GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
2 Temmuz 2012 Pazartesi

Bayram değil seyran değil…

Bir süredir uzaklardaydım.
Küçük bir tatil…
Uzaklardayken dişe dokunur en önemli gelişme Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İzmir Büyükşehir’e yönelik yürütülen özel yetkili çete davasına ilişkin yorumuydu kuşkusuz.
Pek çok benzer dava nedeniyle ülke kamuoyunun da hedefindeki Özel Yetkili Mahkemeleri eleştiren Gül’ün örnek olarak İzmir operasyonunu seçmesi dikkat çekiciydi. Hani ‘bayram değil seyran değil, eniştem beni neden öptü’ kabilinden bir durumdu…
Ama ele almaya, üzerine birkaç satır yazmaya değer.
Tam da Başkan Kocaoğlu’nun 397 yılla yargılandığı, 8 üst düzey bürokratın, çok sayıda iş adamının aylardır tutuklu yargılandığı davanın 2. duruşmasına günler kala yapılan bu açıklamanın alt metinlerini sorgulamak durumundayız.
Bizim başından itibaren ‘Bu dosyada ÖYM’lik bir şey yok. Çete/örgüt adına hiçbir emare yok. 340 sayfalık iddianamede kişisel servetini artırdığı ya da rüşvet alıp, zimmete para geçirdiği iddia edilen tek bir kişi yok. Şiddet ve cebir yok. Bu nasıl çete? Son derece yanlış bir operasyon ve de son derece yanlış bir dava’ diye bas bas bağırdığımız ortamda Sayın Gül’ün dediğimiz noktaya (geç de olsa) gelmesi ‘neden’ sorusunu sormamızı zaruri kılıyor.
Öncelikle Sayın Gül’ün şu veya bu nedenle İzmir operasyonundan sorumlu tutulduğunu belirterek başlayalım. Belki bu iddiayı kimse açıktan dile getiremedi ama kapalı kapılar ardında yapılan yorumları böyle olduğunu biliyoruz. Hatta İzmir operasyonuna karşı başından itibaren ‘tavır’ alan AK Partililerin bile olağan şüpheliler listesinde 3 şüpheli vardı.
Cemaat, Gül ve de yargı içindeki bazı odaklar…
Gül’den şüphelenilmesinin ilk nedeni HSYK’nın ve de yüksek yargının oluşumundaki rolüydü. İkinci nedense CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kayseri Belediyesi’ne karşı başlattığı kampanya… Gül’ün daha ilk dakikadan itibaren ‘kefilim’ dediği memleketi Kayseri’nin başkanı hakkında ‘yolsuzluk iddialarıyla’ dolu dosyayı aylardır dilinden düşürmeyen Kılıçdaroğlu’nun bu süreçte rovanşist duygularla dolu olası bir intikam operasyonunu da tetiklemiş olabileceği yorumları yapılıyordu.
“Sen misin Kayseri’ye dokunan?.. Al sana CHP’nin kalesi İzmir operasyonu…” kabilinden bir yaklaşımla… Yeni HSYK’nın teşekkülü sırasında Gül’ün oldukça etkili olduğunu ve de İzmir operasyonunun hazırlık savcısının (Sait Demiröz) ‘düğmeye bile basmadan’ operasyondan iki ay önce HSYK’ya seçildiğinden bahisle yapılan bu değerlendirmeler gerek CHP’nin gerekse AK Parti’nin rütbeli isimleri tarafından yapıla geliyordu.
Siyasi bulunan operasyonu AK Parti’nin Erdoğan’a yakın kanadının desteklemiyor oluşu ‘cemaate yakın’ isimlerin de operasyonu sahiplenmemesi ister istemez yukarıdaki değerlendirmelerin yapılmasına neden oluyordu.
