GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Neşe ÖNEN
YAZARLAR
5 Nisan 2023 Çarşamba

Acun, tengri ve tay

  • Ben dünya mıyım baba?
  • Evet, sen koskoca bir yeryüzüsün, acunsun.
  • Ben yeryüzüysem, gökyüzü kim?
  • Gökyüzü tengri.
  • Peki, edemi (dedemi) gömdüğümüz toprak kim?
  • Toprak yerdir, balam.

Acun gözlerini kısarak, çok uzaklara dikti. Dağların tepesinden, sürüklenip gelen toz yığının içinde, kızıl toyunu (genç at) gördü. Toyunu ona, geçen yıl acundan (yeryüzünden) göç eden edesi vermişti. Edesi ona, toyunu verirken nasihat edip, şöyle demişti:

  • “Toyuna iyi bak, o çok güçlü bir attır, çünkü tüyleri kızıldır. Kızıl tüylü atlar, çok ender bulunur, bu nedenle de çok değerlidirler. Toyun büyüyünce, çok hızlı koşacak ve atik olacak.”

O zaman Acun edesine; “Rüzgardan da mı hızlı koşacak” diye sormuştu. Edesi; “Evet balam, rüzgardan da hızlı koşacak” demişti.

Acun’un edesi, toyunu ona hediye ettiği günün ertesi akşamı ölmüştü.  O günden sonra Acun ile toyun iki kardeş gibi oldular. Acun, gün batımlarında, güneşin kızıllığıyla rengi bütünleşen toyuna,  Kıpkızıl adını taktı. Öyle ki Kıpkızıl, bozkırın kızıllığıyla da örtüşüyor, gözden kolayca kayboluyor, bu yüzden onu yakalamak daha güç bir hal alıyordu.

Acun babasına dönüp dedi ki:

  • “Ben acunsam, tengri ve yer arasında olmalıyım. Biz üçümüz birbirimize köprü gibi bağlıyız. Kıpkızıl ise bizim süvarimiz ve o kanatlanıp tengriye uçabilir, çünkü, rüzgardan daha hızlı. Bir gün edem gibi yeryüzünden göçersem, Kıpkızıl da benimle gömülsün isterim. Böylece, Kıpkızıl’la beraber, yerden (toprağın altından) tengriye yükselip, dünyayı korumaya devam edebiliriz.”
  • Tastamam böyle olmalı dedi, Acun’un babası. “Bizim inanışımızda, atlar, yeryüzünden göçen sahipleriyle gömülür, beraber tengriye çıkıp, sevdiklerini oradan gözetirler...”

Acun yaklaşmakta olan toyuna, sessizliğin yalın sesiyle içinden seslendi. Ona şöyle dedi;

  • “Kıpkızıl, bugün benim doğum günüm. Sekizinci yaşıma girdim. Geçen sene tam bugün, edem seni bana doğum günüm için hediye olarak vermişti. Bugün babamla beraber ahd ettik. Sonsuza kadar benimle kalman için. Gelenekler öyleymiş. Benimle yaşlanıp, benim kadar yaşayıp, benimle beraber göçmeli, tengriye kavuşurken de, yeryüzünde olduğu gibi bana yoldaşlık etmelisin.”

Kıpkızıl, Acun’un söylediklerini uzaktan anlamış gibi, uzun uzun kişnedi. Acun babasına sıkıca sarıldı.  Gökyüzünden dökülen yağmur tanelerini seyre koyuldular. Ne güzel bir gün diye düşündü Acun, yağmurun bereket getirdiğini bilerek. Tayın (ormanın) ağaçlarına teşekkür etti. Yağmurun bereketi, rüzgarın tohumu serpmesi, akşam yemeği için birazdan avlayacakları geyiğin eti, hepsi tayın marifetiydi. Bu yüzden, küçük bir dua terennüm etmeyi de ihmal etmedi:

  • “Yer yaratıldı, dağlar yaratıldı, ovalar yaratıldı, sular yaratıldı, bitkiler yaratıldı, kuşlar yaratıldı, hayvanlar yaratıldı. Ağaçların üstünde kuşlar öter, tayın içinde hayvanlar dolaşır, su kayaların arasından çağlar. Tayın güneşi, tayın ayı, tayın yıldızları var. Tayın gölgesinde, tayın rüzgarında yaşarız. Tayın altındaki toprak, tayın üstündeki tengri bize yeter. Kabul edilsin!”

 

Binlerce yıl, Orta Asya steplerinde yaşayan kavimler ki bunların arasında Türk kavimleri önde gelir, bu hikayedekine benzer biçimde dua ediyorlardı. Ormanın altındaki toprak ve ormanın üstündeki gökyüzü bize yeter deyip, şükrediyorlardı. Toprak, orman ve havanın bir bütün olduğunu biliyorlardı. Doğadaki tüm canlılığın, bu en büyük yaşam ve enerji kaynakları,onlar için çok kutsaldı ve bu yüzden, böyle bir saygı ve minnet duygusuyla ormana dua ediyorlardı.

Peki, modern dünyanın ilkelleri olan bizler ne mi yaptık? Ormanlarımızı, korumayı bilemedik. Ya ranta açıp katlettik, ya yaktık, ya da endüstriyel atıklar sebebi ile, atmosfere saldığımız sera gazlarının birikmesi sonucu yaşanan iklim değişikliği neticesinde oluşan kuraklıklarda ve sellerde yok olmasına seyirci kaldık...

Şimdi ellerimiz böğrümüzde; başta iklim değişikliği ve onun sebep olduğu kuraklık, seller, fıtınalar gibi afetler, hava kirliliği, su döngüsünün bozulması ve beraberinde getirdiği biyolojik ve ekolojik dengenin bozulması, erozyon, toprağın verimsizleşmesi, orman kaynaklarının yok edilmesinin sebep olduğu ekonomik kayıplar gibi daha nice olumsuz etkiler yüzünden kara kara düşünüyoruz...

Bu sorunların üstesinden nasıl geleceğiz diye soruyorsanız, binlerce yıllık geleneklerimizin yani atalarımızın bize öğrettikleri gibi doğaya, ormana ve ağaçlara tekrar saygı duymayı öğreneceğiz... Onlar var olduğu için biz de varız. Bunun farkına varacağız... Çocuklarımızı küçük yaşlardan itibaren, toprağın, ağacın, ve havanın ne kadar önemli olduğu ve nasıl korunacakları hususunda eğiteceğiz...

Malum, önümüz yaz. Yaşadığımız deprem felaketinden sonra, bu sefer de orman yangınları yaşamayalım diyebir Göktürk duasının temennisine sizleri de ortak etmek istedim. Belki uyarıcı bir katkısı olur; “Ormanın altındaki toprak, ormanın üstündeki gökyüzü bize yeter.Kabul edilsin!” Acun, tengri ve tay yani yeryüzü, gökyüzü ve orman hep daim olsun ki doğadaki canlılarla beraber biz de var olmaya devam edelim.