GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
13 Temmuz 2011 Çarşamba

Erdoğan'ın şifresi!

Görünen o ki CHP’de uzunca bir süre aynı şeyler yaşanacak. Parti içi kan davası, ötekileştirme ve de bitmeyen kavga…
Aktörler değişse de değişmeyen tek şey parti içi iktidar savaşı. O nedenle biraz başka partilerden dem vurmanın vaktidir. Zaten niyetim de bundan sonraki süreçte mümkün mertebe az CHP yazmak.  Bu demek değildir ki gelişmelere kayıtsız kalacağız. Tabi ki parti içi hareketlenmeleri, hamleleri herkesten önce yine bu sütunlardan okuyacaksınız.
*
Şimdi sıra iktidar partisi AK Parti’de…
Üçüncü dönem iktidarını yüzde 50 gibi rekor bir oyla sağlayan AK Parti’de Başbakan Erdoğan’ın parti içi hamlelerine bakarsak;
Özellikle son seçimi tek başına aldığını söylemek haksızlık olmaz.
Kişisel oyu bile yüzde 40’ların üzerine çıkmış bir lider Erdoğan artık.
İzmir’de yapılan ciddi anketlerde bile yüzde 44 beğeni oranı yakalamış, siyasi açıdan rüştünü ispatlamış bir isim.
Zannetmeyin ki bu noktaya elini kolunu sallayarak geldi.
CHP’yi aratmayan parti içi kavganın sonunda ipleri tek başına eline almayı başardı.
AK Parti’nin ilk iktidarında parti tam bir ‘müttefikler ordusu’ gibiydi.
Çekirdeğinde milli görüşçüler, vitrininde merkez sağcılar…
Bir yanda tarikat odaklı yaklaşımlar öbür yanda etnik yapılanma…
İstanbul/Karadeniz ekibinin lideri olan Erdoğan, ilk kabinenin Başbakanı, şimdilerin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le güçleri paylaşıyordu.
Milli görüşçülerin lideri Bülent Arınç en az 60-70 vekile hitap ediyordu.
Kürt siyasetinin doğal lideri ise dönemin İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu’ydu.
Mevcut TBMM Başkanı Cemil Çiçek merkez sağcıların önderi gibi dururken, Fethullah Gülen başta olmak üzere tarikatsal yapılanma da parti içinde mevzilenmişti.
*
Müttefikler Ordusu görünümündeki AK Parti kısa süre içinde iktidarın verdiği gücü de arkasına alarak kurumsallaşmasını tamamladı.
Bu süreçte Erdoğan’a yakın ekiplerin Gül’e yakın ekiplerle çatışmasını izlediğimiz gibi Doğu kökenli yapı ile Milli Görüş çizgisindeki ekiplerin de kapışmalarına tanık olduk.
Müttefikler Ordusu’ndaki tek çatlak ABD’nin Irak’a asker çıkarmak için hazırladığı 1 Mart 2003 tezkeresi oldu.
Tam 91 vekil Erdoğan’a rağmen tezkereye ‘hayır’ oyu kullandı.
Parti içi kongreler ve de 2004 yerel seçim adaylıklarında hep bu ekiplerin mücadelesi perde arkasında devam etti.
Ama Erdoğan kararlıydı. Partiyi müttefikler ordusu görünümünden çıkarıp lider odaklı klasik merkez partisi haline getirecekti.
İlk genel seçimde (22 Temmuz 2007) parti içindeki güç odaklarını önemli ölçüde bitirdi. Dönemin önemli güçlerinden biri haline gelen Abdullatif Şener gibi isimleri tamamen tasfiye ederken Arınç, Aksu gibi ekip şeflerinin altını boşalttı.
2007 sürecinde dokunmadığı tek yapı Gül ve ona yakın isimler oldu.
Sürecin ‘Köşk’ mağduru olarak meydanlarda pirim yapan Gül, parti içinde dokunulmayan tek güç odağı olarak kalıyordu. Seçimden sonra da Köşk’e çıkan Gül’ün parti içindeki etkisi 12 Haziran seçimlerine kadar sürecekti.
Bu süreçte Okyanusötesi ile de ittifak kurduğu gözlenen ve başta Kürt açılımı olmak üzere, Yargıtay, HSYK gibi kurumlardaki yapılanmalarda Gülen cemaati ile ittifak ettiği iddia edilen Gül’e yakın ekipler de 12 Haziran seçimlerinde bir miktar tırpanlandı. Vekiller arasında Gül’e en yakın isim olan eniştesi Mehmet Tekelioğlu yerini korusa da kabine düzeyinde yapılan değişiklikler operasyonu ortaya koymaya yetiyordu.