Ve de Sayın Gül’ü olağan şüpheliler listesine sokan bir diğer gelişme de AK Parti’nin İzmir politikasında son süreçteki radikal değişimdi. AK Parti’nin kuruluşundan itibaren belki de ‘yarı İzmirli’ kimliği nedeniyle partinin İzmir politikasında en etkin isim olan Gül, kent siyasetindeki ağırlığını 12 Haziran genel seçimlerinde kaybetti. Universiade 2005 ve EXPO 2015’teki etkisi, 2007 seçimlerinde milletvekili listelerinin oluşumunda ve yerel seçimlerde (2004 ve 2009) aday tespitindeki rolü herkesin malumuydu. Ve de atanmış bürokratların (il müdürleri bilhassa) Gül’ün ya da ona yakın isimlerin kontrolündeydi.
İzmir üzerinde tamamen değilse de önemli ölçüde söz sahibi olan Gül, Köşk’e çıktıktan sonra (parti içindeki bazı hesaplar nedeniyle belki) kent siyasetindeki etki gücünü yitirmeye başladı.
 
Her kadar eniştesi Mehmet Tekelioğlu üçüncü kez üst üste İzmir’den aday gösterilmiş ve de ‘dayısının damadı’ Dr. Galip Akhan henüz kurulmuş bir üniversitenin kurucu rektörü olarak atanmışsa da AK Parti’de siyaset yapan herkes biliyordu ki, kentin yeni siyasi patronu Başbakan Erdoğan’ın sağ kolu kabul edilen Binali Yıldırım olmuştu artık.
Tüm bu gelişmeler İzmir’de siyasi sonuçlar doğurması muhtemel bu operasyonun arkasındaki ‘olağan şüpheliler’ listesine Gül’ü de eklemeye yetiyordu.
12 Haziran Genel Seçimlerinden hemen önce yapılan operasyon bazı AK Partililer tarafından ‘asıl operasyon bize yapıldı’ şeklinde lanse edilirken bakanlardan vekillere kadar teşkilatın her kademesinden onlarca AK Partili, kentteki siyasal kutuplaştırmayı arttıracak bu operasyonu eleştirmekten geri durmamıştı.
Ve de Başbakan Erdoğan’ın almak için can attığı İzmir’e yönelik operasyon hakkında bu güne kadar dişe dokunur tek bir eleştirisinin olmaması kafaları karıştırmaya yetiyordu.
*
Ve de 3 Nisan’da Başkan Kocaoğlu’nun Özel Yetkili Mahkeme’deki resmi ifadesinde aktardığı bir bölüm var ki, bu bölüm doğrudan Sayın Cumhurbaşkanını bağlıyordu.
Operasyonu ‘içi boş, anlamsız ve de siyasi’ olarak tanımlayan Kocaoğlu, özellikle Özel Yetkili Savcılığın atadığı bilirkişileri eleştirdikten sonra şöyle diyordu:
“Denetçilerin hazırladığı rapor üzerinden operasyon yaptılar. Ben işletme master'ı yaptım. Bu arkadaşların nasıl vergi denetimlerini yaptıklarını gördüm... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül İzmir'e geldiğinde havaalanında kendisinden Devlet Denetleme Kurumu'ndan görevli talep ederek, bilirkişiler tarafından ablukaya alındığımızı söyledim. Sözlü talebimi yazılı olarak da ilettim. Cumhurbaşkanı aradı, ilgileneceğini söyledi. Yasal engel yoksa denetçileri göndereceğini söyledi. Şu ana kadar Devlet Denetleme Kurumu'ndan eleman gelmedi. Biz denetlenmek istiyoruz. Ne yaptığımızı biliyoruz. Nasıl bir belediye yönettiğimizi biliyoruz”
*
Başkan bu ifadeyi 4 Nisan’da verdi. Cumhurbaşkanı Gül ise İzmir operasyonunu 29 Haziran Cuma günü eleştirdi. 3 ay sonra…
Ama hala DDK’dan haber yok!
