GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Filiz SEZER
YAZARLAR
1 Ekim 2021 Cuma

Hakikat ve sanat

Yalanların ölçü birimiyle ifade edilmesi mümkün olmadığı için kanıtlamamız mümkün olmasa da gerçeğin bu kadar bulandırıldığı başka bir zaman dilimine bulunmuş olamayız diye düşünüyorum. Kökleşmiş siyasi sorunlardan öğrencilerin barınamamalarına kadar apaçık ortada olan sorunların bile yok sayıldığı, herkesin gerçeklik paketinin içinden dilediği kadarını aldığı, güzelliklerin filtrelendiği, başarıların yaldızlanarak sunulduğu böyle bir dönemde çıplak bir gerçeklik kimseyi asla yeterince tatmin edemiyor.

İnsanın hakikati arayış yoluna dizdiğimiz yeni taşlar da eğilip bükülmeye meyilli: arttırılmış gerçeklik, yapay gerçeklik, görecelik, hakikat-sonrası gibi kavramlar felsefi, bilimsel veya siyasi tartışmalardan çıkıp günlük konuşma dilimize çoktan yerleştiler bile. Hakikatin tanımı farklı filozoflar tarafından farklı kavramlarla açıklansa da nesnel bir gerçekliğin insan düşüncesindeki izdüşümü olarak tanımlamak yanlış olmaz. Neoliberal bir kapitalist düzende salt gerçekliğin algılanma biçimini kontrol etmek ve bu yolla günümüzün hakikatini oluşturmak son derece kritik bir araç olarak karşımıza çıkıyor. Hangi bilgiye ulaştığımız değil bu bilgiyi nasıl algılayıp içselleştirdiğimiz önem kazanıyor.

2016’da Oxford Sözlüğü tarafından yılın sözcüğü olarak seçilen hakikat-sonrası (post-truth) günümüz anlayışını çok net bir biçimde ortaya koyuyor. Gerçeğin nesnel kanıtlarla değil birtakım duygu ve inançlarla belirlendiğini tanımlayan bu kavram bizler için hiç de yabancı değil; ben şimdi örnek vererek kimsenin zekasına hakaret etmek de başımı derde sokmak da istemem. Politikada karşımıza çıkan bu tavrı sosyal medyada da sıklıkla görmek mümkün. Yeteri kadar takipçi sayısına sahipseniz gerçekleri istediğiniz gibi kullanarak sunmanız ve sizi takip edenleri ‘influence’ etmeniz işten bile değil. Diğer yandan yaratılan bu güzellik, başarı ve iyi hayat algısıyla kendi gerçekliği arasındaki uçurumda huzur bulmak pek çok kişi için de oldukça zor.

Hakikat-yalan ikileminin sanattaki tezahürü engin bir deniz gibi uçsuz bucaksızdır. Yine de hakikat sonrası politika kavramından bahsederken ünlü sokak sanatçısı Banksy’nin çalışmaları ilk akla gelenler olabilir. Zira dönüşüm talep eden bir sanatın sokaklara taşmaması mümkün de görünmez.

Kuşkusuz sadece gerçeklerin gösterildiği yalansız bir dünya çekilmez bir yer olurdu. Kandırılmaya olan ihtiyacımız da son derece işlevsiz bir savunma mekanizması olan yalan söylemeye duyduğumuz ihtiyaçtan daha az değildir. Bu ihtiyacı sanatla doldurmayı önerir Nietzsche ve “Doğrular yüzünden ölmemek için elimizde sanat var. Yaşam ancak sanatın yanıltmaları, aldatmacaları sayesinde yaşanabilir hale gelir” der.

Sanatın reklam veya propaganda amacıyla algı yaratma gücü uzun uzun tartışmaya değer olsa da sanatın hakikati bulma işlevi üzerinde de durmak gerekir. Hakikat-yalan-sanat arasındaki ilişkiye dair fikir üreten filozoflardan biri olan Martin Heidegger güzelin hakikatle iç içe olduğunu söyleyerek bir sanat yapıtı içine girmiş hakikatin güzelliğini savunur. O da tıpkı Hegel gibi güzel ve hakikat kavramlarını eşdeğer tutar, tam tersi olarak varlık ve gerçeklik kavramlarını açıklamak için sanattan faydalanır. Sanat Eserinin Kökeni isimli kitabında Van Gogh’ un ayakkabılar tablosu üzerinden bu fikrini açıklamaya çalışır.  

Vincent Van Gogh, Bir Çift Ayakkabı, 1886

Heidegger bu tabloya bakarak bu ayakkabıyı giyen kadın, kadının yaşamı, toprakla ilişkisi gibi detayları açıklamaya kalkar. Ayakkabılar nasılsa öyledirler, kadın bu ayakkabıları giyerken ayakkabıyı düşünmez, onun işlevinden düşünmeden faydalanır ama biz bu esere bakarak bir hakikati görmüş oluruz der. Ne yazık ki ayakkabıların bir çiftçi kadına değil de o dönem şehirde yaşayan ressama ait olması gibi maddi hatalar örneğin yanlış seçtiğini gösterse de bir resimdeki hakikati arama yolunu göstermesi açısından önemli bir anahtardır.

Kuşkusuz sanatın tüm gerçekliği ortaya koyacak bir haber bülteni gibi düşünmemek gerek çünkü sanat kimi zaman sadece bir illüzyondan ibarettir, kurmacanın estetik şeklidir. Büyük ressam Pablo Picasso’nun da dediği gibi “Sanat hakikat alanına ait bir şey değildir. Hakikati, en azından anlamamız için bize dayatılan hakikati, fark etmemizi sağlayan bir yalandır sanat.”