GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
19 Mart 2013 Salı

Hicap siyasetinin şifreleri!

Kuşkusuz İzmir’in son dönemlerdeki en önemli siyasal gelişmesi neydi sorusunun ekseninde düşünürsek Cumartesi günü İzmir Milletvekili, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın Konak’taki muhtarlar toplantısında yaptığı ‘hicap’ çıkışını listenin en tepesine yazmamız gerekir.
Neden mi?
Aslında cümlenin gelişine baktığınızda ortada büyütülecek hiçbir şeyin olmadığını görüyorsunuz. Yani CHP’li belediyelerden dert yanan muhtarları dinleyen Bakan Yıldırım’ın sabrının taştığı bir anda ağzından dökülen kontrolsüz ama çok şey anlatan bir cümle var ortada. “Hala bu sorunları konuşuyor olmaktan ve böyle bir şehrin milletvekili olmaktan hicap duyuyorum”
Ardına/önüne bakmadan, o cümleyi cımbızla çekip, ortalığı velveleye vermek bizim işimiz değil.
Flaş… Flaş… Binali Yıldırım’dan şok ifadeler. ‘İzmir milletvekili olmaktan hicap duyuyorum (utanıyorum) dedi’ demek bize yakışmaz.
Bize yakışan öncesine ve sonrasına bakarak Yıldırım’ın aslında ne demeye çalıştığına odaklanmaktır.
“Böyle bir kentin vekili olmaktan hicap duyuyorum” dedikten sonra şöyle devam ediyor Yıldırım: İzmir’in muhtarları bunları mı konuşmalı? Oranın alt geçidi yok, buranın kanalizasyonu yok... Körfeze lağım suyu akıyor. Biz nerede yaşıyoruz arkadaşlar? Türkiye'nin istiklalinin sembolü olmuş, kültürün başkenti olmuş İzmir'de konuştuklarımıza bakın. Günahtır bu şehre. Dilimi, dişimi sıkıyorum hizmet edebilmek için. İzmir'de bu projeleri geciktirmek için elinden geleni yapanlar var ama inat ettik. Yılmayacağız ve hepsini yapacağız.
*
Cümlenin gelişini/gidişini okumaz ya da okuyup da anlamazdan gelirsek içinden cımbızla çekip manşete sadece o ifadeyi taşırsak bunun adı gazetecilik de olmaz. Ama bir gazeteci olarak Bakan Yıldırım’ın içinde bulunduğu psikolojiyi, çok mana çıkarmaya müsait o cümleyle neyi anlatmaya çalıştığına dair yorum yapmak da vazifemizdir.
İşte bugün biraz o görevi yerine getirmeye çalışacağım kendi adıma.
*
Daha önce ‘gâvur iması’ ve ‘sümüklü’ benzetmesinin yanı sıra AK Parti açısından pek çok iletişim kazasının yaşandığı İzmir’de Yıldırım’ın ağzından dökülen o cümlenin ‘hicap’ kazası olarak kayıtlara geçmemesi için büyük çaba harcandı.
Yanlış anlamalara mahal vermemek için iletişimin her yolu denendi. Ve Yıldırım’ın ‘utancı’ neredeyse kayıtlara geçmeden silinip, gitti.
Oysaki Bakan Yıldırım’ın, baktığı pencereden İzmir’den hicap duyması için dolu nedeni olabilirdi.
O ifadenin kullanıldığı toplantının içeriği ve de cümlenin öncesi/sonrası dikkate alındığında Yıldırım’ın haklı olduğu noktaların da olduğunu görüyoruz.  