Gül’e en yakın isim olan Beşir Atalay’ın içişleri bakanlığından alınmasının da arka planında yatan etkenlerden biri buydu.
Kabinesini önemli ölçüde kendisine yakın isimlerden kuran Erdoğan’ın bakanlar kurulunun yarısını Karadenizliler ve İstanbul ekibine ayırmış olması dışarıda bu şekilde yorumlanıyordu en azından.
Doğu yapısına hükmeden aktörleri değiştiren, MHP’ye yakın Kürşat Tüzmen gibi isimleri geriye çeken, Bülent Arınç gibi ağır topun seçim bölgesini gözünü kırpmadan değiştiren Erdoğan tartışmasız bir güce dönüştü.
Başkanlık sistemine geçmeyi hedeflediğini zaten ortaya koyan Erdoğan, kendisine sadık bir kabine ve parti yapısı teşkil ettirerek, Fazilet Partisi’nde Erbakan ekibinin uğradığı akibete uğramamak için her türlü önlemi aldı.
Tüm bunlar olurken basında/medyada en küçük bir çıt bile çıkmadı.
Ağır toplar liste dışı bırakılıyor, seçim bölgeleri değiştiriliyor, milletvekillerinin yarısını yeniden aday gösterilmiyor.
Ama CHP’nin aksine ‘çıt’ çıkmıyor.
Bunu basitçe merkez sağ partilerdeki lidere olan sadakat ile ya da CHP’de fazlasıyla olan (!) parti içi demokrasi olgusuyla açıklasanız bile bazı sorular yanıtsız kalır.
Erdoğan’ın gerek Okyanus ötesi gerek Gül yapısı gerekse de başka baskı unsurlarıyla mücadelesi göründüğü kadar kolay olmadı. Perde arkasındaki restleşmeler söz konusu aktörlerin demeçlerinin satır aralarından okunuyordu.
Ama şu veya bu şekilde Erdoğan’ın zaferle tamamladığı bir süreci izledik. Sadece parti içi unsurlarla değil başka partilerde olan mücadelede de bu geçerli…
Sadece AK Parti’yi değil başta ‘bir bölen olma ihtimali’ olan ‘diğer’ partiler olmak üzere muhalefeti de idare eden bir Başbakan bir genel başkan izledik. Yerel seçimde yüzde 38’e düştüğünde ‘mesajı aldım’ diyen Erdoğan’ın yerel seçim sonrası ilk operasyonu yüzde 6-7’lere ulaşan ve her an barajı geçme ihtimali bulunan Saadet Partisi’ne yapması gibi…
*
Baba ocağı Saadet Partisi’nde kimi çevrelerce ‘halefi’ gösterilen Numan Kurtulmuş rüzgarını bu partiyi ikiye bölerek kesen Erdoğan’ın her an doğabilecek bir merkez sağ (Demokrat Parti) rüzgarını da MHP kökenli Namık Kemal Zeybek’i destekleyerek kesmesi tesadüf değil planlı bir hamleydi. Zeybek’in kazandığı kongrede resmi sonuç açıklanmadan ‘tebrik telgrafı’ çeken Erdoğan, etkili olsa bile Zeybek’in MHP’den oy alabileceğini hesaplamış olsa gerek.
Hatta demokrat parti tabanını irite eden Haydar Baş ittifakında da siyasal bir hesap/kitap olduğu aşikar. MHP kökenli bir ismin başa geçmesiyle yüzde 5’lik DP tabanının kafası karışan DP tabanı, Haydar Baş ittifakıyla tamamen serbest kaldı. Bu ve benzeri onlarca hamleyle Erdoğan tartışmasız zaferine adım adım yürüyordu.
2007 seçimleri öncesi rotasını ‘merkez partisi’ olarak tanımlayan Erdoğan, soldan yaptığı flaş transferlerle (Ertuğrul Günay ve ekibi) yelpazeyi genişletiyordu.
Referandum öncesi MHP tabanıyla geliştirdiği iyi ilişkileri BBP ve eski ülkücüler üzerinden temellendiren Erdoğan, kaset skandalı sonrası MHP’ye de ciddi bir darbe indiriyor, MHP’yi Erdoğan’ın elinden ancak ‘Ulusalcı solcular’ alıyordu.
İç ve dış dengeler, parti içi hesaplaşmalar girdabından zaferle çıkan Erdoğan, muhalefetinin acizliğinin de katkısıyla seçim hedefi olan 2023’e kadar iktidarda kalacak bir lidere dönüştü. İki seçmenden birinden oy alması, halkın dilini iyi kullanması, gündem değiştirmekteki ustalığı, medya ve sermaye desteği de hesaba katılırsa anlatmaya çalıştığım daha net anlaşılacaktır.
 
Not: Sonraki yazıda AK Parti’nin İzmir’ini ele alacağız. Başlayan kongre süreci, 2014 hesapları, vekiller arasındaki güç dengeleri gibi şeyler. Katkılarınızla tabi ki…