GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
29 Ekim 2023 Pazar

Bir çağdaşlaşma öyküsü: Cumhuriyetimiz

Cumhuriyet kadrolarına göre en stratejik karar, Batı uygarlığını kabul etmekti.   Kuruluş yıllarında bu yöndeki çalışmalardan asla taviz verilmedi.

Ne güzel demiştir Atatürk: “Medeniyetin coşkun seli karşısında mukâvemet beyhûdedir ve o gafil ve itaatsizler hakkında çok biamandır. Dağları delen, semalarda pervâz eden, göze görünmeyen zeraatten yıldızlara kadar her şeyi gören, tenvîr eden, tetkik eden medeniyetin muvâcehe-i kudret ve ulviyetinde kurun-ı vusta (Orta Çağ) zihniyetlerle, iptidâî hurafelerle yürümeye çalışan milletler, mahvolmaya ve hiç olmazsa esir ve zelil olmaya mahkûmdurlar.”  (Atatürk, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1959, s.212)

Yani modernleşme, batıdan gelen tehlikelere karşı bir savunma amacıyla değil, bizzat çağdaşlaşma için kabul edilmiştir.

Yoksa Atatürk’ün dediği gibi, ya yok olunacak veyaesir olunacaktır. Büyük Atatürk’ün en büyük amacı, büyük emek ve kararlılıkla kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin uyum sürecini çok hızlı ve başarıyla gerçekleştirerek, güçlü ve gelişmiş demokratik ülkeler topluluğu içinde hak ettiği yerini almasıydı

Cumhuriyetin amacı sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasi alanlarda topyekûn bir değişimdi.

Bu konuda tam bir başarı sağlanabilmiş midir?

Gazi’nin “Cumhuriyet Bilhassa Kimsesizlerin Kimsesidir” sözü aradan geçen 100 yıl içinde hedefine ne kadar ulaşabilmiştir. İşin bu tarafını önümüzdeki yazılarda tartışacağız elbette.

Bugün büyük bayramı kutlama ve 100. Yılın tadını çıkarma zamanıdır.

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana her alanda önemli atılımlar gerçekleştirmiş, birlik ve dayanışma içinde gurur verici başarılara ulaşmıştır. Bu başarıların temelinde, Büyük Atatürk’ün liderliğinde gerçekleştirilmiş olan devrimlerin, Cumhuriyetimizin çağdaş demokratik açılımları özümsemesine olanak veren dinamik bir yapıda kurulmuş olması yatmaktadır. Geçen 100 yılda ülkemizde ve dünyada yaşanan büyük sıkıntılara, ekonomik, toplumsal ve siyasal değişim ve dönüşümlere karşın Türkiye Cumhuriyeti, temel niteliklerinden taviz vermeden günümüze ulaşmıştır.

Sorunlarla dolu bir coğrafyada yer alan Türkiye, uluslararası toplumun saygın bir üyesi olarak, 21. yüzyılda barış, istikrar ve iş birliğinin kurulup güçlendirilmesinde görevler üstlenmiştir. Rusya- Ukrayna savaşında izlenen başarılı politika en yakın örnektir. Siyasi partilerimizin ve toplumumuzun geniş kesimlerinin Türkiye’yi çağdaş dünyada etkin bir ülke olarak öne çıkaracak adımlar üzerinde görüş birliği içinde olması büyük gücümüzdür.

Şundan adım gibi eminim: Büyük Atatürk’ün koyduğu hedefler doğrultusunda, bilim ve aklın yol göstericiliğinde ilerleyen Türkiye, tüm yurttaşları ve kurumlarının çabalarıyla, çağdaş dünyayla bütünleşmeyi sürdürecektir.

Son bir haftadır cumhuriyetimizin çeşitli sanat alanlarında gerçekleştirdiği başarıları yazdım. Bugün şu mükemmel bayram gününde kültürel alanda genel bir değerlendirme yapmak isterim:

Dünyanın gerçeği bellidir: Ülkeler ekonomik zenginliklerinin ötesinde, bilim, kültür ve sanat gibi değerleriyle varlık gösterdiklerinde çağdaş dünyayla bütünleşebiliyor, gelişip saygınlık kazanabiliyorlar.  Bilimsel çalışmalar yaparak insanlığın ilerlemesine katkıda bulunmak önemlidir ama yetmez: Kültür ve sanatın hakkını vererek, sanatçılarının sağladığı başarılar da çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmadaki temel ölçütler…

İşte görüyoruz ve yaşıyoruz: Sanattan ve kültürden yoksun çok zengin ülkeler var. Bunlar ekonomik yönden zengin olsalar da duygu ve düşünce yoksulluğundan hiçbir zaman kurtulamıyorlar. Dünyanın en pahalı tablo koleksiyonunu yapıyorlar ama duygusal olarak yoksullar…

Buna karşın yoksul bir Afrika ülkesinin bilimin veya sanatın herhangi bir dalındaki başarısı uluslararası alandaki konumunu güçlendiren bir etki yaratabilmektedir.

Bugün etkin bilim, kültür-sanat politikası benimseyen, kültür düzeyi yüksek, uygarlığın gelişiminde belirleyici olan ülkeler “en güçlü” ülkelerdir.

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’te, bilimin ve aklın egemenliği, kültür ve sanat yeni Türkiye’nin temellerini oluşturmuş, bilim insanları ve sanatçılar toplum içinde saygın yer edinmiş ve onurlandırılmıştır.Atatürk, halkımızı çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırma hedefli devrimleri gerçekleştirirken, bilime, sanata, bilim insanına ve sanatçıya ayrı bir önem vermiştir.

Türkiye’nin aydınlık yüzünü tüm dünyaya tanıtan, çağdaş sanatın gelişmesi ve yetkin örneklerinin üretildiği kültür kurumları da Atatürk’ün eseridir. Bugün kimi sanat dallarında sesimizi duyurabiliyorsak, kimi sanatçılarımız ve eserleri dünyada tanınıyor ve ödüllendiriliyorsa, bu sanata ve sanatçıya verilen emeklerin yerini bulduğunu göstermektedir.

Çağdaş dünyanın saygın üyesi olabilmenin bilim, kültür ve sanat gibi değerlerden bağımsız olamayacağını sık sık dile getiren Atatürk, yaşamı, bilgisi, hoşgörüsü, barışçılığı ve geleceğimizi aydınlatan özgün görüşleriyle bugün önümüzü aydınlatıyor.

İyi ki cumhuriyetimiz var…

Yaşasın cumhuriyetimiz!