GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
17 Kasım 2012 Cumartesi

‘Dedemin İnsanları’ bir mübadil öyküsü müydü sadece?

Çağan Irmak’ın geçen yıl bu aylarda vizyona giren… Zorla topraklarından ayrılan insanların geride bıraktıklarına duydukları özlemi ve asla bir yere ait olamama duygusunu, ruhu sımsıcak sarıveren hüzünlü bir sinema diliyle anlattığı ‘Dedemin İnsanları’nı, ancak dün izleyebildim.
Kah boğazım düğüm düğüm, kah gözyaşlarıyla televizyonda izlediğim film bittiğinde…
Uzun süre içimi dinledim.
Filmin beni niye bu kadar sarstığının/vurduğunun cevabını aradım sessizce.
Ailemde, ne baba ne de anne tarafında yaşanmış bir mübadil acısı olmamasına karşın… Film bittikten sonra içimdeki sızının hala niye devam ediyor oluşunu anlamaya, adlandırmaya çalıştım.
 
Ege insanının o sıcacık halini, komşuluğu, duyarlılığı ve özlediğimiz, ama neyi özlediğimizi dahi unuttuğumuz onca insanlık hallerini…
Nezaketi, zarafeti,
İçinde yaşadığımız şu dünyada artık pek de karşılığı olmayan iyimserliği
Her ne yaşandıysa bile kaybedilmeyen neşeyi, acılar anlatılırken bile intikam/hesaplaşma duygularına esir düşmemeyi,
‘Aman hak geçmesin’ dikkatini,
Darda kalana incelikli yardımı, farklı olanı yargılamamayı, kimi farklılığa ‘bizim buralarda kim üç şekerli değil ki’ gülüşüyle yaklaşmayı,
Ölüme yaklaşmış insanlara gösterilen özeni, öleni saygıyla uğurlamayı ve daha bir dolu, sessiz kelimelerle anlatılan inceliği, duyguyu…
Aklımda kalan karelerde yeniden, yeniden, yeniden düşündüm.
 
Duygu sömürüsü yapmadan, duygulu, duyarlı, naif bakış açısına ne kadar hasret kaldığımıza,
Hoş sohbetlerin çok gerilere düşüşüne,
Neredeyse her ilişkinin ‘çıkar’a dayanmasına, yaşadığımız dünyanın ‘al gülüm/ver gülüm’e evrilişine iç çektiğimi anladım sonra.
Ekranlardan, gazete sütunlarından, sokaklardan, caddelerden fışkıran ‘kibir, cehalet, kapris, kompleks, zalimlik, vandallık, adaletsizlikler’ arasında bir vaha gibi görünmüştü hatırlatılan/altı çizilen karakterler.
Yokluğunu derinden hissettiğimiz ama adını koyamadığımız ne kadar duygu varsa, hepsi önümüze dökülmüştü.
Ve onların pek çoğuna çok uzaktık.
O güzellikler, o güzel insanlar vardı ama sadece bir perdede, bir beyaz camda.
Kayıpları için, geride bıraktıkları için hüzünlenen insanlar, kaybettiğimiz nice duygunun da boşluğunu, ‘yalan dünya’nın sadece bir şarkının nakaratı olmadığını, gözlerimizin önüne ‘usulca’ bırakılıvermişti.
Kabalık ve kalabalıkla kuşatılmış yalnızlığımızı da izlemiştik bir mübadele öyküsünde nihayetinde…
 
Dedemin İnsanları; yoksunluğumuzun, insanlıktan nasıl uzaklaştı(rıl)ğımızın bir hatırlatması,
‘Üç şekerli’ insanlardan, ‘acımsı/kekremsi’ neandertallere dönüştüğümüzün de hikayesiydi. 
Öyle değilse bile beni ağlatan/yüreğimi burkan buydu…