GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Neşe ÖNEN
YAZARLAR
8 Aralık 2022 Perşembe

Şiddet asla bireysel ya da münferit değildir

Toplum olarak içinden geçtiğimiz şiddet sarmalının sonsuz döngüsü, sanal bir simülasyona hapsolmuşuz hissi uyandırıyor. Yönetmenliğini Baran Bo Odar’ın yaptığı 1889 Netflix dizisini izleyenler, ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaklardır. Fimde, kaybolmuş bir geminin içinde yaşanan ve açıklanamayan gizemli dramatik olayların; dizinin son bölümünde, aslında önceden kurgulanan bir simülasyonun sınırsız döngüsüne hapsolmuş, bedenleri dünya dışı bir gezegenin odasına kilitli zihinlerin, çok kötü tasarlanmış senaryoları olduğunu öğreniyorsunuz. Son zamanlarda, gittikçe artan bir şekilde ivme kazanan şiddet haberlerine baktığımızda, insanın “biz de mi kurgusu kötü tasarlanmış bir simülasyonun mahkumlarıyız?” diye sorası geliyor. Zira, bazen pasif bir seyircisi olmak zorunda kaldığımız, bazen de bizzat öznesi olduğumuz dehşet silsilesi hiç bitmeyecek, failleri bulunsa bile yaptıkları yanına kar kalacak, gerçek ötesi korkunç  bir kabus filmine benziyor bütün bu yaşadıklarımız...

13 Kasım’da Taksim’deki bombalı eylem gibi, sadece kamusal alana yönelik şiddet olayları değil bahsettiğim. Asıl amacım; bireyselmiş gibi değerlendirilen ve şiddetin faili olan eylemlerin yaptırımsız ve cezasız kalmasının, bütün bir toplumu, en küçük ferdinden en yaşlısına kadar, nasıl bir korku cenderesine sokup, toplumsal psikoza sürüklediğine dikkat çekmek. Bakın psikozun sözlük anlamı nedir: 1- Her türlü akıl ve ruh hastalığının adı. 2- Toplumsal bir sarsıntıya bağlı olarak oluşan ruh durumu. Belirtileri ise genel olarak halüsilasyonlar, sanrılar, düşünce bozuklukları ve konsantrasyon eksikliği şeklinde sınıflandırılabilir. Psikoza neden olan faktörler arasında ise yakın birinin kaybı, cinsel saldırı, doğal afetlerden sonra yaşanan psikilojik yıkım, kaza sonucu oluşan kafa travmaları, uyuşturucu madde ve alkol kullanımı sayılabilir.

İsterseniz, son zamanlardaki, bazı bireysel şiddet haber başlıklarını sıralayayım; 13 yaşındaki bir kız öğrencinin 12 yaşındaki diğer bir kız öğrenciyi, okul tuvaletinde, kendisiyle alay ettiği için, bıçaklayarak öldürmesi; eski kız arkadaşını öldüren bir genç erkek; eski bir suç örgütü liderinin tehditlerinden sonra, tehditlere muhatap olan marketler zincirine ait bir CEO’nun istifa etmesi; Meclis’te bir parti milletvekilinin, bir başka parti milletvekiline yumruk atmak suretiyle kardiyak şoka girmesine (neredeyse ölümüne sebep verebilecek) vesile olan saldırısı; altı yaşından beri, tarikat lideri babası tarafından evlendirildiği ve o zaman 29 yaşında olan (sözde kocası) tarikat mensubu, komşu bir erkek tarafından yıllarca tecavüze uğradığını, uzun yıllardan sonra ancak yeni kavrayan genç bir kadının, savcılığa suç duyurusunda bulunması... Bu örnekler böyle, inanın sonsuza kadar sürüp gidebilir...

Şimdi, aslında bireysel gibi görünen bütün bu şiddet olaylarını, münferit ve geniş çaplı toplumsal şiddet olaylarından daha az psikolojik hasar verici sayabilir miyiz? Hemen her gün, şiddetin her türlüsü ile yatıp kalkmak bir yana, şiddet eylemlerini önlemede yasal cezaların gereği gibi uygulanmaması ya da yaptırımların yetersiz kalması da “toplumu psikoza” sürükleyen başka bir psikolojik şiddet türü değil midir? Bu türden şiddet olayları ile çevrelenmiş bir toplumsal dokuda yaşamak, bireylerde, yukarıda belirtilerini sıraladağım,”halüsilasyon, sanrı, düşünce bozukluğu ve konsantrasyon eksikliği gibi belirtilere sebep olmaz mı? Hangimiz psikozun bu belirtilerinden tamamen muaf olduğumuzu iddia edebiliriz? Ya da kaç kişi, ben bu toplumda son derece güvenli ve korkusuzca yaşıyorum diyebilir?

Şiddeti önleyebilmek için, öncelikle, yaşadığımız, seyircisi kaldığımız ya da maruz bırakıldığımız her türden şiddet olayını “münferit ya da bireysel” olarak tanımlamaktan ve kategorileştirmekten vazgeçmeliyiz. Çünkü, hiç bir şiddet olayı ne sadece münferittir ne de sadece bireyseldir. Şiddetin kökeninin toplumsal yapıdan bağımsız olamayacağı gerçeğini kavramadan ne şiddeti önleyebiliriz ne de şiddetten uzak yaşayabiliriz. Şiddet nerede ve ne zaman görülürse görülsün derhal yok edilmesi gereken ölümcül ve bulaşıcı bir virüs gibidir. Şiddetin önüne geçebilmek için, şiddete mazaret üretenleri ise asla dinlememeli, başta kadın ve çocuk örgütleri olmak üzere sıkı bir dayanışma içerisinde, şiddetin her türlüsüne karşı tepki göstermeliyiz. Bu konuda, hepimize görev düşüyor...