GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
14 Kasım 2012 Çarşamba

İdam edilen son kadın ‘Amazonların kenti’ İzmir’dendi

“Ölüm cezası insan haklarına aykırı bir cezadır..
Ölüm cezası telafisi olmayan bir cezadır…
Ölüm cezası, suçtan caydırıcı etki yapmadığı kanıtlanmış bir cezadır…”
 
Gelin görün ki, günlerdir idam cezasını tartışıyor, papatya yaprağından ‘geri gelecek mi/gelmeyecek mi’ falları açıyoruz.
Ne zamana kadar derseniz… Başbakanımız ne zaman münasip buyurur da önümüze tartıştıracak/bölecek/kamplaştıracak yeni bir tartışma/kavga; yeni bir ‘ben yaptım oldu’ mevzuu sürene kadar.
Henüz vakit varken…
O, ‘haydi buyurun biraz da buradan yakın’ dememişken, birkaç not aktaralım diyorum.
“Niye Başbakan durduk yerde gündeme yağlı urganı getirdi, ardında ne planlar yatıyor, niye yine cambaza bak cambaza diyor, 2002’de 53 milletvekilinden 47’siyle Meclis idam cezasını kaldırırken evet oyu vermiş bir partinin genel başkanı, şimdi niye ben fikrimi değiştirdim, idam geri gelsin oyununu oynuyor” falan filan demeden…
Türkiye’nin idam mazisindeki ‘kadınlara’ bakıyorum. Radikal’den Tarık Işık’ın (geçen hafta) derlediği bilgilere.
 
Darağacında 15 kadın
Cumhuriyetten bu yana (İstiklal Mahkemeleri’nde asılanlar hariç) 712 idam cezasının infaz edildiği Türkiye’de ‘boynuna yağlı urgan’ geçirilenlerin çoğu erkek. 712 infazdan 15’si ise kadınlara uygulanmış.
TBMM kararıyla idam edilen ilk kadın, Isparta’nın Darıbükü Köyü’nden Hasan kızı Fatma olmuş. Aynı köyden Eşref’in Hanife’yle evlenmesini sağlamak için Eşref’in karısı Ümmüşani’yi ‘20’lik altın ve tarla karşılığı’ öldürdüğü gerekçesiyle, 14 Aralık 1931’de Tuzpazarı’nda asılmış. 60’lı yılların ortalarına kadar idamlar ibret olsun diye halka açık alanlarda yapıldığından, Fatma da izleyenlerin gözü önünde sallandırılmış. Son sözü ‘Allah affetsin’ olmuş.
Fatma’nın akıbetini Lüleburgaz’dan Sadberk, Eceabat’tan Didar Savaş, Bodrum’un Karakaya Köyü’nden Fatma Satılı, Malatya’dan Fatma Kuzu, Konya’dan Huriye Senel, Muğla Karakuyu Köyü’nden Ümmühan, Adana’dan Ayşe, Manisa İlyasçılar Köyü’nden Fatma Yıldırım, Isparta’dan Gülsüm Kotanak, Özalp’in Seydibey Köyü’nden Bacı Ayhaner, Trabzon’dan Ümmühan Bebek, Sivas’ın Haydarlı Köyünden Durdu Sarıkaya ve İzmir’den Vecahet Altın yaşamış
 
Darağacı’ndaki son kadın ise İzmir’den
Kardeşi ile birlikte boynundaki bir tane beşibirlik altın, 4 tane bilezik ve parmağındaki altın yüzüğü almak için Aysel Malseven adlı kadına Folidol içiren Kadriye Partici, 25 Temmuz 1971’de İzmir’de idam edilmiş. Ve asılan son kadın olmuş.
Çoğu kocasını (biri annesini) öldüren bu kadınların kimi idam sehpasına yürürken tek kelime dahi etmemiş, kimi ‘hiç olmazsa annemi ve çocuğumu görseydim…’ demiş, kimi asanlarıyla helalleşmiş, kimi kocasını öldüren 35 yaşındaki Durdu Sarıkaya gibi, “Darağacı yollarında/kelepçe kollarında’ türküsünü çığırmış.
Şapka devrimine karşı geldiği gerekçesiyle İstiklal Mahkemesi tarafından 1925’te idam edilen Erzurumlu Şalcı Şöhret gibi; hakime “kadın kısmının idam edildiği nerede görülmüştür” diye çıkışan da olmuş.
 
