GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
26 Şubat 2014 Çarşamba

“Erdoğan dönemi bitti bitmesine de…”

2011 Şubat’ında ‘Seçimden ve hukuktan sorumlu genel başkan yardımcısı’ olduğu dönemde Süheyl Batum ile bir röportaj yapmıştım.
CHP Genel Merkezi’nde bir saati aşkın sürede, siyasetin/gündemin altından girip üstünden çıkmış; o konuştukça, ben de soru üstüne soru sormuştum.
Siyaseten kendime pek yakın bulmadığım Sayın Batum’un; o gün, o koyu sohbette çok doğru bulduğum tespitleri de olmuştu elbet.
Bunlardan biri, ‘bunca eleştiriye rağmen, halk bu hükümete hatırı sayılır biçimde oy vermeye devam ediyor. Bir yanlış var ama sizde mi, halkta, hükümette mi’ mealindeki soruma verdiği yanıttı.
Her ne kadar röportajın kaydını tümüyle kaybetmiş olduğum, yayınlandığı dergiyi de bulamadığım için; onun cümleleriyle yazamasam da şöyle diyordu Süheyl Batum:
“Çünkü medya düzenini öylesine iyi kurdular ki, haklarında yolsuzluk/usulsüzlük/rüşvetle ilgili en küçük bir iddia yer almıyor basında. Siz hiç medyada Erdoğan’ın oğlunun gemiciklerinin fotoğraflarını gördünüz mü? Göremezsiniz, çünkü çekemezler, çekseler de basamazlar. Çiller’in Kuşadası’ndaki Suna Pelitser adına kayıtlı çiftliğinin fotoğraflarını hatırlasanıza… Çiftliğin önden, yandan, sağdan, üstten, uzaydan görüntüleri çekildi, bütün gazetelerde çarşaf çarşaf yer aldı, soru önergeleri verildi, Çiller çifti itirafa zorlandı. Halkın gözünde itibarları düştü, dolayısıyla oyları da… Şimdiki medya Erdoğan’ın oğlunun gemiciklerine neden aynı şeyi yapamıyor? Yapamıyor, yapmadığı ve üzerine gitmediği/gidemediği için de halkın gözünde bu iktidar çalmayan çırpmayan, kendini ve yakınlarını zenginleştirmeyen, sadece vatana/millete hizmet eden bir iktidar olarak yer ediyor. O gemilerin fotoğrafı her gün 9 sütuna gazetelerde yer alsın, televizyonlarda görüntülensin, bakınız neler oluyor?”
 
Batum’un söylediği gibi, zaman içinde Bilal Erdoğan’ın sayısı 7’yi bulan gemiciklerinin fotoğraf kareleri gazetelere yansımadı ama o konuşmanın üzerinden üç yıl geçtikten sonra daha beteri oldu: 7 gemicik sahibi Bilal Erdoğan’ın Başbakan babasıyla telefon konuşmaları önce internete, ardından medyaya düştü.
Gerçekmiş/sahteymiş/montajmış/dublajmış… Geçiniz!
Eskilerin ‘şüyuu vukuundan beter’ dediği, ‘bir şeyin dedikodusunun yapılması, onun gerçekleşmesinden daha kötüdür’ sözü, iki gündür dolaşımda… Hem de ne dolaşım!
Her ne kadar Burhan Kuzu, “Halkın arasındayım, bu uydurma kaset ve ses kayıtlarına doğru olsa bile inanan yok. Millet bu iktidardan memnun’ diye garip ötesi bir açıklama yapsa da, Bilal Erdoğan ile Başbakan babası arasında geçen/geçtiği iddia edilen konuşmalar, 7’den 70’e herkesin dilinde.
Karşılaştığım insanların ilk sorusunun ‘dinledin mi’ olması bir yana, iki kişinin yan yana bulunduğu her ortamda, bilet kuyruğunda, otobüste, metroda, durakta, kuaförde, bakkalda her yerde istisnasız bu konu, hem ciddiyetiyle, hem de geyiğiyle uluorta konuşuluyor.
Sosyal medyadaki ‘orantısız zeka’ ürünü dolaşımları saymıyorum bile…
 
İnsanı duyduğuna duymuşuna pişman eden, dumura uğratan, çökerten bu konuşmanın, içine düştüğümüz bataklığın tahminimizden öte olduğunu göstermesi bir yana… Hepimizi hep birlikte içine, daha derine çekecek gelişmelerin yaşanacağından duyduğumuz kaygı, aklı başında herkesin ortak gerginliği/beklentisi durumunda.
17 Aralık’tan bu yana yaşadıklarımız… Ortaya dökülenler ve Erdoğan’ın kıyıma varan karşı hamleleriyle birlikte değerlendirildiğinde… Bu işin sonu nereye varacak sorusuna ‘sandık’ cevabının yetmemesi, bu ortak kaygının ürünü…
Ve fısıltıyla, twet’lerle yayılan ‘daha çok görecekleriniz var, altın vuruşu bekleyin’ sözcükleri, kaygıyı katran kıvamı yapıyor.
Baba-oğul kayıtlarının yayılmasının üzerinden 48 saat geçmeden TÜBİTAK'ta kriptolu telefonlarla ilgili çalışan beş kişinin kovulması ‘kasetler uydurma’ iddiasını zayıflatırken, bu akşam ses kayıtlarının, ‘paraların nasıl sıfırlandığı’ görüntülerinin servis edileceği haberi, sizi bilmem ama bende ‘bize yeni eğlence çıktı’ duygusu yaratmıyor hiç de.
Aklımda fikrimde, uzun süredir Erdoğan’a karşı sert muhalefet sergileyen Cengiz Çandar’ın ‘Bitiş…’ başlıklı son yazısındaki, son cümle var çünkü:
“…Ta Gezi günlerinde ‘tarihi’ olarak ve ‘siyasi’ anlamda Tayyip Erdoğan’ın kullanım süresinin dolduğunu yazmıştık. Artık ‘yeni’ bir şeye başlayamaz, öyle bir ‘mecali’ yok. Tayyip Erdoğan dönemi bitti bitmesine de ayrılık tam ne zaman ve ne şekilde olacak, henüz bilmediğimiz bu.”