bu denli zor geçmesinin nedeni de buydu.
Kılıçdaroğlu’na ya da Yeni CHP’ye ‘zaman tanımak isteyenler’ bu sürece direndi. Ya da Kılıçdaroğlu ile aralarında şu veya bu şekilde bir bağ kuranlar… Alevi delegasyonun önemli bölümü bu nedenle imza vermeye yanaşmadı. Son süreçte başta Sezgin Tanrıkulu olmak üzere parti üst yapısıyla etnik bir yakınlık kuranlar da öyle… Ya da yeni PM, MYK ve vekil dengesi üzerinden pozisyon alanlar...
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ise imza sürecine müdahil olmasa da çok sıcak bakmadığını başta Bornova olmak üzere kendisine yakın delegasyonu kilitleyerek ortaya koymuş oldu. Ancak Kocaoğlu’nu diğerlerinden ayıran sürece ilişkin ‘net’ duruşuydu. Bir o yana bir öbür yana kıvırmadı. Ankara’ya verdiği, ‘İl Başkanını değiştirin’ mesajına olumlu yanıt alamamasına rağmen hem de… Bu süreçte İl Başkanı Tacettin Bayır’ın kalması gerektiğini düşünenler de vardı. Başta saygıdeğer eşi Karabağlar Delegesi Tülay Hanım ve delege olan iki il yöneticisi olmak üzere… Yukarıda saydığım sebeplerle ciddi dirençle hatta baskıyla karşılanan imza hareketi (kendi açıklamalarına dayanarak söylüyorum) ciddi bir rakama ulaşmış görünüyor. Son günün sabahında 280 imza vardı hareketin elinde.
Ne olduysa o gün oldu.
Bir yandan Sıtkı Kürüm diğer yandan Cevat Durak bastırdı. Bülent Baratalı, A. Rezzak Erten saldırdı. Sonuçta bir rakam açıkladılar. Tacettin Bayır’ı inandıramamış olsalar da rakam ortada. Ve diyorlar ki; “Yasal açıdan 15 gün içinde imzaları genel sekreterliğe ulaştıracağız’ Biz de bekliyoruz. Tabi ki genel merkez de bu süreçte boş durmayacaktır. İmzaların geri çekilmesi için uğraşacaktır. Şu anda bile 5-6 imzanın geri çekildiği iddia ediliyor. Bu konuda ‘Yargıtay içtihatları’ olduğu hatta hukuksal açıdan tartışmalı hale getirmek için bu klasik yönteme başvurulduğu iddia ediliyor.
*
Aslında burada mesele imza sayısının kaç olduğu değil. İmzacılar hareketi de genel merkezin kendilerine olağanüstü kongre yolunu kolay açmayacağını biliyordu zaten. Ankara’da delegenin yüzde 90’nin imzasına rağmen bu yolu açmayan genel merkezin İzmir’de yüzde 50’lik bir imza sürecine geçit vermeyeceği de ortadaydı. Bursa ve Konya örneğinde olduğu gibi yargı yoluna gidilecek ve beklenecekti. Ama asıl verilmeye çalışılan mesaj, CHP tabanının rahatsızlığını, sancısını ortaya koymaktı. Hatta bana göre asıl mesaj, genel merkezin tüm baskısına rağmen, tasfiye edilmeye çalışılan yapının tabandaki varlığıydı. Gerek Baykal gerekse de Sav, ‘Siz ne yaparsanız yapın. Biz bu örgütte varız’ demek istedi ve de bana göre de dedi.
Bu açıdan imza sayısı ister 316 olsun ister 300, isterse 292. Delegenin yarısı tüm baskılara rağmen net bir irade ortaya koydu ortaya. Ve bu irade Tacettin Bayır’dan çok genel merkezin gidişatına yönelik bir uyarı niteliğindeydi. Yeni CHP çıkışıyla parti emektarlarının yarısından çoğunun tasfiyesine, ötekileştirilmesine karşı bir isyandı. Ve pazartesi itibariyle İstanbul örgütü ayaklanıyor. İki haftadır zemini yoklanan İstanbul’da imza süreci resmen başlıyor. Gürsel Tekin’in kontrolünde olduğu söylenen ve 1,5 yıllık süreçte tam 4 il başkanı değiştirilen İstanbul’da da ciddi sancıların olduğu biliniyor.
Kuşkusuz İzmir’deki sürecin İstanbul’a da etkisi olacaktır. Çünkü İzmir, CHP’nin tartışılmaz başkentidir.