Ama Yıldırım’ın ağzından bu türden bir ifade duymak şaşırtıcıydı her şeyden önce. Çünkü 10 yılı aşkın süredir aynı koltukta oturan Yıldırım, Türkiye’nin ulaşım altyapısını sil baştan yenilemiş katrilyonlarca liralık yatırım bütçesiyle daha çok ‘temel atıp/kurdele kesen’ bir görüntü vererek hizmet diliyle konuşmuştu.
Bakanlığının yetki alanına girmeyen konularda sorulan sorulara yanıt bile vermeyen, ideolojik tartışmaların tarafı olmayan Bakan Yıldırım, nasıl olmuştu da bir anda kendisini İzmir’in en yeni polemiğinin ortasında hatta başında bulmuştu?
*
Ve bu durumun yerel seçimlerle bir ilgisi var mıydı?
 *
Binali Yıldırım’ın 2011 seçimlerinde İzmir’e ‘kurtarıcı’ rolüyle gönderildiğini biliyoruz. Görevi hem kamu yatırımları yönüyle son yıllarda ciddi şekilde ihmal edilen İzmir’i hem de bu kentte yüzde 30’ları aşamayan partisini kurtarmaktı.
35 İzmir’e 35 proje açıklayarak kent siyasetini ideolojik zeminden kurtarıp hizmet odaklı hale getirmek için yoğun çaba harcayan Yıldırım, ilk sınavında partisini de yüzde 30’lar seviyesinden 37’lere taşımayı başardı.
Ama Yıldırım’a biçilen rol bu kadarla sınırlı değildi. Hatta kimilerine göre asıl rol bu noktadan sonra başlıyordu. Asıl göreviyse s
on yıllarda CHP’nin kalesi haline gelen İzmir’i kazanmaktı. 
Fatih’in İstanbul’u fethi kadar olmasa da AK Parti ve Başbakan Erdoğan açısından İzmir’in kazanılmasının önemi tartışılmazdı çünkü.
Başbakan Erdoğan’ın ‘İstiyorum’ diyerek işaret ettiği 3-5 ilden biri olan ve siyasi açıdan gittikçe içe kapanan İzmir’in kilidini açmak kolay değildi. Ve Yıldırım İzmir’de siyaset yapmakla Erzincan’da siyaset yapmak arasındaki farkı her geçen gün daha iyi anlıyordu.
Erdoğan’ın İstanbul ekibinden geliyor olsa da iş tutuş, yoğurt yiyiş tarzı bakımından Özal döneminin icracı bakanlarını andıran Yıldırım, alkış beklerken eleştiri alıyor, plaket beklerken davalarla, itirazlarla karşılaşıyordu İzmir’de...
Siyasi literatürümüze Burhan Özfatura’nın kazandırdığı ‘istemezükçüler’ canını sıkıyor, herkesin topu tek başına oynamayı seçtiği, herkesin kendince efelendiği İzmir’de sinerji yaratmak kolay olmuyordu. Bana göre Yıldırım’ın içinde sakladığı öfke sadece istemezükçülere ya da siyasi muhalefetine karşı da değildi.
2011 seçimlerinden itibaren ‘siyasi ağabey’ olarak kabul edildiği AK Parti İzmir teşkilatındaki yapısal sorunlar, milletvekilleri arasındaki senkronizasyon sıkıntısı da Yıldırım’ın canını ziyadesiyle sıkıyor olmalıydı. Ve ayrıca böyle bir kentin siyasi ağabeyi olmanın doğal sonucu olarak yerel seçimin sorumluluğu da her geçen gün omuzlarındaki yükü arttırıyordu.
Böyle bir ortamda İzmirli muhtarlarının karşısına oturtulan Yıldırım, muhtarların koro halinde CHP’li belediyelerden şikâyetçi olması karşısında isyanını gizleyemiyor.
Tek başına kullanıldığında siyasi açıdan ‘talihsiz’ görünen o cümlenin öncesine ve sonrasına baktığınızda isyanın kökeninde hizmetin olduğunu görüyorsunuz. İstanbul’a devasa Marmaray’ı, 3. köprüyü, havalimanını projelendiren, 10 yılda 15 bin kilometre duble yol, binlerce kilometre otoyol, yüzlerce köprü, tünel, liman, viyadük kazandıran Yıldırım, İzmir’in gündemindeki sorunların basitliği, aynılığı karşısında ister istemez böyle bir ifadeyi cümle içinde kullanıyor.
Ki zaman zaman bizler de İzmir’in yılın yarısında metroyu kalanında körfezi konuşan bir kent olmasından, çöp sorununu hala sağlıklı ve kalıcı olarak çözememiş olmasından yakınıp ‘hicap’ duygularımızı paylaşabiliyoruz.
Peki, Yıldırım’ın alışık olmadığımız bu çıkışının altında yerel seçimde İzmir’den aday gösterilme ihtimalinin de rolü yok mu?
Bence var. Hatta Bakan Yıldırım, İzmir gibi her türlü potansiyeli olup da bir türlü helvanın karılmadığı bu kentte siyaset yapmaktan mutlu değil bence. Dahası böyle bir kentten aday gösterilme ihtimalini düşünmek bile istemiyor. 
İster kan uyuşmazlığı deyin ister kaybetme riski...
Ama böyle bir ihtimalin giderek güçlendiğinin farkında…
Son olarak; ‘Böyle bir kentin vekili olmaktan hicap duyuyorum’ ifadesini iki anlamda ele alırsak; ‘CHP’liler bu kenti batırmış. Ancak biz toplayabiliriz’ anlamı da çıkarabiliriz ‘Ne olur beni İzmir’den aday göstermeyin” anlamını da...
Başbakan Erdoğan’ın bizzat çalıştığı anket firmalarından Polmark’ın İzmir sahasında ‘Binali Yıldırım’ anketine başlığını yazdık geçen hafta.
Toplam 10 soruluk ankette Erdoğan’ın yanıtını aradığı tek soru var?
Aziz Kocaoğlu’nu Binali Yıldırım’la devirebilir miyiz?
Bu soruya en sağlıklı yanıt tabi ki sandıkta verilecek. Ama o ankette çıkacak sonuç hem İzmir’in hem de Yıldırım’ın kaderini çizecek.