GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
27 Şubat 2013 Çarşamba

Siyaset ‘renk’ işidir!

Başbakan Erdoğan’ın ‘siyaset risk işidir’ diyerek ‘her şeyi göze aldım, ölümü bile’ sözleriyle dimdik arkasında durduğu, MHP Lideri Bahçeli’nin aynı kararlılıkla karşı çıktığı, BDP’lilerin bile kendilerinden beklenmeyen bir olgunlukla yönetmeye çalıştığı sürecin başkahramanı bir dönemin bebek katili, son dönemin barış elçisi Abdullah Öcalan…
 
30 yılı aşkın süredir devam eden kanlı çatışmaları sona erdireceği için önemsediğimiz ve arka çıktığımız süreçte belki de bizleri en fazla rahatsız eden nokta sürecin fazlasıyla magazinleşmesiydi.
İmralı’daki terörist başının başkahramanı olduğu müzakere sürecine ilişkin bilen bilmeyen herkesin ileri/geri konuşması, her detayın büyük bir zevkle paylaşılması en fazla da mücadelede sürecinin kahramanlarını yaralıyor. Mücadele sürecinin kahramanı denildiğinde akla sadece kaybettiğimiz 30 bini aşkın asker/sivilin yakınları gelmesin. O sürecin mağdur sayısı bu rakamın en az yüz kat üzerindedir. O nedenle İmralı’ya kimin gideceğine ilişkin ‘isim totoların’ İmralı’ya götürülen ‘dolma kalem’ hediyenin, yenilen yemeklerin, yazılan mektupların, atılan e-postaların ya da sürece ilişkin her türlü gereksiz detayın paylaşılması bana göre son derece yanlış.
 
Şeffaflık derken kastettiğimiz bu değildi…
Şeffaflıktan kastımız masada yapılan pazarlıklardı esasen…
Öcalan’a ya da Kandil’deki terör odaklarına ‘kalıcı barış’ karşılığı ne veriyoruz?
Oslo görüşmelerinde olduğu gibi sonradan başka odaklarca servis edilecek pazarlık masasında Türk halkını rahatsız edecek bir detay var mı?
Savaşın kazananı barışınsa kaybedeni olmaz sözünden hareketle İmralı’da kurulan pazarlık masasından kalkarken ne hissedeceğiz?
3-5 teröristle başlayıp 3-5 bin silahlı güce dönüşen örgütü dize getiremeyen ve sonunda onlarla masaya oturan mağlup bir devletin vatandaşı olduğumuzu mu yoksa ‘kardeş kavgasını’ bitirmiş, anaların gözyaşını dindirmiş, kalıcı barışa yelken açmış, karın ağrılarından kurtulmuş geleceği parlak bir ülkenin yurttaşları olduğumuzu mu?
 
Masadan kalkarken ne hissedeceğimiz biraz da bu sürecin kahramanlarının atacağı adımlara bağlı…
Eylem ve söylemde hassasiyetleri kaşıyan, rahatsız eden bir üslup olursa süreç zarar görür ve tarihi bir fırsat daha kaçmış olur.

Gelelim siyaset kurumunun bu süreçteki rolüne…
Dahası sınavına…
Her terör saldırısının ardından ‘vatan sağ olsun’ diyerek ‘kararlılığımızı’ ortaya koysak da siyaset kurumundan ‘çözüm’ beklentimizi hep koruduk.
Bu anlamsız kavganın bitmesi, bitirilmesi gerekiyordu.
Kanlı mücadele her iki tarafa da zarar veriyor, tazmini imkansız hasarlara neden oluyordu.
Al bayraklı tabutlara sıralanmış yiğitlerin arkasından ağlarken öfkenin/tepkinin büyüğünü siyasetçilere göstermemizin nedeni çözüm makamı olarak siyaset kurumunu görmemizdendi.
 
