GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
13 Kasım 2013 Çarşamba

Gül olsaydı…

Dün bir gerçeğin altını çizdik.
Onlarca dostla konuştum. İzmir’de AK Partili olmanın zorluklarını pek çok okurum yorumlarıyla destekledi. İtirazlar da oldu tabi… Özellikle teşkilatın harıl harıl çalıştığına itiraz edildi. ‘Yok, öyle bir teşkilat’ telefonları yoğunluktaydı.  
Sadece Başbakan’ın, bakanların, vekillerin, Melih Gökçek’in kırdığı İzmir potları, genel siyasete ilişkin kimi (endişe verici) adımlar, hamleler değildi onlara göre mesele...
Gelinen noktada İzmir, AK Parti’ye karşı son derece kırılgan, hassas bir hal almıştı ki TRT’de çıkan bir yorumcunun sözlerinden bile sorumlu tutuluyorlardı.
Kent son dönemde hiç olmadığı kadar kamplaşıyor, derinleşen cepheler yerel demokrasiye, rekabete zarar verecek bir noktaya ulaşıyor.
Başka bir tespit ise Başbakan Erdoğan’ın Bülent Arınç’ı bile çileden çıkaran tutumunun parti tabanında da ciddi bir duygu kırılması yarattığıydı.
“Şimdi sırası mıydı bunların… Bu kadar da ileri gidilmez” diyenlerin sayısı artıyordu. 
Onlara göre Başbakan Erdoğan, kendi elleriyle inşat ettiği ‘merkez parti’ kurgusunu bozuyordu. Ve AK Parti iktidarının temelini oluşturan ‘merkez sağ’ yapısı, bu duruşu alkışlamadığı gibi her geçen gün soru işaretleri artıyor.
İşte AK Partiyi bekleyen asıl tehlike de burada yatıyor.
Muhalefetten umut yok belki ama kendi içinde yaşayacağı bir ‘gelenekselciler-yenilikçiler’ ayrışmasında parti karpuz gibi çatlayabilir.
Geçmişte Fazilet Partisi’nde yaşandığı gibi…
Okuyucular, parti içindeki liberal yapı, endişeli merkez sağ tabanında dolaşanların görüşleri aşağı yukarı böyle… Başta bir tespitle bu bahsi kapatalım.
Erdoğan’ın Denizli’den örnek vererek başlattığı kızlı/erkekli tartışmasında konuşanlara dikkat! Sadece Bülent Arınç değil… Sadece yüzyılın danışmanı Yalçın Akdoğan değil. Sadece Nazlı Ilıcak, Mehmet Barlas, Akif Beki değil… Sadece Cemil Çiçek, Nurettin Canikli, Hüseyin Çelik değil… Denizli Milletvekili, Başbakan Erdoğan’ın sınıf arkadaşı Nihat Zeybekçi’den YÖK Başkanı’na kadar hemen herkesin birleştiği tek nokta vardı. “Konut dokunulmazlığı temel bir haktır. İhlal edilemez. Kimse kimsenin evine yargı kararı olmadan giremez. Öğrenci evleri de bu kapsamdadır.”
İkinci mesele…
Vatandaşa ‘gavat’ diye Vali Coş… Yalan söyleyip kamera kaydından sonra kıvırsa da…
Beklendiği üzere Erdoğan tarafından ‘geçmişin hatırına’ korundu. En azından yaşananlar bu yöndeki algıyı besledi.
Bizatihi AK Partili vekillerin ağır dille yüklendikleri hatta ihaleye fesatla bile suçladıkları Coş’u ‘gavat’ çıkışının ardından ‘yedirmeyiz’ diyerek korumaya alan Erdoğan’a toplumsal destek yok denecek kadar azdı. Hatta neredeyse yoktu!
Kızlı/erkekli çıkışında Vali Coş dışında doğru/dürüst bir destek (parti içinden bile) bulamayan Erdoğan, gavat çıkışından sonra korumaya aldığı vali konusunda da gözle görünür bir şekilde yalnız bırakıldı.
Eskiden olsa hükümet sözcüleri, genel başkan yardımcıları, vekiller, il başkanları…
Twitter delikanlıları… En başta Melih Gökçek… ‘Yedirmeyiz de yedirmeyiz’ diye tepinirlerdi.
Oysaki şimdi pek çoğu derin bir sessizlik içinde.
Kapalı kapılar ardında homurdananların sayısı arttı. Ve peş peşe gelen iki yalnızlığı doğru okumaz lazım. Ve dış politikamızdaki ‘değerli’ yalnızlık gibi bir tablo var ortada.
Yoksa AK Parti hareketi, gelinen noktada iyice yükselen, yükseldikçe de yalnızlaşan liderlerini taşımakta zorlanıyor mu?
İster istemez bunu düşünüyor insan.
Kaldı ki İzmir’de yapılan son araştırmalar Erdoğan-Gül yarışında ibrenin sonuna kadar Gül’den yana vurduğunu gösteriyor. Öteki yüzde 50’ye daha şirin görünen Gül, giderek parti içinde de bilhassa merkez sağ oy tabanında destek görmeye başlıyor.
Belki de Sayın Başbakan’ın asıl korkusu budur.
Defalarca ofsayta düşürerek kırdığı, küstürdüğü Bülent Arınç’ın yaratacağı sarsıntıdan çok Cumhurbaşkanı Gül’ün tüm Türkiye’yi kucaklayarak, herkesin cumhurbaşkanı profilinin altını doldurarak kat ettiği mesafedir Erdoğan’ı endişelendiren.
Olan biteni yerel seçime tahvil ettiğimizde…
Şöyle bir tezim var: “Eğer Abdullah Gül olsaydı başta… Binali Yıldırım’ın adaylığında AK Parti İzmir’i alabilirdi”
Hem de öyle 3-5 ilçe değil… Kentin büyük bölümünde iktidara gelirdi.
Mesele Gül, Erdoğan yahut Yıldırım meselesi değil.
Mesele yoğurt yiyiş, iş tutuş meselesidir bana göre. Geçmişinde radikal çıkışlar/duruşlar olmasına karşın son dönemde ‘taç giyen baş uslanır’ misali ‘herkesi kucaklayan’ anlayışla takdir toplayan Gül olsaydı Gezi Parkı isyanı yaşanır mıydı?
Yaşansa bile kaç günde tatlıya bağlanırdı.
Toplumsal destek sağlanmadan Yeni Türkiye adımları atılmaz, İzmir gibi ‘endişeli kentler’ hop oturup hop kaldırılmazdı büyük ihtimalle.
Kızlı/erkekli tartışmalara (en azından şimdilik) girilmez, halkına gavat diyen vali için ‘yedirmeyiz’ denmezdi. Belki de çoktan yenirdi.
Hal böyle olunca ulusal gündemin ağırlığıyla ideolojik açıdan kendini kilitleyen İzmir’in yerini ‘hizmet/proje konuşan’ yerel hizmetleri tartışan bir kent alırdı.
Daha çok yol, alt geçit, üst geçit…
*
Biraz hoşgörü, biraz hizmet, eşittir İzmir... Bilmem anlatabiliyor muyum?
*
İronik olan şu; Balkon konuşmalarını yapan Erdoğan, uygulayan Gül…