GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
26 Ocak 2017 Perşembe

Bayağılık ve sığlıktan boğuluyoruz

İktidar düşkünlerinin zihinlerimize kazıdığı korkular, bir şal gibi örtüyor gündelik hayatın üstünü. Korkularımızın ve endişelerimizin gölgesinde yoksunlukla malul hayatlarımız, çarnaçar satıhlaşıyor.
Satıhlaşan hayatlarımızın solan renklerinden geriye sadece grinin tonları kaldı. 
Bayağılık bir değer olarak sunarken kendini, kötülük sıradanlaşıyor.
Her şey, bir avuç muktedir toplumu yönetsin diye…

Toplumsal ve siyasal yaşamda sivrilmenin ziyadesiyle bayağılaşmaktan geçtiği postmodern zamanlardayız. Bunu fark eden her kişi er veya geç hidayete eriyor. Hidayete eren kişi de yürüyüp gidiyor, canı ne istiyorsa onu olmaya... Liyakat da ne demek! Nasıl olsa, başına her ne gelirse, “kader” deyip geçen bir millet var arkasında…  
Böylesi kutlu ve mutlu yürüyüşler, bayağılığın prim yaptığı toplumlarda, başarıya giden yol olarak bilinir. Öyle ki bu yolda kötülük sıradanlaşırken, yok olan umutlar, patlayan silahlar, sönen ocaklar, zamansız ölümler, hırs, korku, acı, öfke gibi negatif duygular, gündelik hayatın rutini olur.

Hayatın derinliklerini yok eden tüketim kültürüne ve gösteri toplumuna tutunan insanlık ile kötülüğü sıradanlaştıran muktedirler, bir kere daha tarihi bir buluşmanın eşiğine geldiler.
Böylesi meşum buluşmalardan umulan, vasatlığın sürgit meşruiyetinin güvence altına alınmasıdır.

Sistem ne zaman tıkansa, faşizmi ve büyük savaşları ihya eden vasat muktedirlerin iktidara geldiğini biliyoruz. Tarih böyle söylüyor. 
Yüzyıl sonra, diktatörler yeniden bir bir sökün etmeye başladılar; iş başı yapıyorlar. Endüstri toplumu ile bilişim toplumu arasında oluşan gerilim hattında, efendiler hesaplaşıyor.
Açlık ve yoksullukla terbiye edilen büyük insanlık, gözünü kan bürümüş efendilere biat edecek; hamaset nutukları eşliğinde sürüldüğü cephelerde öldürecek, ölecek…
Ölenler adsız kahramanlar olarak tarihe geçerken; insanlık, galip gelen efendilerin huzurunda diz çökecek veya diz çöktürülecek… 
Huzur ve güvenliği sağladığı için efendilerine minnettar kalan insanlık, her zaman olduğu gibi, diyetini ödemeye devam edecek; %80’i biat edecek, %20’si isyan… Bu bir uygarlık durumudur.
Aslında bu dehşet dengesinin nasıl zulüm ürettiğini insanlık biliyor; Biliyor ama gene de istiyor.

Kurtarıcılar ve kurtarılanlar; Aralarındaki netameli ilişki, bütün zamanlarda, insanlığın yaşadığı en büyük trajedinin tam kendisi oldu. Bayağılık ve sığlıkla malul bir ilişki…
Bir kere daha bu netameli ilişkinin fazlasıyla ısındığı bir devrin orta yerindeyiz. Dünya’da ve ülkemde, fırtına öncesi bir sessizlik var. Tedirginiz. Korkuyoruz.
Korkularımız üstüne inşa edilen bir düzeni, bir yönetim biçimini meşru kılmak için canımızı yakıyorlar. Çünkü artık yönetemiyorlar. İnsan hak ve özgürlükleri ayaklarına dolanıyor. 
Oysa insan, doğası gereği, özgürlükleri ve hakları üstüne inşa edilen bir yönetim biçimine layıktır.

Dünya’da olan bitenler hele bir kenarda dursun; Yönetici zümresi, üç ay içinde, Türkiye’nin bundan böyle nasıl yönetileceğine dair toplumun bir karar vermesini istiyor.
“15 Temmuz’u Demokles’in kılıcı gibi tepemizde sallarken, bir kurtarıcıyı tam yetkiyle donatarak başa geçirmemizi öneren” iktidar grubuna “evet” ya da “hayır” diyeceğiz…
Bir karar vereceğiz; Korkularımıza teslim olacağız veya özgürlük ve haklarımıza sahip çıkacağız.