Onların isimlerini belki siz de benim gibi ilk kez işittiniz.
Ama bir de belleklerimize kazınanlar var. Menderes gibi, Deniz gibi, Hüseyin gibi, Yusuf gibi…
Hele bir de ‘o ana’ tanıklık etmişlerse…
İsmail Şenyüz gibi. Avukat Halit Çelenk gibi…
17 Eylül 1961'de İmralı'da idam edilen Adnan Menderes’in beyazlara bürünmüş, yağlı ilmekte sallanan idam görüntülerini çeken Harbiye Yıldız Foto Film Merkezi'nde görevli Astsubay İsmail Şenyüz, Derin Tarih Dergisi’ne verdiği röportajda, idam sonrasını bakın nasıl anlatıyordu:
 “Akşamları uyuyamaz oldum. Yatıyordum, gözümün önüne asıldıktan sonra dönerkenki resmi geliyordu. İp dönüyordu bedeniyle beraber. Bana doğru döndükçe resim çekiyordum. Bakışı gözümün önünden gitmiyordu. Şu anda bile gözümün önünde. Uyuyamıyordum. Dediler ki, "Rakı iç akşamları". Hiç içmemiştim. Akşamları bir kadeh içip öyle yatıyordum.”
 
5 Mayıs 2011’de vefat eden, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın vefat ettiği tarih olan 6 Mayıs’ta toprağa verilen avukat Halit Çelenk de 6 Mayıs 1972 sabahını, 2007’de Akşam gazetesine verdiği röportajda anlatmış, ‘İdam Gecesi Anıları’ adlı kitabında dahi söz etmediği önemli bir ayrıntıyı paylaşmıştı. Gezmiş`in idamının Aslan’a, Yusuf`un idamının ise İnan’a seyrettirildiğini o söyleşide açıklayan Çelenk’in, Deniz’in idam anıyla ilgili sözleri de tek kelimeyle dehşet verici…
 
“Deniz odaya alınmıştı ve pencerenin tam karşısındaki koltukta oturuyordu. Deniz`in biraz sonra can vereceği darağacı, tam karşısında duruyordu. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra Deniz’i darağacına çıkardılar. İnfaz sürerken, odaya Yusuf`u getirdiler. Yusuf, pencereden Deniz’in son nefesini verişini izledi. Yusuf infaz edilirken de, Hüseyin`i odaya getirdiler ve o da, Yusuf`un infazını saniye saniye gördü. Bunu kitabımda bile yazmadım, sadece Yusuf Aslan’ın, ‘Duydum Deniz’in sesini’ sözlerine yer verdim.
 
25 Dakika Can Çekişti
 
Darağacında can vermenin ne kadar süreceğini düşündüm. Deniz`in infazını unutamıyorum. Deniz’in can vermesi tam 25 dakika sürdü. 86 yıllık yaşamımdaki o çaresizliğimi anlatamam. Mükerrem’le birlikte cezaevi doktoru ile tartışmaya başladık. Bunu fark eden cellat yanımıza yaklaştı ve ‘Deniz çok ağır olduğu için ip kopmasın diye çift ilmik kullandım. İnfaz, çift ilmik kullandığım için uzadı’ dedi. Birkaç dakika içinde sona erecek olan infazın, çift ilmik atılarak 25 dakika sürmesinin adı da, ‘işkence’dir.
Yaşamımın en kötü zaman dilimini o dakikalarda geçirdim. Çaresizliğimi sizlere anlatamam. İdamların üzerinde yıllar geçmesine rağmen, o geceye dair her şeyi çok net hatırlıyorum. Denizler`in idamı sırasında gözümün önünden gitmeyen bir başka sahne ise, idam cezasını veren mahkemenin başkanı Ali Elverdi’nin, bir ağaca dayanarak infazları izlemesidir...”
 
Avukat Çelenk, ‘Üç Fidan’ın idam kararını veren ve onların öldürülmesini izleyen dönemin Sıkıyönetim Mahkemesi`nin Başkanı emekli Tuğgeneral Ali Elverdi’nin 86 yaşında, yediği yemeğin nefes borusuna kaçması nedeniyle boğularak ölümünden sonra da şöyle diyecekti:
“Bir insanın yemek yerken boğularak ölmesi dramatik bir son. Ancak bu kişi üç fidanı, gözünü kırpmadan idam sehpasına göndermiş ve yaşadığı sürece bu kararıyla övünmüş bir kişi ise, boğularak can vermesi dramatik gelmiyor. Ölenin arkasından konuşulmaz ama, ben kendi adıma rahmetliyi iyi bilmezdim…”
 
 
İster Adnan Menderes veya Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan gibi bir düşüncenin bayrağı olmuş isimleri…
İster adı ‘yağlı urgan geri gelsin’ kampanyası başlatılınca bir gazete köşesine konu olmuş isimsiz idamlık kadınları getirin gözlerinizin önüne.
Ve kapayıp gözlerinizi sehpada çırpınan bir çift ayağı, titreyen bedenleri, hırıltıları hayal etmeye çalışın.
Eğer sol memenizin altında ‘tık’ yoksa… Diyecek tek kelime yoktur.
Ama okurken dahi gözünüz karardıysa, kalbiniz çarptıysa…
Ve bunun sayısı ne kadar çoksa…
O kadar umut var demektir.

Umut ederim ki, çoktur…