GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
7 Ağustos 2021 Cumartesi

Geçmiş zamanın sönmeyen yıldızı!

Kıskananlar çatlasın!

Bu hanımefendiyi…

Şöyle tarif etmeliyiz…

“Geçmiş çağın bugünlere eşsiz hediyesi…”

Ya da…

Sezen Aksu’nun o unutulmaz şarkısının hatırlattığı…

Eski radyolar gibi…

Çatıya saklanmış böylesi büyük yıldızlar…

Ne geçmiş çağın izleri bayatlıyor, onların yüzünde…

Ne de…

Yaşadığımız bu çağın güzellikleri “çuval gibi” duruyor üstlerinde…

Muradımız belli:

“O yıldızlar hiç sönmesin…”

***

Dört ay sonra, kısmetse…

83’ü geride bırakıp, 84 yaşına basacak…

10 parmağında 10 marifet…

Yıllara meydan okuyan O’nun gibi bir sanatçı…

Bıraksanız, kanatlanıp…

İlk mesleği “mankenlik” için bu yaşta podyuma çıkacak…

***

Mesleklerini bir kartvizite yazmaya kalksanız…

Sığdıramazsınız…

Eski manken… Söz yazarı… Besteci ve şarkıcı… Tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu… Dublaj sanatçısı… Şair… Yazar… Ressam…

***

Ailenin altıncı ve son çocuğuydu…

İstanbul’un Eyüp semtinden; sonra Modalı oldu…

Babası Çanakkale gazisi bir subaydı…

Çok tatlı sarışın bir kızdı…

Ailesi O’na “Belkıs” adını yakıştırmıştı…

Olgunlaşma Enstitüsü’nde elbise biçerken anladı ki…

O’nun gözü podyumlardaydı…

O sırada mankenlik zanaatı yeni yeni kıpırdıyordu…

Araya girenler oldu…

Kendisine “Lale” adını seçti; eski adı “Belkıs”ı da soyadı yaptı…

Uzun boylu ve çok çekiciydi…

Podyumda salına salına yürürken…

Kısmeti açıldı; yurt dışında mankenlik yapmaya başladı…

İlk unvanı kendiliğinden gelmişti…

O, artık “Türkiye’nin İlk Milli Mankeni” olarak tanınıyordu…

Sinema’dan teklif geldi; hiç “hayır” demedi…

Rol kabiliyeti yüksekti…

O’na öyle roller yazdılar ki…

Bir anda…

Yeşilçam’ın gelmiş geçmiş “en güzel en korkutucu kötü kadın” rollerinin vazgeçilmezi haline gelmişti…

Ayrıca…

Sesi o kadar anlamlı ve etkileyiciydi ki…

Bi’anda “Yeşilçam’ın Dublaj Kraliçesi” oluvermişti…

O sırada Türkiye…

60’lı yıllarını yaşıyordu…

Yani…

Neredeyse 50 küsur yıl öncesinden söz ediyoruz…

***

Aslında, en büyük tutkusu müzikti…

Türk Hafif Müziği’ne öyle bir dalış yaptı ki…

Memleketin en “snob” şarkıcısı oluverdi…

Aşırı ve aykırı olduğunun farkındaydı ama…

Alkışlar hiç eksik olmuyordu ki…

Unutulmaz şarkılara imza attı; 45’likleri vitrine yerleşmeden kapışılıyordu...

Şimdi sıkı durun…

40 yıl sonra yeniden stüdyoya girdi…

70 genç müzisyen arasından seçtiği…

Yakışıklı Şahkan’la yaptığı düete bir de klip çekti…

“Hayat Zor” şarkısı…

Müzik dünyasına bomba gibi düştü…

Şimdi keyfinden yerinde duramıyor…

***

1962’de Pekcan Koşar’la evlenince…

Tiyatroyu ön plana çekti…

İkinci evliliğini Ateş Böceği Yalçın Otağı ile gerçekleştirdi…

Hülya Koçyiğit ve Ediz Hun’la birlikte…

Kamera karşısına geçtiği…

“Kalbimin Efendisi” filmindeki müthiş performansı ile…

“Altın Portakal” heykelini kaptı…

Sophia Loren, Ava Gardner ve Cahide Sonku gibi…

Üç efsane kadını…

Beyazperde de seslendirmenin tadını çıkardı…

On parmağında on marifet olduğu için…

Ne yapsa O’na çok yakışıyordu…

Bunca yoğunluğun arasına bir de kitap sıkıştırdı…

“İpek Çoraplar”da…

Mankenlik, oyunculuk ve müzik dünyasında yaşandıklarını anlattı…

Kışın İstanbul Moda’da…

Yazları da Datça’da hayatını sürdürüyor…

***

Lale Belkıs…

Ay-yıldızlı kokart taşıyan bir sanatçıdır…

10 parmağında 10 marifet vardır…

Son filmini (Cahide Devekuşu’nun Açık Evliliği) beş yıl önce çekti…

Yeşilçam’ın efsane film serilerinden…

“Tarkan”ı hatırlayacaksınız…

İşte o filmlerde “Genseriko’nun Vahşi Kızı” rolüyle şöhretini perçinledi…

Sezercik filmlerinde…

Herkese tepeden bakan, kötü kalpli kadın rolüyle…

Adeta uçuşa geçti…

***

Aslında perdede “kötü kadın” ama…

Aslında…

Entelektüel bir sanatçı, Lale Belkıs…

İngilizce ve Fransızca’yı akıcı konuşuyor…

Hiç yalnızlık hissetmiyor…

Bi’dolu dostu ve sanatçı arkadaşı var…

Yüzlerce kitabı hep elinin altında…

Hala yağlıboya tablolar yaratmanın peşinde…

Sahne giysilerini birkaç yıl öncesine kadar kendisi dikiyordu…

Neden çok mutlu, biliyor musunuz?

Karşısına çıkan tüm fırsatları değerlendirdiği için…

Düşünsenize…

16 yaşında sarışın İstanbullu bir kız…

İlk kez New York’ta podyuma çıkıyor ve…

Türkiye’nin ilk Milli Mankeni oluyor…

Şans…

Bazen ne güzel tıklatıyor kapıyı!

***

Bitiriyoruz…

Lale Belkıs…

Timur Selçuk’tan sonra…

“İspanyol Meyhanesi”ni ilk söyleyen sanatçıdır…

San’atın neredeyse her kulvarında…

Zirveyi yaşamanın…

Dayanılmaz lezzetiyle bugünlere gelmiştir…

“Kötü Kadın” rolünü…

Bu kadar güzel, bu denli çarpıcı oynayan sanatçı…

Dünyanın her yerinde parmakla gösterilir…

Çünkü…

Seyirci güzeli ve iyi kalpliyi her zaman alkışlar…

Ama…

Kötü kadını ne kadar içten canlandırmaya çalışsanız da…

Seyirci…

Sahici mi, değil mi hemen anlar…

Lale Belkıs’ları…

Hem koruyalım hem de…

İzninizle…

Ayağa kalkıp alkışlayalım…

Nokta…

Sonsöz: “Hep kötü karakter olarak görüldüm ama aslında kocası elinden alınan ben, dayağı yiyen ben, bunun neresi kötü karakter? Filmlerimde kötülük yaptıysam, aşk için yaptım… / Lale Belkıs – Sanatçı…”