Mücadele sürecini iyi yönetememiş siyaset kurumundan beklenen kalıcı ‘çözüm hamlesi’ ilk olarak ‘Kürt Açılımı’ ile geldi. Cumhurbaşkanı Gül’ün önderlik ettiği demokratik açılım süreci ‘Habur kazasıyla’ şarampole yuvarlanırken ikinci deneme Oslo’da sabotaja uğruyordu.
Üçüncü denemeyi şu anda yaşıyoruz. Adına ‘İmralı süreci’ denilen terör örgütünün lideri Öcalan’ın başkahramanı olduğu sürece en net destek AK Parti ve BDP’den geliyor.
MHP ise tam da beklendiği üzere sürece kırmızı kart çıkaranlardan…
CHP’nin tavrı net gibi gözükse de öyle değil...
İmralı sürecinin başında iktidara sınırsız kredi açan CHP’de tablo bir anda değişti. Ve son günlerdeki tartışmalardan anladığımız o ki CHP’nin sürece yönelik kredisi tükendi.
 
İktidarın sürüklediği, BDP’nin omuzladığı, MHP’nin karşı durduğu, CHP’ninse ortada bir yerlerde göründüğü tarihi bir sürecin içindeyiz.
Tarihi olması için pek çok neden var aslında…
Başbakan Erdoğan sürece dair anketlerden sonra daha kararlı görünüyor. Ve aldığı riskin de farkında…
Bu risk Erdoğan’ı ve partisini siyaset sahnesinden silebilir.
Ama çok istediği başkanlık sistemini getirip ilk turda yüzde 60-70’le seçilmesini de sağlayabilir. Bir nevi kumar gibi görünse de iyi hesaplanmış bir risk Erdoğan’ın aldığı…
BDP açısından hiçbir risk yok. Aksine süreçten her halükarda karlı çıkacak tek parti BDP. Tabi ki kardan kastımız sandığa yansıyan oy ise…
Sürece karşı çıkan MHP’nin tavrını da ‘anlamlı’ bulanlardanım.
Milliyetçiliği henüz Başbakan Erdoğan gibi ayaklarımın altına almadığım için değil MHP’nin duruşunu süreç açısından önemsediğim için söylüyorum bunu da…
Diyeceksiniz ki adamlar karşı çıkıyor. Neyi anlamlı bu tavrın…
Doğru... Zaten anlamlı bulduğum tavır/duruş da bu… Onların karşı duruşları sürece omuz atanları daha dikkatli kılacaktır. İmralı’daki o masada Türk halkının kırmızıçizgilerinin sık sık hatırlanması adına MHP’nin karşı çıkışı son derece doğrudur.
Belki MHP siyasi geleceğini riske atma pahasına İmralı’daki sürecin raydan çıkmasını önleyen sağlıklı bir rol oynamaktadır. Bir nevi iyi polis, kötü polis durumu…
AK Parti, MHP ve BDP’nin gayet açık, net duruşuna karşın flu bir görüntü sergileyen CHP’nin içinde bulunduğu durumunu çok seslilikle anlatmak mümkün değil.
Sürece kredi açan Kılıçdaroğlu’nun birkaç gün sonra ‘milliyetçilik’ üzerinden başlattığı tartışma süreçle doğduran ilişkiliyken, Yeni CHP çatısı altında Sezgin Tanrıkulu, Hüseyin Aygün, Birgül Ayman Güler, Süheyl Batum gibi isimleri yan yana bulundurmanın zorluğu da ortadayken…
Belki de Kılıçdaroğlu’ndan daha fazlasını beklemek hata…
Sonuç itibariyle…
Adına ister terör isterse Kürt sorunu diyelim. Varlığı gün gibi ortada olan bu sorunun çözümü siyaset kurumu açısından her daim zor ve de riskli olmuştur.
Bu riski göğüsleyen parti AK Parti… Ve de daha fazlasını omuzlayan lider Tayyip Erdoğan…
MHP de siyaseten risk alıyor. Süreç sekteye uğrarsa kazançlı çıkacak ama süreç sağlıklı işlerse siyasi misyonu açısından ciddi sıkıntı yaşayacak.
BDP’nin aldığı risk yok. Her durumda kazançlı çıkacağı kesin…
Ama CHP’nin iki durumda da bu süreçten alacağı bir şey yok.
Bir CHP’li vekille yaptığım sohbetten aynen alıntılıyorum:
‘Seçmen kritik süreçlerde net bir tavır bekler. Yani renkleri görmek ister. Bu süreçte AKP ve BDP’nin rengi belli. MHP’nin de öyle… CHP’ye baktığında net bir renk göremiyor. CHP’de fluluk var. Ve seçmen rengini göremediği partiye oy da vermez’
 
O vekilin adı bende saklı…

Ama söylediklerini sizin takdirinize bırakıyorum.