GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Neşe ÖNEN
YAZARLAR
18 Şubat 2014 Salı

Emniyet supapları açılmazsa…

Demokratik bir toplumla demokratik olmayan bir toplumu ayırt etmek gözle görülür, elle tutulur ölçüde somuttur aslında.
Bunun için uzun uzun bir ülkenin anayasasını ya da siyasi sistemini incelemeye falan gerek yok.
On beş yıl Amerika’da yaşadıktan sonra şunu rahatlıkla söyleyebilirim; toplumların demokratik yapısını belirleyen temel etmen, o toplumu yöneten ve biçimlendiren kurumların yapısından ziyade geniş kitlelerin özgürlükçü bir zihniyet yapısına sahip olup olmadıkları ile ilgilidir.
Günlük yaşamda karşılaştığım pek çok örnek bu tezimi haklı çıkaracak nitelikte.
Örneğin, kurumlar size istediği kadar bir yasak ya da zorlamayı dayatsın, toplumun genel geçer geleneklerine ters düşen hiçbir konunun uygulamada benimsenmesi mümkün değildir.
Gönüllüce kabullenilmeyen her kural ya da yasaklama, bir zaman sonra mutlaka genel tepkiler nedeniyle bir şekilde ya aşındırılır ya da bir yol bulunup aşılır…
Ayrıca kuralları zorla dayatmaya kalkışan kişi ve savunucuları da gözden düşer.
Bundan dolayı demokratik toplumlarda gizli bir genel oybirliği vardır hemen her konuda.
Konsensüs de denilen bu genel oybirliği sadece çoğunluğun rızasını almakla sağlanamaz.
Konsensüsün anlamı; çoğunluğun rızası ile azınlığın rızasının asgari müştereklerini bir paydada birleştirerek bir karara varmaktır.
Sadece çoğunluğun rızasına veya oylamasına dayanılarak alınan kararlar, demokratik bir yöntemin varlığını kanıtlamaz.
Ortak payda yaratmak çoğunluk ve azınlığın arzularını aynı potada eritmek manasına de gelmez.
Ortak paydayı yaratabilmek için asgari müşterekleri bir potada eritmeye çalışmak yerine, her kesimin çıkarlarını en üst seviyede ve eşit şartlarda temsil edebilmesine fırsat verecek kanalları açık ve özgür bırakmak yeterlidir.
Bunlar; medya, toplantı, gösteri ve ifade özgürlüğü hakkı, iletişim aygıtları, sivil toplum örgütleri, bilimsel akademiler vs. kanallarla başarılabilir.
Baskı neticesinde kanalların tıkalı olduğu noktalarda ise patlama olması kaçınılmazdır.
Son günlerde siyasette ve medyada yaşanan gelişmeler gösteriyor ki; Türkiye bu kanalların hemen hemen tamamının kapatılması neticesinde, bilinçli bir şekilde toplumsal bir ayaklanma ve iç savaşa sürüklenmek isteniyor…
Kuşkusuz ilk patlak veren yer, özerklik için gün sayan Doğu vilayetleri olacaktır. Tek tek isimlerini saymaya gerek var mı?
Mart ayındaki seçimlerde BDP’nin Hakkari, Diyarbakır, Van vb. illerde tulum çıkaracağını tahmin etmek için siyaset uzmanı olmak şart değil.
Ertesinde ise özerklik ilan edeceklerini kendileri anons ettiler zaten…
Böylece etnik çatışmaların başlaması ihtimali de uzak sayılmaz.
Peki bu patlamaları önlemek mümkün mü?
Bana sorarsanız;
Kürtler kararlılar. Özerklik taleplerinden ve amaçlarından vazgeçmek için hiçbir sebep veya engelleri yok!
Etnik savaşı önlemeye gelince, bu ise ancak bir şekilde mümkün olabilir;
Türk milliyetçilerinin Kürtlerle ya Federasyon şeklinde birlikte yaşamaya ya da Kürtlerin özerkliğini kabul etmeye razı edilmesi.
Türk milliyetçileri bunu asla kabul etmez diye düşünenler varsa söyleyeyim; etmeyip de Suriye’deki gibi Kürtlerle birbirlerini boğazlamayı mı göze alacaklar?