Burada bir noktanın da altını çizmeden geçemeyeceğim. İmza süreci hem Deniz Baykal’a hem de Önder Sav’a çok şey öğretti. En azından Kocaoğlu’nun ifadesiyle ‘kimin adam kimin şalgam’ olduğunu gösterdi. Geçmişte güç, makam ve mevki verdikleri, eteklerine yapışan, görüşmek, konuşmak için taklalar atan belediye ve örgüt başkanları bugün aynı şeyi Kılıçdaroğlu yönetimine yapmaya çalıştıklarından imzacılardan köşe bucak kaçtı. Hatta Deniz Baykal’ın, Önder Sav’ın telefonuna çıkıp, ‘Ne demek efendim, hemen arkadaşlarla konuşurum’ diyen bazı başkanlarının, nasıl yan çizdiklerini herkes gördü. Dün Önder Sav’a, Deniz Baykal’a neredeyse badigartlık edenlerin bugün karşısında nasıl savaş verdiğini de…‘Kral öldü, yaşasın yeni kral’ mantığının İzmir’de nasıl karşılık bulduğu ortaya çıktı. Çünkü aynı delegasyon Rıfat Nalbantoğlu’nun il başkanlığı için 450’nin üzerinde imza vermişti geçmişte. Hem de Baykal’a rağmen… Yani sadece Sav 400’e yakın imza toplamıştı. Bugün ikisi birlikte 300’leri zor toparladılar.
O nedenle Kocaoğlu’nu ayrı tuttum. Kıvırmadı. Tarafsızım dese de karşı duruşunu delege arkadaşlarına hissettirdi. Kıymık kopartmadı etrafından… Siyaset böyle bir şey işte… Özellikle CHP’de bireysel çıkar ön planda… Dün de öyleydi, bugün de öyle…
Sonuçta imza toplamak/vermek demokratik bir hak! Vermek kadar vermemek de öyle!
Ama süreç Baykal’a ve Sav’a öğrettiği kadar Kılıçdaroğlu’na da bir şeyler öğretmiştir umarım. Kurultay delegasyonunun 550’si imza verdi. İzmir il delegasyonunun da yarısı… Geçtiğimiz günlerde kamuoyuna açıklanan anketin sonuçları geldi aklıma… ‘CHP seçmeninin yüzde 55’i Kılıçdaroğlu’nu başarılı bulmuyor’ İmzalardan da anlaşılacağı üzere örgütün yüzde 50’si Kılıçdaroğlu’nu başarılı bulmuyor. Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarına göre de örgütün yüzde 50’si yanlış… Yani atılması, değiştirilmesi, tasfiye edilmesi gereken yapılar… Eğer Kılıçdaroğlu tüm bu süreçlerde örgütün, seçmenin yarısına karşısına aldığını görebilmişse ne ala… Yok saydığı isimlerin varlıklarını ciddi oranda koruduklarını hala görememişse bizim yapabileceğimiz bir şey yok demektir.
*
Bu süreç sadece Ankara’dakilere değil İzmir’dekilere de çok şey öğretti. Mesela yol arkadaşı sandıkları pek çok makam sahibinin ‘Adam/Şalgam’ denkleminde sınıfta kaldığını… Menemen, Bayraklı, Buca, Çiğli gibi noktalarda yaşanan hayal kırıklıkları… Süreç içinde ‘dik’ duran iki isim vardı. Biri Önder Sav’a yakın Sıtkı Kürüm, öbürü Karşıyaka Belediye Başkanı, Baykal’ın gözbebeği Cevat Durak! Durak’ın tepkisi daha çok il yönetimineydi. Geçmişte ofisini basan bir ismin de yer aldığı il yönetimine…
Her neyse yaz boyunca ‘isyan cephesi ya da mahşerin 8 atlısı’ olarak Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu’nun karşısına dikilen belediye başkanları İzmir’deki imza süreciyle dağıldı, ayrıştı. Herkes atını başka bir yöne sürdü çünkü. Bu sekiz ismin bundan sonra değil isyan cephesinde İl Başkanı Bayır’ın dediği gibi ‘mangal partisinde’ bile bir araya gelmeleri zor artık!
Peki, İzmir olağanüstü kongreye gider mi?
Bence zor! İmza sayısıyla ilgisi yok bunun. Genel merkezin tutumuyla ilgisi var! Genel merkez delege ağırlığının yoğun olduğu İstanbul, İzmir hatta Ankara’da olağanüstü il kongresine gitmek istemeyecektir. Hukuksal zorunluluk olarak karşısına çıkarsa başka tabi ki. Giderse kaybedebilir çünkü… Kaybederse de şimdiden 6 ay ya da 1 yıl erteleneceği konuşulan kurultaydan daha fazla kaçamaz… Bu üç ilde kongre yapmak kurultay delegasyonunu yeniden yapmak demek çünkü… Başka bir değişle olağanüstü kurultay imzalarını bir haftada toplamak!
İzmir İl Başkanı Tacettin Bayır iyi bir insan. Ve de iyi, başarılı bir işadamı… Ama ne yazık ki örgüte hâkim olduğu söylenemez. Ya da il başkanlığını çok iyi yaptığı… Örgütün (imza veren ya da vermeyen) çoğunluğuna göre, İzmir’e kentteki siyasi ağırlığı kaldıracak, 2014 yarışında tüm örgütü aynı noktaya toplayacak, belediye başkanlarını, milletvekillerini tek bir hedef için çalıştıracak bir il başkanı şart! Hem de bugün! Bu hamlenin atamayla mı yoksa kongreyle mi yapılacağı partinin sorunu… Bizim değil!
DEVAM EDECEK...