Nihayetinde Sayın Cumhurbaşkanı’nın her ne gerekçeyle olursa olsun, CHP’li bir belediyeye yönelik operasyon üzerinden toplumun önemli bölümünün rahatsız olduğu Özel Yetkili Mahkemeleri eleştirmesi önemli.
Başbakan Erdoğan ve hükümet kanadından Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılacağının ilan edilmesinden sonra da olsa Türkiye’nin 1 no’lu koltuğunda oturan bir isimden gelen bu (gecikmiş) açıklama başta tutuklu yargılanan Büyükşehir personeli olmak üzere önemli bir kesimin gönlüne su serpmiştir.
Peki, en başa dönüp yeniden ‘neden’ sorusunu sormak gerekirse; Bayram değil seyran değil… Gül’ün İzmir aşkı bir anda nasıl patladı?
Başta saydığım senaryolar üzerinden Sayın Cumhurbaşkanı ‘yarı İzmirli’ olarak tanımlandığı kentte ‘olağan şüpheliler’ listesinden adını sildirmek istemiş olabilir.
Belki yukarıda aktardığım senaryoların hiçbirinin gerçekle ilgisi yoktur.
Yani Cumhurbaşkanı Gül, oluşumunda etkili olduğu HSYK eliyle ÖYM’leri harekete geçirmemiş ve de bir dönem memleketi Kayseri’nin Başkanı’nı dilinden düşürmeyen Kılıçdaroğlu’ndan rövanş almak gibi bir niyet taşımamıştır.
Ya da siyasi etkisi elinden alınan İzmir’de AK Parti’nin Erdoğan’a yakın yeni aktörleriyle başarılı olmasının önüne geçmek gibi bir niyet de taşımamıştır.
Hatta Başkan Kocaoğlu’nun hem yazılı hem sözlü olarak kendisine ilettiği DDK talebini iş yoğunluğu nedeniyle unuttuğunu hatırlayıp ‘gönül alma’ amaçlı olarak İzmir’deki operasyona psikolojik bir destek atmak istemiş de olabilir.
Cumhurbaşkanı Gül’ün niyeti belki bunlardan biridir ya da hiçbiri değildir.
Ama bana göre Gül’ün İzmir’e yönelik açıklamalarıyla Anayasa Mahkemesi’nin ona tanıdığı ‘ikinci kez seçilme hakkı’ arasında kesin ve güçlü bir bağ var.
Çünkü bu açıklama sadece İzmir’de değil, iktidara muhalif tüm kentlerde ve de kesimlerde karşılık buldu.
İlk bakışta Başbakan Erdoğan’ın balkon konuşmalarını anımsattı bir nevi bana…
Erdoğan gibi Gül de ‘herkesin Cumhurbaşkanı’ kimliğine yatırım yapmak istemiş gibi geldi. İzmir üzerinden İstanbul’un CHP’li ilçelerine, Aydın’a, Muğla’ya, Antalya’ya, Eskişehir’e hatta Tunceli’ye ince bir mesaj vermeyi amaçlamış olabilir.
İster Köşk’te kalmak için Anayasa Mahkemesi’nin tanıdığı ‘ikinci kez seçilme hakkını’ kullanmak için olsun isterse de kulislerdeki bir diğer senaryo olan ‘Medvedev-Putin modeliyle’ partinin başına geçeceği iddiasının gerçeğe dönüşünde olsun…
Her halükarda İzmir ve İzmir gibi düşünen kentlere siyaseten ihtiyaç duyacak Sayın Gül…
Cumhurbaşkanı olmak için yüzde 51’i görmek AK Parti’nin başında da Erdoğan’ın yakaladığı yüzde 50’yi korumak gibi bir zorunluluğu var anlayacağınız.
İyi bir siyasetçi olduğundan hiçbir zaman kuşku duymadığım Sayın Gül’ün İzmir için yaptığı açıklamalar zamanlama itibariyle de bana bunları düşündürttü.
Yorum sizin.